"İnsanı yükselten iki güçlü şey vardı: Korku ve merak."
***
Bu hayatta bazen anlamdıramadığımız birçok olay oluyordu. Mesela yalnız kaldığınız bir odada izleniyormuş gibi hissetmeniz, vaktin size saatler geçiyormuş gibi gelip ama aslında sadece dakikaların geçmesi ve hiç istemeden berbat şeylere şahit olup istemediğiniz bir olaya anında karışmanız gibi.Bunun gibi şeylerin hep sebepleri olurdu. Peki, şuan yaşanan şeyin sebebi neydi? Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama elbette bir tahminim var. Biri ya bana hiç komik olmayan bir şaka yapıyordu ya da... Gerisi yok. Çünkü buna şaka dışında uydurabileceğim bir kılıf yoktu.
Nefesim dudaklarımın arasından usulca akıp gitmesi ile birlikte bakışlarımı kolumdan çıkarttığım ve dakikalar boyunca izlediğim saatimden çektim.
Saat konusunda en mantıklı gelen şey pilinin bitmesi oldu. Az önce yaşadığım korku ve gerilim içeren o ana denk gelmesi saatimin, elbette beni düşüncele boğdu. Bu olanlar bir şaka ise saatim nasıl tam on ikiye geldiği anda durmuştu?
Beynim yaşadığım şeye başka seçenekler bulmaya çalıştığı sırada ofisten yükselen telefon sesi ile kafamı kaldırarak arkama baktım. Camların ardından vuran ay ışığı güzel bir görüntü sunsa bile insanın içini ürpertmeden durmuyordu. Bir an etraf sanki buz gibi olmuş gibi bedenim titredi telefon ise çalmaya devam ediyordu ve kapanacak gibide değildi.
Telefonun ısrarla çalmaya devam etmesinden dolayı oturduğum yerden hafifçe doğruldum ve kapının önünde bulduğum; her kenarında parlak demir parçası olan onun dışında ise her tarafı siyahla kaplanmış kutu ile saatimi elime aldım.
Elbette oturduğum o süreçte kutuyu açmamış ve içine bakmamıştım. Bu içinde ne olduğunu merak etmediğimden değildi. Aslında içinde ki şeyi fazlasıyla merak ediyordum ama bir şey beni engelliyordu. Daha önce hiçbir şeyde ikilemde bile kalmaz iken bu sefer kalıyor ve bir yanım bunu yapmamamı söylüyordu. Beni asıl durduran şey buydu ve birde diğer düşünceler.
Telefona doğru gitmeden önce açık olan çıkış kapısını kapatmak için yaklaştım. Bir elim kapının kenarında dururken diğer elim kapı kolunu kavradı ve son kez hafif aydınlık koridora bakmak için eğildim. Bakışlarım etrafı izlerken merdivenlere bakacağım sırada titreyerek etrafı aydınlatan ışık ilk önce yanıp sönmeye ardından ise tamamen kapandı. Etrafı karanlık kaplarken ışığın gitmesi ofisi daha çok boğdu.
Gözlerim kilitlenmiş gibi merdivenlere bakarken vücudum yavaşça gerildi. Bir şeyler ters gidecekti hissediyordum. Ama ne bunu bilmemek beni endişelendiren asıl şeylerden biriydi. Ayaklarım benden bağımsız hareket ederek geriledi ellerim ise bu sırada hiç duraksamadan kapıyı kapattığı ve kilitledi.
Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatırken beynimi dinlendirmeye çalıştım. Telefon ise artık çalmayı bırakmış ve ofisi sessizliğe gömmüştü. Etrafta duyulan şey benim nefes alışverişlerim iken telefon tekrar ısrarla çalmaya başladı.
Gözlerimi yavaşça araladım ve arkamı dönerek telefona ilerledim. Bu kısım benim gibi gazetecilerin çalıştığı kısımda. Alan o kadar genişti ki neredeyse herkese ait 50 tane gri masa ve sandalyeler vardı. Benim masamda ki siyah telefon olduğu yerde şiddetle titrerken elimde ki saatimi ve kutuyu masanın üzerine koydum.
İçim hiçbir şekilde rahat değildi. Üzerimde bir baskı vardı ve bu baskı bana izleniyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Bu his ise buradan anında kaçmama sebep olabilecek kadar yük oluyordu üstüme ben ise kendime böyle bir şeyin olmadığını sadece kafamda uydurduğum bir kurgu olabileceğini söylüyordum kendime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMERA (Devam Edecek)
Ciencia Ficción"Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlük yaşadın mı?" diye sormuştu bir keresinde annem. O gün kim bilebilirdi ki bu sorudan tam 5 saat sonra annemin intihar haberini alacağımı? Kim bilebilirdi annemin etrafını beyaz duvarların sardığı, soğuk odada tavan...