Tik tak tik tak tik tak ... Elini saate doğru salladı ama denk getiremedi. Mutfaktan ona doğru gelen bir ses " Oğlum hadi kalk artık , daha ilk günden okuluna geç kalacaksın " diyen Nurten Çakır'ın sesiydi. Sarp tek gözü açık tek gözü kapalı bir biçimde " Tamam sultanım geliyorum beş dakika daha " diye mırıldanıyordu. O sıra annesi odaya girdi ve bir anda perdeyi açtı . İçeriye giren şiddetli güneş ışığı Sarp'ı yataktan kaldıran ilahi bir güç gibiydi. Anne " Hadi artık , yumurtanı hazırladım. Yanına çay istedin onu da yaptım, hadi elini yüzünü yıka ". Sarp hayıflanarak yatağından kalktı, banyoya gitti. Elini yüzünü sertçe, soğuk bir suyla yıkadı ve kafasını kaldırıp aynaya baktı. İçinden "İşte yine oyun oynamaya dönüyoruz, ama galiba oyunun son sahnesi bu sene olacak".
Beklenenin tam aksine sıcak bir eylül sabahıydı. Güneş kavurucu bir sıcaklıkta olmasa da, insanın içini ısıtmaya yetiyordu. Ankara belki de böyle bir eylül ayı görmemişti. İşte bu güzel eylül sabahının içine eden bir olay vardı, o da bugün okulun ilk günüydü. Bekir havanın bozacağına ihtimal vererek üzerine siyah deri montunu giymiş, gömleği dışarıda, kravatını boynuna takmış mahallede turluyordu. Fırının önünden geçerken bir ses " Gel Bekir'im karnını doyur da öyle git okuluna ". Bekir " Eyvallah abicim, bir simitle çay versen yeterli olur " dedi. Bekir simitini yedikten sonra yola koyuldu.
Yıllardır olduğu gibi yine gelmişti o pembe binanın önüne. Artık pembe bina denilemezdi aslında bu binaya. Her yeri kirlenmiş, yağmurların, karların harap ettiği bir dış kaplaması olan bu bina bayağı bir eskimişti. Yıllar geçiyor insanlar yaşlanıyordu, binalar mı sağlam kalacaktı? Bekir ellerini apartman zillerinin üzerinde gezdirdi gezdirdi ve en son altı numaranın üzerinde durdu. Altı numarada "ÇAKIR AİLESİ" yazıyordu. Zile uzunca bastıkdan sonra diyafonun karşı tarafından gelen ses tanıdıktı " Bekir, bek lan geliyorum " diyen Sarp, apar topar ayakkabılarını giydi ve hemen merdivenlerden indi. Kapıyı açar açmaz Bekir'le karşı karşıya geldi. Önce bir duraksadı ve sonra gülümseyerek " Kardeşim benim be, nasılda özlemişim ". Bekir " Bende lan ben de " diyerek karşılık verdi. Birbirlerine sarıldıktan sonra kızları almak için yola koyuldular.
Fatma ve Sevda sabahın erken saatlerine aldırış etmeden kahvaltılarını yapmışlar ve aynanın karşısına geçmişlerdi. Sevda Fatma'ya dönüp " Yeter kızım abartma, daha okulun ilk gününden yine müdür bizi kılık-kıyafetten çekip bir ton azarlayacak. İlla bunu mu istiyorsun anlamadım ki ". Fatma " Kızım artık son sınıfız ve en başarılı sınıfız. Biraz tolere etseler ne olur ki sanki ? ". Sevda " Hiç böyle bir şey olmayacak o yüzden sil o kırmızı ruju " dedi gülerek.
Artık bizim dörtlü bir araya gelmişlerdi. Okulun kapısında durdular, bir miktar özlem olduğu için birbirlerine deli gibi sarıldılar. Aralarında en çok Sarp özlenmişti, çünkü Sarp babasının vefatından bu yana her üç aylık tatilde ortadan kayboluyordu. Kimse ona cesaret edip nereye gittiğini de soramıyordu. Yani anlayacağınız gizemini koruyordu bu olay.
Okul müdürü Rasim Bey, aynı zamanda bizimkilerin sınıf öğretmeniydi. Her sene olduğu gibi bu sene okul yine onun konuşması ve ardından yapılacak tören ile açılacaktı. Yalnız bu sene bir farklılık vardı. Rasim hoca konuşmasını yaparken çıt çıkmasını istemezdi ama iki tane lüks araba okula hızlı bir giriş yaptı. İçinden iki kız ile iki erkek indi. Fatma hemen Sevda'ya dönerek " Kızım taş bu çocuklar taş, arabalara falan baksana ". Sevda " Normal şartlarda sana kapat çeneni derdim ama harbiden bu çocuklar iyi ". Bekir " Lan ne harbi iyi felan, ağzını kapatın sinek kaçacak ". Sarp hiç ses çıkartmıyordu, çünkü gözlerini arabadan inen sarışın mavi gözlü kızdan alamıyordu. Sevda bunu fark edince Fatma'ya dönerek " Biz beyefendinin gözünün önündeyiz yıllardır, bize böyle bakmadı ". Fatma " Açma o konuyu artık yeter " . Sevda bir dönem Sarp'a aşık olduğunu söylemişti, fakat Sarp biz seninle arkadaşız, kardeşiz başka bir şey düşünme demişti. O günden beri normal davranmaya çalışsa da içinde bir burukluk olarak kalmıştı bu durum.
Okulda öğrenciler birer birer sınıflara ilerliyordu. Arka cam kenarı dörtlüsünün sahibi yine belliydi. Bizimkiler köşesine kuruldu. İlk derse sınıf öğretmenleri girip konuşmalar yapacaktı. Rasim hoca içeriye girdi. Yanındakiler o arabadan inen dört öğrenciydi " Tekrardan günaydın arkadaşlar. Sizi bu sene birlikte okuyacağınız yeni arkadaşlarınızla tanıştırayım. Burak, Deniz, Melis ve Aslı ". Fatma ve Sevda ağzı açık bir şekilde çocukları izliyorlardı. Bekir'de Aslı'ya bakıyordu ama bakmıyormuş gibi cool bir hava vermeye çalışıyordu. Burağın asabi bir tip olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Sarp Melis'ten ziyade Burağı inceliyordu. O çocukta onun dikkatini çeken bir şey vardı , arıyordu fakat bulamıyordu.
Burak ve tayfası yeni okula uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Zeki öğrencilerdi, fakat fazla para ve ailelerinin onları biraz şımartması onları kötü etkiliyordu. Deniz Burağa dönüp " Bu okula neden geldik, mis gibi kolejimiz varken? ". Burak " Seni zorla getiren olmadı, istiyorsan geri dön kolejine! ". Aslı " Burak, ne senin bu agresifliğin? ". Melis " Fazla üstüne gitmesenize var demek ki bir bildiği ". Burak " Asla şu kız gibi olamayacaksınız ". Burak bu konuşmalardan iyice sıkılmıştı. Montunu aldı ve dışarı çıktı. Okulun bahçesinde bir o tarafa, bir bu tarafa turluyordu. O sıra cebindeki telefonun titrediğini hissetti, mesaj gelmişti. Mesajı açtığında " Her şey bu akşam başlayacak " yazıyordu. Kaşlarını çatarak mesajı okudu ve tekrar sınıfa çıktı.
Son teneffüse çıkılmıştı. Bekir, Sevda ve Fatma pusuya yatmış Sarp'ı bekliyorlardı . Sarp onları görünce " Hayırdır ne bekliyorsunuz? ". Bekir " Kardeşim her yaz nereye gidiyorsun sen? Biz çok merak ediyoruz üç ay yok oluyorsun ve tek bir kelime etmiyorsun, neden? " . Sarp " Bunu söylemeyeceğimi biliyorsunuz değil mi? Bana bu konu hakkında bir kelime daha etmeyin, yoksa kalbinizi kıracağım " dedi ve sınıfa çıktı.
Son ders zili çaldı, toparlandılar . Sevda " Hadi hangi kafeye gidiyoruz " Bekir "aynen akalım bir yerlere " . Yeni gelen kızlara doğru seslenerek " Güzel bayanlar bizim mekanlar sizi açmaz ama gelirseniz beklerim misafarim olun" deyince kızlardan önce Burak atlayarak "Senin o aklını alırım . Bu kızlardan uzak dur " dedi . Sarp o sıra mevzu çıkmasın diye " Tamam birader işine bak " diyip Bekir'e dönerek " Siz takılın beni bugünlük affedin " dedi . Kızlar bir yandan Bekir bir yandan trip atarak ilerlediler . Sarp tek başına eve doğru yol aldı .
Burak daha ilk saniyeden Bekir'le anlaşamamıştı. Bir şeyler yapması gerekiyordu yoksa rahat edemezdi. Hemen sosyal medya profillerini inceledi. Bu dörtlünün hep birlikte gezdiğini anladı. O sıra instagramdan bir takip isteği geldi, Sevdaydı bu. Ve işte o anda aklına yapacağı şey geldi. Bekir'i kızdırmak için Sevdayı kullanıp aralarını bozacaktı. Bir iç geçirdi ve "Bu okula zorla geldim ama eğleneceğim gibi " dedi.
Sarp eve doğru yürüyordu, o sıra telefonuna bir mesaj geldi. Mesajı atan Rasim hocaydı. Hocanın ismini telefonda görünce bir an şaşırdı ve hemen mesajı açtı. Mesajda " Çabuk benim eve gelebilir misin Sarp " yazıyordu. Hocanın evi iki alt sokaktaydı, Sarp hemen koşarak hocanın evine yöneldi. Hocanın evi bahçeli, müstakil bir evdi. Evdeki tüm ışıklar yanıyordu, Sarp şaşırmıştı. Evin kapısına yöneldiğinde tüm işler daha karmaşık bir duruma gelmişti çünkü kapı aralıktı. Sarp içeriye doğru " Hocam ... Hocam orada mısınız? " diye seslendi. İçeri odaya girdiğinde ise gözleri fal taşı gibi açıldı. Hoca kanlar içerisinde yerde yatıyordu. Hemen kendini topladı ve hocanın nabzını kontrol etti ama nafile idi. Nabız alamıyordu, hoca ölmüştü. Göğsüne 3 kurşun almıştı. O sıra Sarp'ın dikkatini kolye çekti. Kolye mermiden yapılmış ve üzerinde Kurşun yazıyordu. Bu Sarp'ın kolyesinin aynısıydı. Aynı anda polis sirenleri ve lambaları evin etrafını sarmıştı. Sarp o an şoka girmişti ve ne yapacağını bilmiyordu. Acaba ne yapacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
ActionBu hikayede geçen kurumlar , kuruluşlar ve karakterler hayal ürünüdür . Bu bir kitaptan daha çok senaryolaşmaya yatkın hikâye taslağıdır . Yalan üzerine kurulu çocukluktan , doğru bir hayata geçiş mücadelesi . Büyük kayıplar , büyük zaferler...