Taşınacağımız için eşyalarımızı almıştık. Anne ve babama ait olan bazı şeyleri almıştım. Özellikle annemin mücevherlerini. Caleb'e babamın model arabalarını ve birkaç tişörtünü vermiştim. Kim için daha zor bilmiyorum. Caleb için mi yoksa benim için mi? Ailemiz daha yeni ölmüştü ve biz şimdiden yaşayacak yeni bir aile bulmuştuk bile. Ne kadar istersem isteyeyim ailemi asla geri getiremeyeceğim. Kardeşim ve kendim için güçlü olmalıyım.
Caleb konuşmayı reddediyordu. Ne bana ne de başkasına tek bir kelime bile söylemiyordu. Aynı zamanda ağlamaya da devam ediyordu. Bazen 5 dakika boyunca ağlıyor, duruyor ve 20 dakika daha ağlıyordu.
Abby taşındığım için mutsuzdu. Ona elveda demek çok zordu. Onunla ya da elveda dediğim kişilerle çok nadir konuşuyordum.
Abby olanlar hakkında mutsuz görünmüyordu. Üzgün olduğunu söylemesinin ardından bana sarıldı ve ''Her şey iyi olacak.'' demişti. Hiç gözyaşı yoktu. Hiç acıma yoktu.
Seneler önce gördüğüm insanlarla yaşamak benim için hoş değildi. Onlar ailem değildi. Onlar hemen hemen tanıdıktı. Arkadaşlarıma, komşularıma veda ettikten sonra yeni evimize doğru çıkmıştık.
Siyah, katranlaşmış yolda iki saatten sonra yeşil araziler ve ağaçlarla 20 dakikanın ardından araba sonunda uzun, köşke doğru giden bir yola girdi. Gözlerime inanamadım. Gerçek bir köşktü. Ayrıca kocamandı. Gümüş ve altın süslemelerle klasik kan kırmızısı, süt beyazı renkte bir köşktü.
Caleb camdan bakarken '' Bu ne?'' diye sordu.
Onun sesini tekrardan duyabilmek beni gülümsetti. Ona onun bir köşk olduğunu söylemek üzereydim ama baktığı şey o değildi. Köşkün uzağında uzun, yeşil çimenlerle dolu başka bir ev vardı.
Tüylerim diken diken olmuştu. Gri, terk edilmiş bir ev gibi görünüyordu. Pekala, tam olarak gri değildi. Çok da uzakta olduğunu söyleyemezdim.Güven verici bir şekilde kolumu omzuna atarken "Sadece eski bir ev." dedim ama o hızlıca kolumun altından kurtuldu, camdan dışarı bakmaya devam etti.
Araba, orta yaşlı bir çiftin önünde durdu. Onların, onlar -yeni bakıcı ailemiz- olduğunu tahmin ettim. Bunu söylemek beni mahvediyordu. Caleb'le dışarı çıkmamızla o kadının bize doğru koşup sarılması bir oldu.
"Emily! Caleb! Çok büyümüşsünüz!"
Sesi, şen şakrak ve sevgiyle sıvanmış kelimeleriyle gerildiği kadar yüksekti. Başka bir kucaklamadan önce bize uzunca baktı ve kollarını bedenlerimize sardı.
Kocası, Bay Harmon arabadan bize ait olan şeyleri aldı ve polislere teşekkür etti. Alıp götürürken Caleb'in arkasından 'ayy' yapıyorlardı.* Onları inceledim. Kadın, gözlerinden birini kapatan kısa, düz saça sahipti. Açık pembe bir fiyonk incelikle göz boyayan kütlenin içinde dinleniyordu, tatlıydı. Kahverengi gözleri, küçük bir burnu ve oldukça ince dudakları vardı. Cildi solgundu ama çok yoğun değildi. Kolsuz, yeşil bir elbise ve parmak arası terlik giyiyordu.
Bay Harmon muhtemelen otuzlarında ya da kırklarında bir adamdı ama bana sadece 25 yaşında gibi gelmişti. Mavi gözlerinin kırışıklarına ulaşan kahverengi, kıvırcık saçları vardı. Burun kemeri ve yüzünde seyrek çilleri vardı. Mükemmel elmacık kemiklerine ve mükemmel dişleriyle kocaman bir ağıza sahipti. Gri spor atleti ve koyu mavi bir şort giyiyordu.
Hala bir şeyler eksikti. Ah, evet kızları.
"Kızınız nerede?" diye sordum.
Aniden bakışları bana döndü. Tam anlamıyla donmuşlardı, Bay Harmon'ın gülüşü kendini yavaşça kayboldu. Gergince kıkırdamadan önce hızlıca 2 saniyeliğine gülümsedi. "O burada olmayacak." dedi.
Tutarlı bir cevap bekledim ama bu aldığım tek cevaptı.
Bayan Harmon valizleri aldı ve bize içeriye girmemiz için öncülük etti. Bay Harmon Caleb'e scooterları sevip sevmediğini sordu ama dürüst olmak gerekirse bu kusursuz köşkle asla karşılaştıramazlardı bunu. Caleb'in bile nefesini kesmişti. İçerisi muazzam ve lükstü.
Bay Harmon mutlu bir şekilde "Odalarınız bitmek üzere ama lütfen etrafta sürmek için özgür hissedin. Keşfedilecek çok şey var!" dedi. "Fakat yorgunsanız, yatağımızda uyuyabilirsiniz."
Caleb gümüş scootera doğru koştu. Gülümsediğini görmek beni soytarı gibi sırıtmama sebep oldu. Harmon'ların birbirlerine fısıldıyorlardı. Ardından başlarını sallayarak uzlaştıklarını gördüm. Onlara baktığımı fark ettiklerinde Bayan Harmon boğazını temizledi ve bana doğru geldi. Elini omzuma koydu.
"Bunlara rağmen sizden bir kurala uymanızı istiyoruz." yukarıyı işaret ederek "4. katı görüyor musunuz? Evin son katını?"
Başımızı salladık.
"Bay Harmon'un hayatı* orada. Yani kimse 4. kata çıkamaz. Ayrıca çok pahalı sanat eserleri de orada ve herhangi bir şey mahvolursa, pekala, bu çok fazla para kaybına sebep olacaktır."
Koridor heykellerle, duvara asılmış tablolarla dekore edilmişti. Köşkün havasına hava katan her türden harika sanat eserleri vardı.
Caleb'le asla oraya gitmemek için söz verdik.
Bay Harmon "Peki, harika. Biz odalarınızı birleştirirken siz biraz dinlenin ya da gidip oyun oynayın.. İşçiler daha sonra boya ve odanı tekrar dekore etmek için burada olacak Caleb. O kız eşyaların-" tekrardan boğazını temizledi ve tedbirli bir şekilde "-karımın eşyaları." dedi.
Hiçbir şey diyemeden Caleb scooterıyla evde gezmeye başladı. Ona seslendim, beni beklemesini söylemiştim fakat o çoktan gitmişti. Onunla evi keşfetmek istiyordum ama onu yalnız bırakmaya hazır değildim. Tekrar olmazdı. Harmon'lara teşekkür ettim. motorlu scooterıma atladım ve Caleb'in peşinden gittim.
Minik bir not: Orjinalinde 'awing' ve 'ooing' yazıyordu. Bunlara karşılık olabilecek en yakın şey olarak 'ayy' uygun olur diye düşündüm. Başka bir fikriniz varsa lütfen yoruma yazın.
Minik bir not daha: Lifework hayatını adadığı iş anlamına geliyor. Bu sebeple "Bay Harmon'un hayatı* orada..." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLAMBAÇ || Çeviri
Misterio / SuspensoOrijinal adı "Hide and Seek" olup, tüm hakları @Ms_Horrendous 'a aittir. Eve girdiğin zaman kuralları takip eder, oyunu oynarsın... Ben Emily. Onun kullanılmayan, normal bir ev olduğunu, onun normal bir kız olduğunu, normal bir saklambaç oyunu oynay...