................................SAKLI BAHÇE .....................8...BÖLÜM.....................
Hangi insan, bu kadar vicdansız ve soğuk bir kalbe sahip olurdu ki? Karşısında kim, her kim olursa olsun, bir kere bile özür dilemez miydi? Hiçbir şey olmamış gibi, başı dik omuzları çökük olacağına, gerile gerile endam sergilerken, nasıl bu kadar metanetli durabiliyordu. Söylediği sözler, daha beynimden silinmemişken ve kalbimi bir bıçak gibi, kestikten sonra asla onu af etmeyecektim.
Arada bir yumuşamaya niyetli olan gönlüm, duygularımın acizliğine uğrayıp umutlanmama vesile olsa da asla, içimdeki kırgınlığımın geçmesine izin vermeyecektim .(O), bana ucuz insan demişti .( O) taş kalpli kaya kadar sert mizaçlı dağ gibi, yüreksiz adam benim ucuz bir ucubeden farksız görmüştü.
Ben insanları değerli gördüğüm için ve hastalıklarına şifa vermeye vesile olabilmek için, tüm yıllarımı enerjimi , gecelerimi bitip bilmeyen derslere vererek , doktor olmayı hedeflemiştim .Üstelik insanların dünyaya ilk geliş sahnelerine tanık olabilmek için umut bağlamıştım . Özenle yaratılmış o küçük minik suratlara, merhaba diyecektim . Cennet kokularıyla dünyaya gelen bebeklerden farksızdık öyle değil mi? Her yönü ilahı kudretle yaratılmış ve özenle şekil verilmiş yüzler, ona uyum sağlasın diye koca bir gövde. En son böylesi mucize varlığa verilmiş, saat gibi çalışan ve her an durmaya hazır bir kalp.
O kalp ki herkesi sevmeye gücü yeten, umutsuzluklarda bile ümidini kesmeyen, her daim iyi günleri görebilmek için dua eden hep bir gün gerçekten seveceği kişiyi arayan ve bulduğu zaman da sımsıkı bağlanan muhteşem bir varlık . Bu kadar Tanrı tarafından değerli şekilde yaratılmışken, sorarım size ben nasıl ucuz bir insan olabilirdim ki?
O kadar çok mutsuz ve huzursuzum ki, sanki biri benim içimdeki yaşam enerjimi emmiş, uçan her daim çırpınmaya çalışan kanatlarımı kırmıştı. Gülen yüzüme kezzap atarak, acı içinde bırakırken kalbimin de üstünden koca bir tır geçirmişti.
Bana ancak bu kadar zararı kasıntı bozuntusu, yüz germekte şampiyonluğu elinden bırakmayan , kalp kırmakta da önderliği kimseye vermeyen Bay Nicholas'dan başkası olamazdı.
Elimde olsa, onu düdüklü tencereye yerleştirip üstüne bol kaynar suyu boca ederek, bir güzel harlı ateşte pişirmek istiyordum . Benden özür dileyene kadar, işkencelerime devam etmek ve en sonunda onu ve o yeşil gözlerini, ellerimle oymak yerlerinden çıkarmayı diliyordum. Ona karşı o kadar nefret ve öfke vardı ki içim hiç soğuyacak gibi değildi.
Ama sonuç olarak ona hiçbir şey yapamıyordum. Bir şey hariç. Ona artık gülümsemiyordum! Gülmüyordum!
***************
Mirabelle, o akşamdan sonra Nicholas'a bir kere bile başını kaldırıp bakmamıştı . Gülen yüzü onu görünce solarken, sorduğu sorulara doğru dürüst cevap bile vermeden kısaca geçiştirmeyi seçmişti. Lüzumsuz yerlerde asla, yanında durmazken hep köşe bucak kaçacak yerler aradı. İçinde ki bitip tükenmeyen sevgisine ve aşkına lanetler yağdırarak, ondan her gün biraz daha uzaklaşıyordu.
Nicholas için ise,durum çok farlı hal alıyordu. Kızın ondan uzak soğuk oluşu, ona bir askı gibi davranması elbette hoşuna gitmiyordu . Haksızdı kalbini kırmış, un ufak haine getirmiş olsa da dahi, bir kere bile özür dilemeye niyetli olmayan adam aklından kızın yerde ölü gibi yatışı, çıkmamıştı. Bıraktığı yatağının üzerinde, acı için de kıvranarak sayıklayışı, ona bakarken duyduğu vicdan azabından en kısa zamanda kurtulmak istiyordu.
Güne ışıl ışıl bir Ağustos sabahında gözlerini açan, Mirabelle bu gün vereceği yeni karalarla, hayatına yön verecekti. Kalbinde ki kırılmış parçaları çöp yığına atarak, yeni umutlara, yeni dualara bağlanacaktı. Saat sabahın daha henüz sekizi iken, telefonunu eline alıp Tom'u aradı . İlk onun kalbini tamir edecek ve duygularına karşılık veremeyeceğini söyleyerek, bundan sonraki aşk hayatında ona bol, bol şans dileyecekti.