Kahkahalar.
Dans.
Maskeler.
Işıklar.
Eğlence.
Renkler.
Gece.
Yıldızlar.
Müzik.
İçinde bulunduğum tablo ana hatlarıyla böyle bir şey. Yanımda arkadaşlarım, onların yeni arkadaşları... Rüzgar'ı sorarsanız, "Kabul." dedi. "Labirent'i çözeceğiz, o bizi çözmeden önce..." Bir şeyler biliyordu. Gelmişti ve "Nefes al." dedi. Kastettiği kokusuydu. Yani o rüyalarını hatırlıyordu, benim eski halimin aksine. Muhtemelen, benden daha fazlasını biliyordu.
Rüzgar buraya, yani partiye kuzeni için gelmiş. Yeni mi taşınmışlar, yoksa bu ziyaret gibi bir şey mi bilmiyorum. Bilmiyorum çünkü numaramı istedikten hemen sonra, Hande heyecanla yanıma gelip Mete'yle geçirdiği hız treni deneyiminin verdiği mutlulukla "Sana anlatacaklarım var." dedi.
"İmza da alsaydın Hande?"
"Gerizekalı. Yanındaki kimdi?"
Arkamı döndüm. Rüzgar'ın yerinde yeller esiyordu. (YAPMAZSAM OLMAZDI ÜZGÜNÜM :d:D.:Dd)
"Hiçkimse. Senin yeni arkadaşlar edinme taktiğini uyguluyorum."
"İşte benim kızım! Devam böyle."
Buna benzer bir konuşmanın ardından Tutku, Görkem ve diğer arkadaşlarımızın -ki ben bu arkadaşlarımın (?) yarısını gerçekten tanımıyorum- yanına döndük. Tablonun içindeyim, çok eğleniyorum.
Çünkü bu maskeli parti, veya Mete her ne diyorsa. Zihnimdeki maske burada ve eğleniyor. Ama maskenin altı...
Rüzgar nereye gitti?
"Deli, sana beynini evde bırak, eğlenmeye gidiyoruz demiştim."
"Eğleniyorum Görkem."
"Kardeşimi tanırım. Aklında ne varsa sil çünkü gidip müziklerle ilgileniyorum, ve sen de geliyosun."
"Eveeet!"
Grubumuzdan ayrılırken kolunu omzuma atıp devam etti. "Sonra da şu arkamızdaki gereksiz samimiyet yeni kankilerimizle çekiçe bineceğiz."
Güldüm. Seviyorum eşek sıpasını ya!
*
İlginç.
Çooook.
Gün ışığıyla uyanıyorum, harika bir biçimde dinlendiğimi hissediyorum. Her şey filmlerdeki gibi. Yataktan kakıp geriniyorum. Güneş benim için parıldıyor ve ışık huzmelerini parmaklarımın arasına ruh vermek için gönderiyor. Kuşlar, kuşların sabah meltemine karıştırdığı ezgileri... Gidip camı açıyorum ve bu sefer meltem, bana papatyaların fısıltılarını da getiriyor. Güneş kumral saçlarımın arasında kalan altın sarısı renge can veriyor. Güneş uyanıyor, gün uyanıyor, ben uyanıyorum... Bu mükemmelliğin verdiği huzurla bebek gibi pıt pıt pıt banyoya gidiyorum, aynaya bakıyorum.
Pekala, şimdi gerçek dünyama dönelim.
Hay anasını! Bu gerçekten benim dünyam! Bu uykusundan hemen hemen her zaman küfürlerle uyanan kızın sabahı! Bu yastığa pıçak yorgana tekme eşliğinde uyanan kızın sabahı!
Aynadaki aksime baktım.
"Dicle, sen misin ulan?"
Rüzgar ve parti... Belki dün hayatım değişmişti. Rüzgar gittikten sonra kafamı bütün bu kabuslardan, ve bütün bu kabusların çözümü olabilecek çocuğun bir anda gidişinden arındırıp fazlasıyla eğlenmiştim. Eve geldiğimde çok yorgundum. Şaşılacak bir şekilde, ilk kez uyumak istedim. Yapamadım, o ayrı konu. Ben de yapılabilecek en iyi şeyi yaptım. Çizdim, ve boyadım. Resim beni sakinleştiriyordu. Ve mandalina. Müzik. Neyse.
"Sadece biraz kestireceğim." Bu dediğim olmadı tabi.
Gecenin bir yarısı masamda, kağıt ve boyaların arasında uyanıp kendimi yatağa attım. Bir yandan da bu sebeple, bugün bu kadar dinlenmiş uyanmam, tuhaf. Her neyse, uykumu almak rutinimmiş gibi bir de sorguluyorum... Güzel uyudum, gerisi çok da umursadığım bir durum değil.
Ve en önemlisii, bugün büyük gün! Bugün liseye bir "çaylak" olmadan adım atacağım. Yaşasın 10. sınıf!
*
"Kahrolası 10. sınıf."
"Sus! Deme öyle."
"Ne ya-pa-ca-ğım?"
"Bak, Hande. Balığının ölümünden bu yana seni bu kadar kötü görmediğimiz için-"
"Depresif mi gözüküyorum?"
"Ben öyle demedim."
Bu sefer Hande, giydiği kapüşonlunun içinde bakışlarını Tutku'dan bana yöneltti.
"Depresif mi gözüküyorum, Dicle?"
"Gün ışığı gibi parlıyorsunuz balım."
"Aah! Durumum o kadar mı kötü?"
"Allah aşkına kes zırvayı, o 12. sınıfta, ne olmuş o zaman?"
"Ne mi olmuş? Tutku-"
O sırada Görkem gelip kantinden tost aldı ve Hande'nin yanına oturdu.
"Annayamassınıs! Mete'nin çıkardığı popi köpürtmesi... Annayamassınıs Mete 12. sınıf!"
Mete'nin adının geçtiği bu cümleler kimse tarafından duyulmasın diye Hande Görkem'e vurmaya başlamıştı bile. Sonra sakinleşti ve kollarını göğsünde kavuşturup arkasına yaslandı.
"Hande," dirseklerimi masaya koyup devam ettim. "eğer seninle arkadaş olmak istiyorsa 10. sınıf olmanın bir önemi yoktur. Arkadaş olmak istemiyorsa da ne kadar büyük ya da popüler olduğun falan hiçbir anlam ifade etmez."
Tam alaylı bakışlarla karşılık verecekken Tutku, "Öyle, Hande. Bu dünyada popülerite olmadan arkadaş seçen insanlar da var. Üzgünüm ama, belki senin aksine..."
"Benim aksime?"
"Seni seviyoruz, ama lütfen kendini bu geçici dalgaya çok kaptırma Hande. Çünkü bazen seni tanıyamıyoruz."
Görkem'in bu sözlerinden sonra Hande şaşkınlık ve öfkeyi yansıtan soran gözlerle bana baktı. "Üzgünüm... Bu sen değilsin." diyerek Tutku ve Görkem'in peşinden kantinden çıktım.
Tutku'nun yaptığı ani patlamaya arka çıkmam ne kadar doğruydu bilmiyorum. Ama Hande'nin titremeye ve kendine gelmeye ihtiyacı vardı. İşte bu kesindi.
*
Coğrafya kimin umrunda anasını satayım!
Rüzgar dün numaramı aldı ama şarjım olmadığı için ben onunkini alamadım. Ve şu ana kadar ondan hiçbir haber alamadım.
Ve çözmemiz gereken bir Labirent var! Coğrafya kimin umurunda?
"Dicle?"
Ne hocam, neden ben?
"Afedersiniz hocam, çok fena başım ağrıyor dinleyemedim."
Ve arkadaşlar, Notlarımın Yüksek Olmasının Avantajları Madde 22'yi birazdan göreceksiniz.
"Tamam kızım," Gördünüz. "... git bi elini yüzünü yıka gel." Bu kadarını da aslında beklemiyodum. Okulun suyu şifalı mı, başım ağrıyor dedim sadece.
"Sağ olun hocam." diyerek çıktım. Teşekkürler şifalı su!
En fazla 2 dakikam vardı. Ben de kantine gidip kendimi çikolatalı süte bıraktım. Ne muhteşem bir şeydir bu yaa! Bi' süre sonra çok kaldığımı düşünüp kantinden çıktım. Sessiz koridorda çikolatalı mükemmelliyetin son mükemmel damlalarını vakumlayarak tuhaf sesler çıkarıyordum ki, arkamdaki ses koridorda yalnız olmadığımı açıkça gösterdi. Çikolatalı süt konserimin duyulmasından duyduğum rahatsızlık bir yana...
"Pardon, yeniyim de 10/C nerede?" Hızla arkamdaki sese döndüm.
"Rüzgar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent.
Ficção AdolescenteVe en tuhaf olanı da, bunların hiçbiri gerçek değildi. Hepsi yapay korkulardı. Bunlar benim rüyalarımdı. Kimse benim rüyalarımla oynayamazdı. Yani bu... Bütün bunlar... Bütün bunlar sadece beynimin bana oynadığı oyunlardı. Oyunlar. Beyin oyunla...