Balodan 138 Gün Önce

140 7 0
                                    


Hissiyatı Yüksek Günlük;

Çok karmaşık hisler içindeyim.

Bugün hiç beklemediğim şeyler başıma geldi. Her şey ilk ders başlamadan hemen önce oldu aslında. Ama sırayla anlatmaya başlasam daha iyi olacak sanırım.

Dün babam okulun ilk günü benimle gelemediği için üzülmüş. Bu yüzden bugün beni okula kendi bıraktı. Arabayla okulun önüne vardığımızda, babam yeni arkadaşlarımla kuracağım ilişkiler hakkında iyimser tavsiyelerde bulundu. O an "Keşke babam Janset'le tanışmış olsaydı," diye düşündüm. "Belki o zaman 'canavar Janset' gibi insan dışı bir sınıf arkadaşıyla nasıl ilişki kurabileceğimi de sorabilirdim."

Babamın arabasından inip okul kapısına doğru gittiğimde hala iç içe geçmiş dağınık kızıl saçlarımla duruyordum. Çünkü babamın önünde mor peruğumu takmak istememiştim. Kızmasından falan korkmuyordum aslında. Sadece, ergen bunalımlarıyla böyle şeyler yaptığımı düşünüp evde annemle birlikte bana uzun bir nutuk çekmelerinden endişeleniyordum.

Okul bahçesinin kapısından içeri girip, kimseye görünmeden köşedeki ağaçlık bir alana geçtim. Tam mor peruğumu çantamdan çıkarıp başıma geçirmek üzereydim ki, arkamdan bir ses geldi.

"Güzel saç!"

Hızlıca dönüp sesin geldiği tarafa doğru baktım. Biraz ileride, dikkatle bakmadan fark edilemeyecek şekilde köşedeki bir ağacın dibine oturmuş bir çocuk vardı. Elinde eski bir kitap tutuyordu ve yüz hatlarını tam çıkaramasam da, en az benim yaşlarımda görünüyordu. Buğday tenli, kahverengi gözlü ve kumral saçlı çocuğun suratında gerçekten etkilenmişe benzer bir ifade vardı.

"Ha, ha, ha! Çok komik gerçekten. Bir 'patlıcan' esprisi daha yapacaksan hiç kendini yorma," dedim hiç bozuntuya vermeden. Saçımı tokamla topladıktan sonra mor peruğu iki elimle kavrayıp, başıma yerleştirmeye çalıştım. Ama saçımı aceleyle topladığım için peruğu tam oturtamadım ve tekrar düzeltmek üzere tokamı çıkarıp elimle kırmızı saçlarımı düzeltmeye başladım.

"Yanlış anladın," dedi çocuk hemencecik. Yerinden doğrulup ayağa kalktı. Benden yaklaşık on santim uzundu. "Ben gerçek saçını kast etmiştim. Çok değişik bir rengi var... alev gibi. Perukla kapatman yazık olmuş." Tüm bunları gözlerimin içine bakarak söyledi. Oldukça ciddi görünüyordu.

"Ah!" dedim mahcup bir şekilde. Çocuğa ayıp ettiğimi fark etmiştim. Ben de bu ayıbımı telafi etmek için mor peruğun hikâyesini kısaca anlattım ona. "Kardeşimle girdiğim bir iddiayı kaybettiğim için okulun ilk haftası mor peruk takma cezası aldım. İsmim 'Menekşe' olduğu için mor perukla yırttım aslında. Yoksa şu an karşında rengârenk bir palyaço peruğuyla dikiliyor olabilirdim."

Çocuk gülümsedi.

Tamam, itiraf ediyorum. İlk görüşümde çocuğun gerçekten biraz yakışıklı olduğunu düşünmüştüm. Ama gülünce bambaşka bir izlenim daha bıraktı bende. Karşısındaki insana güven veren, samimi bir ifade belirmişti yüzünde sanki. Göz alıcıydı.

Bana doğru elini uzattığını fark edince istem dışı bir şekilde heyecanlandım. Hala gülümsüyordu. "Tanıştığımıza memnun oldum o zaman Menekşe. Benim adım da Yiğit."

Gülümsemesinin verdiği güven duygusuyla kısa bir duraklamanın ardından elimi uzatıp onun uzattığı elini sıktım. "Sakın kardeşimle iddiaya gireyim deme o zaman," dedim ben de gülümseyerek. "Yoksa bana olduğu gibi, sırf ismin yüzünden, bir hafta boyunca elinde kılıç kalkanla ortalıkta gezinmek zorunda kalabilirsin."

Tamam, en iyi esprilerimden biri değildi; ama heyecandan aklıma daha iyisi gelmedi.

Çocuğun gülümsemesi daha da genişledi. Hala biraz önce sıktığı elimi tutuyordu. Belki elimi sıkalı birkaç saniye olmuştu. Ama bana saatler gibi gelmişti. Elinden yayılan sıcaklığı kendi elimde hissettikçe, kalbim daha önce hiç atmadığı kadar hızlı atıyordu.

Ne oldu bana, bilmiyorum.

Zil çaldı.

"Ders zamanı," dedi Yiğit tuttuğu elimi kibarca bırakarak. "Okula geliyor musun?"

"Sen git," dedim sesimin titremesini engellemeye çalışarak. "Benim önce şu peruğu doğru düzgün takmam gerekecek."

"Eh, kardeşin seni okulda göremeyecekse, peruğu takmasan da olur ama değil mi?" dedi Yiğit.

"Ama cezasını yerine getireceğime söz verdim," dedim omuzlarımı silkerek. Peruğu takmak için bir kez daha saçlarımı toplamaya başladım.

"Tamam, o zaman," dedi Yiğit. Şaşırma ve hayranlık karışımı bir ifadeyle bana baktı. "Sonra görüşürüz Menekşe," dedi ve arkasını dönüp okul binasına doğru gitti.

"Görüşürüz Yiğit," deyip, okula girene kadar arkasından baktım. Sonra kendimi toparlayıp başıma geçirdiğim peruğu düzelttim ve ben de okula doğru yol aldım.

Sınıfa girdiğimde, beni bir sürpriz bekliyordu. Dün boş olan, Janset'in arkasındaki iki sırada, şimdi dört erkek öğrenci oturuyordu. İçlerinden birinin yüzünü hemen tanıdım.

Bu Yiğit'ti.

Sınıfa girdiğimi görünce o da benim kadar şaşırdı. İlk şoku atlatınca ise gülümseyerek başıyla selam verdi. Ben de bu selamına aynı şekilde karşılık verdim ve yüzümün kızarmaya başladığını hissederek yerime oturdum. Hemen ardından da ilk dersin öğretmeni sınıfa girdi zaten.

İlk dersten sonra Yiğit ve üç arkadaşı çabucak çantalarını alıp okulu astıkları için tekrar Yiğit'le karşılaşamadık. Ama daha sonra Pınar'dan Yiğit hakkında bir şeyler öğrenebildim.

Yiğit ve yanındaki üç arkadaşı okulda oldukça popülerlermiş. Hatta gruplarına okulda "Mahşerin Dört Atlısı" diyorlarmış ve özellikle okulun ilk ve son haftaları çoğu zaman derslere girmiyorlarmış ya da birkaç dersten sonra okulu asıyorlarmış. Yiğit'le ilgili sorular sorarsam, Pınar'ın, yüzümün kızardığını fark etmesinden korktuğum için daha fazla soru sormadım.

Ama Pınar kısaca "Mahşerin Dört Atlısı"ndan bahsetti. Bu dört arkadaş küçüklüklerinden beri çok yakın olduklarından kendilerine bu ismi takmışlar. Hatta hepsinin Mahşer'de belireceğine inanılan bu atlılardan birini simgeleyen takma isimleri bile varmış. Yiğit "fetih", Bora "kıtlık", Ali "ölüm" ve Engin "savaş". Gerçi bunlar pek kullandıkları takma isimler değil ama sonuçta hepsinin bir atlıyı temsil etmesi gerekince ortaya böyle bir tablo çıkmış. Biliyorum, biraz tuhaf.

Neyse, biz konumuza geri dönelim...

Yine tüm gün okuldakilerin "patlıcan" esprilerini ve egosunu tatmin etmek isteyen –ki öyle bir şeyin mümkün olduğunu sanmıyorum- Janset'in laf çakmalarını dinlemek zorunda kaldım. Ama benim aklım onlarda olmadığı için bu defa hiçbirinin söylediklerini takmadım.

Aklım ve hislerim kontrolümden çıkmıştı.

Daha önce hiç böyle hissetmemiştim.

ESAS KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin