Taehyung yüzünde dans eden güneş tutamlarıyla gözlerini açtı. Fazla ışıkla uyanmak onu genelde huysuz yapardı, ancak çevrelendiği kokuyu ve yanında yatan sıcaklığı hissedince, uyandığına sevinmişti. Kendi kendine gülümsedi ve yorganı dikkatlice kendi üzerinden çekti. Bacaklarını yanındaki bedenin iki yanına yerleştirdi ve yavaş hareketlerle hala bir melek gibi uyumakta olan çocuğun kucağına kuruldu.
Onu daha uyandırmak istemiyordu; çünkü çok huzurlu görünüyordu ve bunu mahvetmeye gönlü el vermezdi. Kendini ona doğru yaklaştırdı ve çocuğun yüzüne dökülmüş kahverengi saçlarını nazikçe geriye doğru iktirdi. Taehyung, altındaki çocuğun hiçbir parçasına dokunmaya kıyamıyordu. Kendini kaptırırsa doyamamaktan, bir daha onu bırakamamaktan korkuyordu. Parmaklarını yarı havada, yarı dokunur halde çocuğun saçlardan kurtulmuş, hafif terli alnında gezdirdi ve yavaşça yanağına ilerledi. Baş parmağı korkak şekiller çizerken, Taehyung'ın yüzünde fark etmediği bir gülümseme oluşmuştu. Her sabah bu manzaraya uyanabilmeyi isterdi.
Yüzleri arasında çok az bir mesafe kalıncaya kadar yakınlaştı ve burnunu çocuğun saçlarına sürterken gözlerini kapattı. Jungkook şimdiye kadar aldığı en güzel koku, gördüğü en güzel görüntü ve düşlediği en nadide hayaldi. Kaybetmekten en çok korktuğu insan, yanında en cesur olduğu kişiliğiydi.
"Kookie," diye fısıldadı; nefesi kulağına çarparak çocuğun boynunu hafifçe yana yatırmasına sebep olmuştu.
Jungkook gözlerini kapalı tutarken hafifçe gülümsedi, "Taehyung,"
Taehyung, adını, sevdiği adamın sabahları nahoş olan sesinden duymasıyla mayıştı. "Kookie," dedi bir kere daha. Jungkook gülümsemesi genişlerken gözlerini kapalı tutmaya devam etti.
"Uyanmazsan seni yataktan atacağım," dedi ancak, sesi söylediklerinin tam tersini yapacak gibi, engel olamadığı bir sevgiyle çıkmıştı.
Kahverengi saçlı çocuk, ani bir hareketle diğeriyle olan pozisyonunu değiştirdi ve saçları Taehyung'ın yüzünü okşarken, "Uyandım," diye fısıldadı. Jungkook neredeyse kalp atışlarını duyabilecek kadar yakındaydı ve zaten o an duyamaması da mucize olurdu. Taehyung bir elini çocuğun göğsüne yerleştirdi ve kirpiklerinin altından ona baktı, ikisi de konuşabilecek gibi görünmüyordu. Zaten aralarında çok bir mesafe olmayan yüzlerini biraz da yaklaştırarak burunlarının temas etmesini sağladı. Karnı ağrıyordu, ilk defa Jungkook'a bu kadar yakındı, ve yakın olduğunda hissettiği şeyler öyle masum, öyle inanılmaz geliyordu ki, gerçek mucizenin hisleri mi, yoksa hissettiren mi olduğundan emin olamadı.
Ve sonunda bu duygular o kadar fazla geldi ki, koca evrende en çok istediği şey ona yakın olmak oldu. Saliseler içinde dudaklarına bir buse kondurdu ve hemen geri çekildi, yüzü anında kızarmıştı ve kötü bir tepki almaktan korkuyordu. Ancak kendi dudaklarında duruş süresi her seferinde artan öpücükleri hissettiğinde, korkusu geçmiş, gözleri yaşlarla dolarken ellerini çocuğun saçlarına atmıştı.
Jungkook, Taehyung'ın gözlerinden akan yaşları bir bir silerken, "Ağlama güzelim," dedi. Taehyung ise anın mükemmelliğinden fazlaca etkilenmişti ve kendine engel olamıyordu. Kollarını Jungkook'un boynuna dolarken, kendini onun kokusuyla kurtardı.
"Jeon Jungkook," dedi, "Eğer hayatım tam şu an bitse, ya da asırlar sonra, yine de yaşamımın sonuna kadar hep seni sevmiş öleceğim."
Ve öyle de oldu. Tek taraflı bile olsa Kim Taehyung, çok da uzun olmayan ömrünün tamamında sadece bir adamı sevdi. Her gün parçalanmasının sebebine; tek bir adama aşık oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hiraeth ;; kth+jjk
Fanfiction"Eğer hayatım tam şu an bitse, ya da asırlar sonra, yine de yaşamımın sonuna kadar hep seni sevmiş öleceğim." Fluffy(?) one-shot