Onunla bir cafede tanışmıştım. Her zaman ki gibi masamda oturup sıcak tarçınlı salebimi içerken, bir anda göz göze gelmiştik. Yanına gitmeye cesaretim yoktu aslında. O kendisi yanıma geldi, çakmağımı istedi sigarasını yaktı ve teşekkür edip kendi masasına gitti. Ayrı masalarda bakışmaya devam ediyorduk. Bir anda ürperdiğimi hatırlıyorum, yanına gittim ve gayet sakin bir tonla " benim sigaram bitmişte, acaba varsa sizden rica edebilir miyim " demiştim. Pakedi çantasından çıkarıp bana uzattı. Bende teşekkür edip kendi masama geçtim. Ancak yine de böyle bir anlamı yoktu. Yani ikimizde bakışıyor, ikimizde birbirimize kur yapıyorduk. Bir süre bu durum böyle devam etmişti. Birden kahvesini bitirip kalktı, çantasını toparlayıp çıktı. On dakika geçmemişti ki geri geldi. Ve bu kez benim masama yaklaştı ve bana " bende çakmak yok sizde de sigara. Oturmamın bir sakıncası var mı acaba " dedi. Yutkundum. Zor nefes alıyordum, heyecandan saçmalamaya başlamıştım bariz belli oluyordu. Sadece buyurun der gibi başımı salladım. İsmi Merve, üniversiteyi yeni bitirmiş. İş arıyor, kalıcak yer arıyor, masraflardan kurtulmak istiyormuş. Ben daha lise üç öğrencisiydim. 17 yaşındaydım ama o... O 28 yaşındaymış. Tühh be dedim kendi kendime. Bayağı oturduk konuştuk. Konu konuyu açtığı için zaman nasıl geçti anlayamamıştık. Biz muhabbete daldığımız için etrafımızda ki masaların tek tek kalktığını farketmemişiz. Garson çocuk yanımıza geldi ve kapatıyoruz dedi. Saat gece yarısı olmuştu neredeyse. Hesabı ödedim ve Merve teşekkür etti. Cafeden çıkıp asansöre binmiştik. Asansörle dördüncü kattan zemin kata inene kadar boncuk boncuk terlemiştim. Zira ben ömrümde öyle bakan birisini daha tanımamıştım. Asansörden indiğimizde derin bir oh çekmiştim. Tam kapıdan çıkarken ayağını burktu ve kendini istemeden benim kollarıma bırakmıştı. " özür dilerim " dedi titreyerek. Güç bela yola kadar bana sarılarak yürümüştü. Bir taksi çevirdim ama sonradan aklıma geldi. Sormaya da çekindim açıkçası nereye gideceksin diye. Sadece biraz daha yürüyelim mi kendini iyi hissediyorsan dedim. Kabul etti. İnce ince yağmur yağıyordu. Bahar yağmuru olduğu için çok uzun sürmüyor ama üşütüyordu. Sanırım üşümüş olmalı ki daha bir sıkıca sarıldı. Bir banka oturmuştuk. Yüzüne baktığımda beyaz ponponlu şapkasının altından hafif bir tebessümle bakıyordu. Sanki karşımdaki 27 değilde benim yaşımdaymış gibiydi, yaşına rağmen çok küçük gösteriyordu. Baktım ki tirtir titriyor, üstümde ki deri ceketi çıkarıp ona verdim. Ama gerçekten de yağmur durmuş ve bende üşümeye başlamıştım. Üşüdüğümü farketmiş olmalı ki ellerimi tuttu. İşin komik tarafı elimi tuttuğu gibi utancımdan kızardım. İyice saçmalamaya başlamıştım. Aklıma gelen ilk soruyu sormak istedim " seni evine bırakmamı ister misin " diye sordum. Karşılığında " evim yok ki benim " dedi. Şaşırdım " nerede kalıyorsun peki " dedim. " bir arkadaşımın evinde kalıyorum " dedi. Götürebileceğimi söyledim ama arkadaşı şehir dışına çıktığı için evde yalnız kalıyormuş. " Hem sıkılırım hem korkarım " diyordu. Bense ısrar ettim ve evine götürdüm. Taksideydik. Kafası omzuma düşmüş uyukluyordu. Bu arada saat gecenin ikisi olmuştu. Arkadaşının evine gelmiştik. Tam kapıda herşey için teşekkür edecektim ki, beni yakamdan tutup içeri çekti ve kapıyı kapattı. Şaşırdım, dondum kaldım haliyle. " bende sana başka türlü teşekkür etmek istiyorum çocuk " dedi. Bu üslubu pek hoşuma gitmese de birşey demedim. Yatak odasına geçtik ve gece lambasını yaktı. Kırmızı loş bir ışık ve akabinde çalan Marilyn Manson'dan Deep Six parçası. Sadece bir parça kıyafetim kalmıştı ki beni yatağa itti ve kendisi soyunmaya başladı. Muhteşem bir vücudu vardı aslında. Tamamen çırılçıplak kaldıktan sonra yanıma geldi ve dudaklarımdan öpmeye başladı. Çok acemiydi belli ki, çok kötü öpüşüyordu. Yatağın içine girdiğimizde benim üstümde kalan son parça eşyayı da kendisi çıkardı. Ve yorganı tamamen üstümüze çekti. O altta yatarken ben üstündeydim. İkimizde nefes nefeseydik. Tırnaklarını sırtımda gezdiriyor beni daha da güçlendiriyordu sanki. Dudaklarımı öperken arada ısırıyordu, kulağıma nefes nefese ne kadar iyi olduğumu söylüyordu. İkimizde zevkin doruklarındaydık. Sigara yakmak istedi, yaktı, etkileyici bir sesle " gel buraya " dedi. Yorulmuştum ama devam etmek istiyordum. Altımda kıvrıl kıvrıl olmuş teşekkürler ediyordu. Sürekli teşekkür ediyordu hem de. Bir, iki, üç, beş... Sürekli teşekkür ediyordu. Bu beni daha da cezbediyor daha da hızlandırıyordu. Aldığımız haz tüm odada yankılanırken, aralarda bir ses duydum. Kısık bir tonla " özür dilerim " dediğini hatırlıyorum.. Sonrasında kapının ziline uyandım. Uyandım ama Merve ortalıkta yoktu. Seslendim, banyoya tuvalete baktım yoktu. Sadece pantolonumu giyip kapıyı açtım. Karşımda ellili yaşlarda bir kadın duruyordu. Ve birden çığlık attı, ben içeri gidip üstümü giyindim ama cüzdanım, rahmetli babamın gümüş cep saati, telefonum hiçbirşeyim yoktu. Kadının çığlıkları yüzünden komşular yakaladılar beni. Önce karakola sonra çocuk mahkemesine gönderdiler. Kadının evinden çalınan eşyalara karşılık seksen bin lira tazminat davası açıldı. Ödeyemeyeceğimi bildirince cezaevine sevk ettiler beni. İki yıl iki ay sekiz gün hapis cezası verdiler. Öğrendim ki o yaşlı kadın Merve diye bildiğim ama gerçek kimliğini bilmediğim birinin arkadaşının annesiymiş. O bazen yok olur, bazen ortalığı talan edermiş. Öğrendim ki her zaman gittiğim cafeden dört kişiye daha aynısını yapmış. Öğrendim ki hapisteyken annem tecavüze uğrayıp öldürülüyor ve kardeşim hemen ardından dayanamayıp intihar ediyor. Bugün tutukluluk halim sona erdi. İki küsür yıl önce çıktığım evindeyim. Normalde bayram olması lazım bugün bana. Ama kimsem yok yani kalmamış. Ve bu hikayeyi yazarken masamda sizlere selam ediyorum. Gözyaşlarım kağıda, masadaki silah beynime, yaşadığım hayat izlerine veda ediyorum..
TEŞEKKÜRLER HAYAT