"küçüğüm,

7.5K 506 427
                                    

"Hey Yoongi, şu an aslında saat dördü beş geçiyor ve ben yine uyuyamıyorum-"

Sonbahar yaprakları düşüyordu.

Düşüşlerin en yorgun olduğu bu mevsimin en narin vaktinde, bir akşamüstünde, ağır ağır ayaklarımın dibine geliyorlardı. Yürüdüğüm caddenin çevresinde rutubet kokan eski binalar, boyası dökülmüş birkaç esnaf lokantası vardı. Arnavut kaldırımları, Busan'ın deniz kokan sokaklarını esirgemeden nadide bir özgürlük katmıştı, tarihte adı hiç geçmeyen gençlik rüzgarları için. Karşı yoldaki bir çift, şemsiyelerini birlikte tutuyorlar ve kahkahaları bana kadar ulaşıyordu. Üzerimdeki ince yağmurluk pek ısıtmıyordu ama sorun değildi; sonuçta eve gidiyordum.

Orası elbette sıcak olacaktı.

Bodrum katının kirli kapısını paslanmış anahtarımla açıp ılık hava ile karşılaştırdığımda yağmurluğumu çıkarıverdim ve köşedeki askılığa geçirdim. İki odalı evin başrol odasının önünde dikilirken boğazımı temizledim.

"Hey Yoongi," dedim, parlak bir sesle. Oysa hafif bir kırıklık vardı sesimde; üşütmüştüm ama çaktırmıyordum. "ben geldim."

Homurtularla dolu sesi kulaklarıma ulaştığında gülümsedim ve omzumu kapının menteşesine yaslarken birazı ıslanmış saç tutamlarımı, gözlerimin üstünden çektim.

"Yah, Jungkook-ah!" diye bağırdı, kapısını bana açıp değerli stüdyosuna adım atmama izin verdiğinde. "Bana ne zaman Hyung demeyi öğreneceksin?"

"Hiçbir zaman." dedim, omzuna sürtünüp siyah, rahat koltuğuna yayılırken.

"Sana anca rüyanda Hyung derim."

Yoongi'nin karanlık gözleri pis pis bakmaya başlarken kemikli elleri, nemli saçlarımı karıştırdı ve yanıma oturup beni kolunun altına çekti. Eğlenceden anladığı tek şey, beni pataklamaktı.

"Dilin uzamış senin," dedi, yanaklarımı sıkıştırıp göz göze gelmemizi sağladığında. "gel buraya."

Çift kişilik koltuğun üzerinde üstüme çıktığında belimden gıdıklamaya başlamış, diğer yandan da bacaklarıyla uyluklarımı sıkıştırıyordu. Aramızdaki dört yaştan ötürü daha gelişmiş olan bedeni altında sıkıştığımda kıkırdamalarım ile inlemelerim birbirine girdi.

"Y-Yoongi," demeye çalıştım, bileklerini tutmak için uğraşırken. "bırak beni!"

"Bak hâlâ Hyung demiyor," diyerek daha çok gıdıkladığında kalp atışlarım hızlanmıştı. Karnımdan aşağıya doğru inen kalçası yüzünden diken diken olan tüylerimle gerildiğimde nefes nefese kaldım ve birden Yoongi durdu.

"Jungkook," dedi, boğuk sesiyle. Onun da nefesleri karışmıştı. "ne oldu?"

"H-hiç." diyebildim, kısık bir tonda. "Karnım guruldadı, sanırım. Bir şeyler atıştırayım."

"Ah, tamam." diye cevaplayan sakinleşmiş sesi, az önceki telaşlı vurguyu barındırmıyordu. "Git ve doyur karnını."

"Okulda yorulmuş olmalısın."

"Hıhı," diyerek onu onayladığımda apar topar altından sıvıştım ve odasından hızla çıktım. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda ise kalbim atış hızını hâlâ sabitleyememişti.

hey, yoongi :: yoonkook (one-shot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin