Yaşlı bir yazar için güzel bir gündü. Güneş bir adım ötenizde sizi takip ediyor, ağır ağır esen meltem kulağınıza "Merhaba" diyerek sizi selamlıyordu. Yaşlı ve bir o kadar da yalnız olan ben için önemli bir gündü. Yıllarımı ve gençliğimi vererek yazdığım serinin ilk filminin galasına onur konuğu olarak davetliydim. Yıllardır hissetmediğim bir heyecanla erkenden uyanmış, kısa bir yürüyüş ile güzel geçmesini dilediğim güne bırakmıştım kendimi. Eve gelince ilk İş olarak banyoya koşup hızla yüzüme su çarpmıştım. Eğer bunu yapmasaydım muhtemelen kendime gelemeyecektim. Yüzümü hoyratça sildigim havludan kaldırdım başımı ağır hareketlerle. Aynada ki yansımamı görünce iki adım geri gittim. Bu bembeyaz saçlar ve kış aylarını yaşadığı her halinden belli olan yeşil gözler kesinlikle bana ait olamazdı. Gençken çok güzel bir kadındım. Peşimden koşan erkekleri düşündükçe hala tebessüm ederim. Yalnızlığımı da onların hepsini elimin tersiyle iterek bulmuştum zaten. Bu sefer musluğu açıp soğuk suyu daha büyük bi hızla çarptım suratıma. Güzel bir gündü ve böyle şeyler düsünmenin hiç de sırası değildi. Banyodan çıkıp ezberci adımlarla odama geçtim. Boy aynamın önünden geçerken istemsizce bir bakış attim yansımama. Sırtımda beliren, doktorların nedenini bulamadığı kamburuma baktım. Bu şey kesinlikle mutsuzluğumu depo etmekle görevliydi. Evet mutsuzdum. Kitap yazmayı bile sevmediğimi düşünürken kafamı sallayarak İç sesimi inkar ettim. Şu güzel günümü mahvedecek şeyler söylüyordu çünkü. dolabimı açıp yıllardır giymediğim siyah bi elbiseyi aldım elime. Güzel bir elbiseydi. Hemen üzerime geçirip aynanın karşısında saçlarımı yapmaya başladım. Hala güzel saçlarım vardı. Beyaz olsalar bile... Sıra yüzümü boyamaya geldiğinde ise yıllar önce sakladığım makyaj setimi aramaya başladım.Mutfağa bile baktım. En son, onu kilerde bulduğumda neden daha kolay bir yere saklamamış olduğumu düşünüp İç çektim. Koşar adımlarla odama gidip yüzümü boyadığımda çıkardığım İşe gurur dolu bir bakış attım. Cam kırıklarını andıran yeşil gözlerimi görmezden gelerek beni alacak arabanın gelmesini sabırla bekledim...
Eve döndüğümde saat gece yarısını biraz geçiyordu. Ayakkabılarımı çıkarmadan eve girdim ve üzerimi değiştirmeye gerek görmeden kendimi yatağımın kollarına bıraktım. Artık tutamadıgım gözyaşlarımın akmasına izin verdim ve ağlamaya başladım. Hani her şey güzel olacakti ? Aslında güzel bir gün olabilirdi eğer insanlar bu kadar acımasız olmasaydi. Filmin oyunculari ve yönetmeni saygıyla selamlanırken ben orda bostan korkuluğu gibi dikilmiştim. Çünkü beni kimse tanımamıştı. Yazarın ben olduğumu söylediğimde İnsanların gözündeki umursamazlığı görmüştüm. Kitabi seviyorlardı ama yazarı umurlarında değildi. Yumruk yaptığım elimi yastığıma bastırırken bu hayatın adil olmadığını düşündüm. Bir kitap yazarından nasıl daha ünlü olabilirdi, hayaller sahibinden nasıl daha değerli olabilirdi? Gözümden akan göz kaleminin yastığımı selamlamasına izin vererek gözlerimi kapadım. Uyumaya ihtiyacım vardi. Uyandığımda sıkıntıyla ofladım. Sabahları ayni güneşi görmekten, uyurken ayni yıldızları seyretmekten acayip sıkılmıştım. Başımı hafifçe kaldırdığımda yastığımın simsiyah ve yapış yapış olduğunu gördüm. Aynadaki yansımamda ise durum daha vahimdi. Makyajım fazlasıyla dağılmıştı, yüzümü yıkama ihtiyacı hissetmeden odamdan dışarı fırladım. Evimde çalışan kadının beni gördüğünde zor bastırdığı çığlığı umursamayarak çalışma odama yöneldim. Kahvem çoktan masamdaki yerini bulmuş, odama acımsı kokular yaymakla meşguldü. Odamdaki ekşi kokunun sahibini bulabilmek için etrafıma baktığımda yeşil elmalarımı gördüm. Ekşiyle acının uyumunu beğenerek sandalyeme bıraktım kendimi. Masamda serinin son kitabı duruyordu. Bitmesine çok az kalmıştı. Çoğu yazarın aksine ben kitaplarımı elimle yazıyordum. Kağıt kalemle buluşmadan, silgi her şeyi yeniden başlatmadan kitap mi yazılırmış? Peh! Modern yazarlar İşte... Aklıma aniden gelen bir fikre gülümseyerek kitabın sayfalarını elime aldım ve hızlıca havaya fırlattım. Artık yazmamaya karar vermiştim. Yazarsamda sadece kendim için yazacaktim. Kendi hayallerimi satmam yetmezmiş gibi hayallerimi film yapan insanların benden daha değerli olmasini izlemeyecektim. Düşünemeyen insanların yerine düşünüp kitap yazarak onların dünyalarını geliştirmekten bıkmış usanmıştım artık. " İnsanların düş doktoru olmak istemiyorum" diye bağırdığımda hafifleşen kamburuma gülümseyerek baktım ve koşar adımlarla odama gittim. Kendime çeki düzen verdikten sonra hİç olmadığım kadar huzurlu bir şekilde kendimi dışarıya attım.
Yaşlı bir yazar için güzel bir gündü. Güneş bir adım ötenizde sizi takip ediyor, ağır ağır esen meltem kulağınıza "Merhaba" diyerek sizi selamlıyordu. Yaşlı ve yalnız bir yazar olan benim için önemli bir gündü. Özür dilerim yasli ve eski bir yazar demeliydim. Zira bu gün hayatımı kökünden değiştirecektim. ..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerini Satan Yazarın Günlügü
Short StoryBir yazar ,insanların düş doktoru olmaktan sıkılırsa ne olur? Veya o yazarın sattığı hayalleri kendisinden daha ünlü olursa... Seçimini öfkelenmekten yana mi kullanır yoksa hissettiği tek şey bir kalp kırıklığı mıdır ? Hayal kırıklığı mi yaşar yok...