Kötü Tanrıça

310 9 3
                                    

*İlk önce şunu belirtmek istiyorum bu hikaye +15. Bunu bilipte okumaya başlayın lütfen. Bu hikayeye başlayıp başlamamak arasında kalmıştım ama şansımı denemek istedim. Fazla konuşmayacağım. Kısa olmuş olabilir normal şartlarda uzun yazıyorum ama. Umarım beğenirsiniz. Oy&Yorumlarınızı bekliyorum. Fikirleriniz benim için önemli*

İnsanlar eğleniyorlardı. Yaşıyorlardı. İmreniyordum. Ve ben kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil, altında bulunduğumu anlıyordum. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden birşey beklediğim yoktu.

Fakat şimdi aynı düşüncede miydim bilemiyorum. Çaresizlik. Ayakta dimdik duran güçlü birisinin acizliğini izlemek gibi. Elinden gelenin en iyisini değil de, elinden geleni yapmak gurur kırıcı olsa gerek. O durumdaydım. Çaresiz. Aciz bir durumdaydım. Uzaklarda karanlığın içinden uzanan yabancı bir ele tutunmalımıydım. Zorundayım. Güçlü olmam lazım. Üzülmemem lazım. Çünkü güçsüz derler. Korkak derler. Zavallı derler. Çaresiz olduğu için böyle oldu demezler.

Elimi ahşap duvarda gezdirdim ve koca bir iç çektim. Birikmiş gözyaşlarım var. Bir türlü akmayan.

"Sevdin galiba" dedi beni ürküten tam arkamdaki erkeksi ses. Elimi duvardan hızlıca çektim ve arkamı ayni şekilde döndüm.

"Neyi?" dedim kaşlarımı havaya kaldırırken. En sık yaptığım şey bu olsa gerek. Kaşlarını kaldırmak. Alışkanlık haline geldi artık.

"Duvarı." dedi gözleriyle duvarı işaret ederek. Gözlerimi tekrar duvara çevirdim ve inceledim. Ne yani buna takılmış olamazdı değil mi?

"Kıvanç bey seni bekliyor. Acele etsen iyi olur." dedi ellerini ceplerine koyup beni süzerken. Rahatsız olduğumu vurgulamak için gözlerimi ayaklarıma çevirdim ve parmaklarımla oynamaya başladım. Süzmek değil bu. Resmen göz tacizi.

"Tamam." dedim kısaca. Görkem birşey demedi ve önümde hızlıca yürümeye başladı. Yine başlıyoruz. Aynı konular aynı tehditler. Alışmak gerekir bazen. Zor olsada.

Uzun karanlık dümdüz giden koridoru geçtikten hemen ardından koridorun sonundaki odanın kapısının önünde durduk. Görkem kafasını donukça bana çevirdi ve sönük bal rengi gözlerini gözlerime dikti.

"Nasıl davranacağını hatırlatmam gerekmez öyle değil mi?" dedi tek kaşını kaldırarak. Usulca kafamı iki yana salladım. Kapıyı tıklatıp 'gel' sesini beklemeden içeri girdi ve hemen ardından bende girdim. Kıvanç beyin 'gel' dememesine çokta şaşırmamalıyım. Zaten konuşması bile bir mucize. Buz gibi soğuk gözler gözlerimi dondurmaya başladığında beynimden vurulmuş gibi gözlerimi irice açtım. Utançla başımı yere eğdim. Ayak sesleri bana doğru daha net duyulmaya başlayınca kafamı azcık kaldırmam bile gerekmiyordu kim olduğunu anlamak için. Kıvanç'tı. Tam dibimde durduğu an üşüdüğümü hissettim. Birden bir kış başlamıştı sanki. Ama içimde.

"Kaldır kafanı" dedi buz gibi içimi titreten sesiyle. Kafamı kaldıramadım. Olmadı.

"Kaldır şu kafanı!" dedi erkeksi soğuk sesini yükselterek. Bir anda dışarda yağan yağmur çoğaldı. Kafamı kaldırıp tam gözlerinin içine baktım. İçim buzla kaplandı. Nefesini suratıma üfledi. Nefesi sıcaktı.. İşte buna şaşırmalıyım. Kıvanç Koçer'in herşeyi buzdu.

"Yalnızlık soğuktur." dedi dudaklarını kulağıma eğip bastırırken. "Ondan biri tökezleyerek yürür." dedi sıcak nefesini hissettirip tüm hücrelerime yayarken. "Öbürü uykusunda bile bağırır" dedi geri çekilerek. Ne anlama geliyordu bu? Ne demek istemişti?

"Uykunda bağırmak istemiyorsan malı getireceksin" dedi benden iğrenerek uzaklaşarak. Yüzünde tek bir ifade görmedim ama iğrenmişti. Herzaman alışkın olduğum şeyi yapacağım... İtaat edeceğim. Mecbursun Deniz. Mecbursun. Kıvanç Koçer'e itaat edeceksin tıpkı herkes gibi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 17, 2014 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kötü TanrıçaWhere stories live. Discover now