12

193 52 1
                                    

"Ya! Ya sen manyak mısın be?" İnsanların benimle ne alıp veremedikleri var bir türlü anlayamıyorum, ofisime adımımı atar atmaz neler yaşadım. "Ne istiyorsan veririm. Lütfen bırak nefes alamıyorum." Eric'in gözlerinden öfke fışkırırken ben nefes alamamaya başlıyorum. Gözlerimin önündeki yıldızlar yanıp sönerken ellerim uyuşuyor. Artık Eric'e ne bırak diyebiliyorum ne de başka bir şey. Uyuşuyorum, uyuşuyorum. Ve sonra birden yere düşüyorum. Ne olduğunu anlayamıyorum çünkü gözlerim çoktan kapandı. Sırtım küüt diye yere çarpıyor. Ve sonra sanki uzun yıllardır nefes almıyormuşum gibi hissediyorum. Çok şaşkınım. "Seni öldüreceğim Rebecca." Eric'in kısık sesi... Kusursuz kusursuz diye kendimi kandırdığım hayatımın yüzeyinde çatlaklar oluşmaya başlıyor. Ne kadar küçük olursa olsun evimi seviyordum. Şimdiki evim ondan kaç kat büyük, devasa, dehşet güzel. Ama ne bileyim. İnsan özlüyor işte. Sonra çok sevdiğim arkadaşlarım, Libby, Bonnie, Minnie, Jess... Onlar benim yüzüme bakmıyor... Belli ki iğrenç bir kavga etmişim ve onlar da beni saf dışı bırakmışlar. Eskiden bu kadar süper bir hayatım olmasa bile kızlarla gezerdik, alışverişe çıkmak en büyük hobimizdi. Hemde dün internette Jimmy Choo'nun sitesinde dolaşırken şu yeni mavi süet kapalı ayakkabı ve zincirli sarı çanta tam Jess'lik diye düşünmüştüm. Sonra... Bonnie ve ben D&G çanta kolleksiyonu yapardık. Dün kendime 70's reyonundan yeşilini alırken Bonnie'ye de almamak için kendimi zor tuttum. Pembeye bayılırdı. Arkadaşlarımı kaybetmişken tüm bunların ne anlamı vardı ki? Yavaşca yerden kalkıp yüzümdeki göz yaşlarını siliyorum. Çantamdan ayna çıkarıp bakıyorum. Rimelim yüzüme bulaşmış. Yavaş adımlarla tüm makyajımı temizledikten sonra odamdan çıkıp lavaboya gidiyorum. Yüzümde bir tebessüm. Kızları geri kazanmalıyım. Bunun için de önce personellere Simon'lık taslamamalıyım. "Hey selam Sally!" Sally ve tüm departman bana bakıyor. Hiç abartmıyorum herkesin gözleri kocaman açılmış. Ben lavaboya ilerlerken Sally arkamda kendinden geçiyor adeta. "Bayan Brandon! Orası personel lavabosu. Sizin ofisinizde şahsi lavabonuz var." diyor. "Olsun. Ne çıkar? Ben de bir zamanlar personeldim?" Göz kırparak lavabonun kapısını ardımdan kapatıyorum. Biz eskiden lavaboya bir pano astırmıştık. Bu panoya Simon'ın karikatürlerini çizerdik. Hafta sonu biri gelip silerdi. Hafta başı tekrar karalamaya başlardık... Şimdi... Patron bensem... Koşarcasına panoya gidiyorum. Biri beni çizmiş... Beni... Konuşma baloncuğunda ise şöyle yazıyor, "KAPA ÇENENİ! BUGÜN ÖĞLE YEMEĞİ YOK! KÖPEK GİBİ ÇALIŞACAKSINIZ! HIZLANIN! TEMPO!" Şimdi neden bana öyle baktıkları anlaşıldı işte. Patron olunca tam bir Simon'a dönüşmüşüm meğer. Kahretsin! Eyeliner'dan sonra lavabodan çıkıyorum. Uğultu bir anda kesiliyor. Madem siz benim karikatürümü yaparsınız, ben de eski Becky'yle dönerim size! Dikilip hepsinin suratına bakıyorum. Kaşlarımı çatıyorum. Herkes önüne dönüyor. Tanrııım! Benden çok utanıyorlar. Onları daha da sindirmek için, "NE KADAR UYUŞUKSUNUZ BE! BÖYLE DEVAM EDERSE NE OLACAĞINI BİLİYORSUNUZ." diye bağırıp odama dönüyorum. Kapıyı hızla çarpıyorum. İçimden üçe kadar sayıp kapıyı tekrar açıyorum ve Sally'ye "LATTE! HIZLI OL!" diye cırlıyorum. Kabûl. Belki de onları çizen Sally değildir ama departmanımda böyle şeylerin tekrarlanmaması için elimden geleni yapacağım. Madem kızlar bana küs... Ayrıca demin 'böyle devam ederse ne olacağını biliyorsunuz.' derken herkesin nefesini tuttuklarını hissettim. Acaba neden böyle korktular? Demekki çok acımasızım. İki dakika Suze'la konuşup kapatıyorum ve saatin 13.40 olduğunu görünce Holiday'e doğru yola koyuluyorum. İçimden tanrıya yemeğin güzel geçmesi için dua ederken gözlerim restoranda John'u arıyor. Ben oturur oturmaz John da geliyor. Beyaz gülleri bana uzatıyor. İşte kardeşim. Benim kardeşim! John benim kardeşim. Aklım almıyor. Sarılıyoruz. John, "Nasılsın?" diyor. "İyiyim ya sen?" "İyi..." Yemeklerimizi söyledikten sonra John'un benimle yemek yemek istemesinin nedenini anlıyorum. "Becky, biliyorum, bunu istemek çok zor... Ama... Ama... Şey... Bak hayır demeden önce lütfen dinle... Ben... Amy'yle tanışmak istiyorum!" diyor John. "John, bana gösterdiğin videoda Amy'de annemin yanındaydı. Tüm söylediklerini duymuş olmalı. Öyle sanıyorum ki tanışmaya ihtiyacınız yok. Annem ve Amy videoda şoktaydı zaten." diyorum ben de gözlerimi devirerek. "Sana o olayın küçük bir kısmını anlatmayı unuttum Becky. Ben sana o videoyla şantaj yaparken sen benim aklımı çeldin. Benim hiç kardeşim yoktu ve bir kardeşimin olması muhteşemdi... Rüyada gibiydim. Harika vakit geçiriyorduk. Bir süre sonra sen bana 'anneme ve Amy'e tüm bunların şaka olduğunu söyle' diye tutturdun. Ben de dediğini yaptım. Ve... Amy benim kardeşim. Lütfen. Lütfen beni Amy'yle tanıştır." "Pekala... Deneyeceğim." diyorum. Derin nefes alıp vermeye çalışırken yemeklerimiz geliyor. Ben yerken elim ketçapa bulanıyor. Ah tanrım ya. Bir şeyi de doğru düzgün yesem ya! Bıktım artık. 27 yaşındayım hâlâ hâlâ. Elimde, kolumda ne varsa çıkarıp masaya koyuyorum. Ellerimi yıkayıp geri döndüğümde John yemeğini bitirmiş ayaklanıyor. E insan bir bekler. "Becky gitmem gerek. Lütfen beni durumdan haberdar et." John ellerimi tutuyor ve "Seni çok seviyorum." diyor. "Ben de seni." diyorum. John gidince yemeğime devam etmeyip ben de elmalı turta alıp çıkıyorum. Evde Janice ile yeriz. Tam bir taksiye binerken ellerinde mikrofon ve kamerayla bana doğru koşan en az on kişi görüyorum. Ah tanrım. Hayır. Ne diyeceğim onlara? "Bayan Brandon içerideki sevgiliniz miydi?" , " Ne zamandan beri birlikteğiniz devam ediyor?" , "Yasak aşktan Luke Brandon'ın haberi var mı?" , "Luke Brandon'la boşanma sürecinde misiniz?" , "Bayan Brandon içerde yüzüğünüz parmağınızda değildi ve seni seviyorum gibi cümleler sarf ediyordunuz bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?" Hay! Of ya! "Arkadaşlar her şeyi tamamen yanlış anlamışsınız elime bir şey bulaşmıştı ve ben onu silmek için alyansımı çıkarmıştım. Off!" diyorum sinirle. Taksinin kapısını açıp binecekken "Peki içeride seni seviyorum dediniz..." Evet şimdi bir seçim yapmalıyım. Eğer 'John benim kardeşim...' dersem; annem ve Amy ne olacak? Annem ve Amy'nin üzülmemesi için 'John benim sevgilim...' dersem ve Luke anlaşmamızı bozdun diyerek bana yolladığı parayı bir anda keserse? Şimdi! Şu an! Bir seçim yapmalıyım. Muhabirlerin heyecanlı gözlerine bakarak diyorum ki, "John benim..."

Bir bölümün daha sonuna geldik. :) Yeni bölüm için vote vermeniz gerekiyor. Eğer vote gelmezse yazmayı gerçekten bırakacağım. Ama sadece 2 vote daha geldiği 'Anda' yeni bölüm de gelecek. Eğer yazmadıysam bilin ki kimse vote vermiyor demektir.

For :D

Ceren, Güneş, Selin, Zehra ♡ Hoşça kalın..!

AlışverişkolikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin