Kızların neredeyse hiç olmadığı bir okul bahçesine giriş yaptım. Bu okula gelirken ki tek düşüncem en azından evden biraz uzaklaşıp daha rahat alkol ve sigara içebilmek idi.
Bacaklarım ve göğüs dekolteme bakmaları yüzünden kendimi pazarlıyor gibi hissetsem de hiç oralı olmadım. Aralarından geçip müdürün odasını bulmam lazımdı. Okulun içindeki sigara izmaritlerini görünce sebepsizce bir gülümseme oluşmuştu, hep yalandan kıvrılan şu dudaklarımda. Müdürün odasına vardığımda içeride oldukça genç, mavi gözlü, saçma bir saç spreyi kokusu gelen adam kendini tanıtarak içeri davet etti. Bu okul hakkında iyi şeyler duymadığım kesindi, fakat müdürün bile gözlerindeki sapıklık bu okulda hiç iyi bir başlangıç yapmadığımı hatırlattı bana.
Benimle birlikte sınıfta 3 kız daha. Oldukça sevimli, durmadan gülümseyen, herkesle tanışmaya çalışan, yani bana hiç benzemeyen üç kız daha..
Bahçede sigara alkol içmek serbest olan bir okulda pek derslerini takan bir öğrenci topluluğu bulamazsınız. Çoğunlukla derslerin boş geçmesi en azından uykusuz gözlerime faydalı olabilir diye olumlu düşünmeye başladım. Bu hayatta olumsuz olabilen her şeye karşı olumlu düşünmeyi başarırdım. Başıma bir basketbol topu yememle bu fikrimi yine yeniden erken verdiğimi ve hayatımda o kadar olumsuz şeye nispet yapar gibi olumlu düşünmek benim için her zaman biraz daha kötü sonuçlar doğurmuştu. "Düşüncelerime sahip çıkmalıyım ve boynum kırılmadıysa atan çocuğu bulmalıyım." diye kendime söylendim. Gözümü açtığımda bana doğru bakan insanlar ve bin bir türlü sorular. Sanırım topu bana attığını düşündüğüm çocuk beni kaldırmaya çalışıyor ve "Üzgünüm. İyisindir umarım." diyordu.
"-Beni kaldırmaya çalışmayı bırak, boynumu oynatamıyorum ambulans çağır."
Odaya giren doktor önemli bir şey olmadığını incindiğini ve de bir kaç gün boyunlukla gezmem gerektiğini söylemişti. Kapıda ailemi bekleyen dersine bir kez girdiğim ve rehber öğretmeni olduğu hakkında bilgim olan Nazan Hoca, bu halde olmamı sağlayan sarışın uzun boylu bütün kızların elde etmek istediği basketbol takımı kaptanı Erdem ve ailesi.
Kapı açıldığında karşıma çıkan benden sadece 2 yaş büyük olan ağabeyim, benim için yine endişelenmiş gözükmeyi başarmış, Nazan Hoca ve Erdem'in ailesiyle konuşuyordu.
-Bir şeyin var mı tatlım ? dedi. Hayır anlamında başımı salladım. Eve gitmek istemiyordum ama sanırım 2 aydır dışarıda olduğum vakit kadar ev dışında kalmıştım bugün.
Eve geldiğimde merakta bekleyen ablama bir şeyim olmadığını açıkladıktan sonra kendimi yatağa attım. 3 gün rapor vermişlerdi. Oysa ki daha evden kurtulalı bir gün oldu diye sevinirken. Ben de tabi kide bundan evdekilere söyleyecek göz yoktu.
Okuldaki ilk günden bütün dikkatleri üzerime çekmeyi başardım sanırım. Bunu anlamak için etrafımdakilerin bakışı yeterliydi. Ve de "Erdem abi iyi misin diye soruyor? Erdem abi nasıl olmuş dedi? Erdem abi çıkışta seni bekleyeceğini söyledi."
Bir okulda bu kadar üne sahip olmak için ne gerekli diye düşünmeye fırsatım kalmamıştı açıkcası benim yanıma doğru yaklaşırken onu daha çok izleme fırsatım olmuştu. Bütün okul onu izliyordu kız erkek farketmeksizin herkes. Bunda haksız olmadıklarını kabul etmiştim.
-Çıkışta seni bekleyeceğim. Haber gönderdim fakat benim söylememi istemişsin.
"-Boynumdaki şeyin sebebi sensin diğerleri değil." diye biraz sesimi yükseltmiş olmalıyım ki o kocaman mavi gözlerini gözlerime kitleyip etrafın farkında olmamı sanki gözleriyle anlatmıştı bana. "-Bekliyor olacağım." dedi ve benim üzerimde çok farklı bir etki bırakarak gitti.
Normalde kimseyle sohbet etmezdim Ama sınıftaki Burak çok sempatik ve benim dış görünüşümle alakasız olduğu halde şiir okumayı yazmayı çok sevdiğimi bilmişti. Hatta bana şiir kitabını vereceği hakkında söz bile vermişti. Çıkışta Erdem ilgimi çekiyor olsa da Burak'ın şiir kitabı daha çok ilgimi çekiyordu. Erdem'e gelemeyeceğim için haber yolladım ve Burak'ın evine doğru gitmeye başlamıştık. Bahçede kitabı getirmesini beklerken kolumda bir ağrı hissettim.
"-Şu boynundaki saçma şey yüzünden seninle konuşmak istedim. Sen kim olduğunu zannediyorsun da beni ekiyorsun söylesene." bana bağıran Erdem'e en güzel cevap gülümsemek olduğunu biliyordum. "-O etrafındaki gerizekalılar seninle konuşmak için bahaneler arıyor değil mi? Sen de şuan bunu yapıyorsun. Bir daha kolumu bu şekilde tutarsan elini kırılmış bil."
İnsanlar herkesi birbirine benzetir farklı insanlar ister hayatında. Fakat farklı insanlar tanıdıkça onların huylarına değiştirmeye ve etrafındaki kişilere benzettiğini farkederler. Sonra onlardan da sıkılırlar.
Burak'ın kitabı geçekten harikaydı anlatmaya çalıştığı şeyler ve şiirleri genel olarak muhteşemlerdi. İkinci bir kitabı yazmaya başladığını biliyordum fakat hiçbir yazar kitaplarını yarımken başkalarına açmazdı ama ben oldukça meraklı ve ısrarcıydım. Hem de o okula başladığımdan beri Burak başka kimseyle değil benimle ilgileniyor olması beni biraz özel kılmaz mıydı? Buna değerdi.
"Hayır, Deniz" cümlesini sanırım milyon defa duymuştum ama ısrar ediyordum.
"Ama şartım var akşam söyleyeceğim." Akşam mı? Telefonu çıkarıp rahatça saate bile bakamayan geceleri uyuyamayan ben nasıl akşam Burak'la konuşabilecektim ki. Bu imkansız olsa da kabul ettim.
Çıkışta herkese karşı sert bir yaklaşımı olan okulun başkanı gibi davranan (öyle ama bu öyle davranmasını onaylamamalı) Erdem'in yanından alışmadığı bir biçimde yüzüne bakmadan geçtim. 5 saniye sonra telefonumdan gelen alışık olmadığım bir mesaj sesi. "-Beni hemen orda bekle." Kayıtlı olmayan bir numara olmasına şaşırmadım ama numaramın kim de olabileceğini düşünürken yanımda bir anda belirdi. Erdem numaramı nasıl bulduğunu anlatmamıştı beni eve bırakmayı teklif etti. Nazikti ilk defa ve bu kabul edilmesi gereken bir şey diye düşünüp yolda ilerledik. Bütün yol boyunca neden böyle konuştu bilmiyorum ama hep Burak hakkında olumsuz ve ondan uzak durmam gerektiğini söylüyordu. Erdem ne zamana kadar bir kızı böyle yakından düşünür olmuştu ? Erdem hakkında milyon defa bilgi elde edebilirsiniz ama bunu asla.
Evin önündeki ambulans alışıldık olsa da ya bu sefer beni fazlasıyla korkutmuştu.
-Erdem inme arabadan geri dön. Gelmene gerek yok. O görürse benim için daha kötü olur.
"-O kim?" "-Erdem uzaklaş." derken mahalleye koştum. Bu sefer üzüntüden daha çok şaşırmıştım. Kalp krizi geçiren annem değildi. Sinir krizi geçiren ablam da. Ya da alkol komasına girmiş ağabeyim değildi bu. O'ydu ve benim üzülme sebebim henüz ölmemiş olmasıydı. Ambulansa binerken bile bana nefretle bakabiliyordu. Neden bu hayatta güzel bakışı olan insanlar hastalıkla savaşırken babam olacak adam henüz yaşıyor ve sapasağlamdı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baba! Neden Sevmedin Beni?
AcakKızların ilk aşkları değil midir babalar? Peki ilk aşkı tarafından bile sevilmemek ne kadar korkunç bir hayata sürükler bir küçük kızı?