Eve geldiğimde yorgunluktan ölmek üzereydim. Zaten bugün gerçekten fazlasıyla yorulmuştum, bu yorgunluğuma da kolumdaki yarayı kanatmam iyice tuz biber olmuştu. En sonda Rose ile birlikte onların evine gitmiştik. Hoseok'la birlikte de gidebilirdi ama Hoseok, Lisa'yı evine bırakmayı tercih etmişti. Rose'un bugün fazlasıyla yorulduğunu biliyordum, bundan dolayı fazla yürümesine içim el vermemişti. O yüzden Rose'un evine kadar ona eşlik etmiştim.
Kapıyı kapattığımda hafif adımlarla yürüyerek salona baktım. Annem koltuklardan birine oturmuş elindeki kitabı İngilizceye çeviriyordu. Sabahları da temizlik için hastaneye gidiyordu. O da parayı denkleştirmek için uğraşıyordu.
Kapının yanındaki duvara yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Biraz dinlenmelisin," dediğimde annem önce irkildi, sonra da yorgun bakışlarını bana dikti.
"Şu borcu ödeyelim o zaman dinlenirim Yoongi."
"Yine de çok yorma kendini," diyerek kollarımı çözdüm ve arkamı dönerek odama doğru yürümeye başladım. Sınavlar yaklaşıyordu ve ben sınav dönemine az bir zaman kala fazla devamsızlık yapmıştım. İşten sonra ders çalışmam gerekiyordu. Ama defterlerimde eksiklerim çoktu.
Odama girdiğimde arkamdan kapıyı kapattım ve etrafa bir göz attım. Yatağımın üstüne oturarak biraz dinlenmek için kendime vakit ayırmaya karar verdim. Yatağımın başlığına yaslanarak bugün neredeyse hiç ilgilenmediğim telefonumu cebimden çıkartarak saate baktım. On bir buçuktu. Sanırım Jimin bu saatte uyumazdı. Defterlerimin eksik kısımlarını ondan alabilirdim çünkü elimden gelen en kısa sürede eksikliklerimi tamamlamam gerekliydi. Rehberime girerek Jimin'in numarasını buldum ve üzerine tıkladım.
"Jimin."
"Oh hyung, efendim?"
"Yarın fizik defterinle kimya defterini getirir misin?"
"Getiririm hyung."
"Teşekkür ederim," dedikten sonra tam telefonu kapatmaya hazırlanıyordum ki Jimin, "Yoongi hyung?" demişti.
"Efendim Jimin?"
"Kendini fazla zorlama hyung, bir şeye ihtiyacın olursa bize söylemekten çekinme."
"Tamam Jimin, söylerim. Ben kapatıyorum."
"İyi geceler hyung."
"Sana da Jimin," dedikten sonra telefonu kapattım ve yatağımın üzerine bırakarak ayağa kalkıp çalışma masama doğru yürüdüm. İkiye kadar ders çalışabilirdim sanırım. Sandalyeme oturup lambanın yanındaki kemik gözlüklerimi alarak taktım. Tahta kalem kutudan da bir tane kurşun kalem alarak önüme matematik test kitabımı çektim. Çözmem gereken birçok test vardı. Derin bir nefes alıp ilk soruya baktım.
---------
Yerimden zıplayarak uyandığımda başımı, masaya dayadığım kollarımın üzerinden kaldırdım. Hafifçe esneyerek saate baktığımda saat sabah altıydı. En son test çözüyordum, o ara yorgunluktan uyuyakalmış olmalıydım. Oturduğum sandalyeden kalkıp gözlüklerimi çıkardım ve eski yerine koydum. Masadaki ışığımı da kapatıp arkamı dönerek yatağıma doğru yürüdüm. Üzerindeki telefonumu alarak pantolonumun cebine attım.
O şekilde uyumaktan sırtım ağrımıştı. Odamdan çıkıp sessiz olmaya çalışarak mutfağa doğru yürüdüm ama salondan televizyon sesi gelince önce mutfak yerine salona gitmeye karar verdim. Salona girdiğimde annemin televizyon karşısında uyuyakaldığını görmüştüm. Masadaki deftere ve yanındaki romana baktığımda son birkaç sayfası olduğunu gördüm. Kitabın arasına ufak bir kağıt parçası koyup anneme döndüm ve hafifçe omzuna dokunarak, "Anne," diye seslendim. Hafifçe yana dönünce bir kez daha seslendim anneme. Tekrar cevap vermeyince yastığını düzelttim ve kenardaki battaniyeyi üzerine örtüp televizyonu kapatarak salondan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanfictionKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.