Uzay boşluğunda zaman kavramı koca bir bilinmezlik olurdu. Bu ruhsuz istasyonda da her şey, karaya ait olan insanoğlu yaşama tutunmaya nasıl alışmışsa, öyle düzenlenmişti. Belli bir monotonda, tıkırında gidiyordu her şey.
Aedan, göz kapaklarına hücum eden gerçek bir güneş ışığı ile uyanmayı öyle özlemişti ki... Günün yorgunluğuyla göğün karardığı, hakiki bir geceye teslim olduğu zaman yatağına uzanmaya hasret kalmıştı. Yatakların mükemmel bir paralel açıyla dizildiği yatakhanenin duvarına asılı mekanik saat, öğleden sonra beşin üzerindeydi. Bu dikdörtgen biçimli koca odadan dışarı bakmak için fırladığında, batmak üzere olan bir güneşe rastlayamayacağını biliyordu Aedan. Kendini bitkin ve hırpalanmış hissediyordu; gözlerini kapattı ve uykunun verdiği o eşsiz dinginliğe teslim olmayı tercih etti. Burada gözlerini kapatmayı seviyordu... böylelikle bitmez tükenmez bir sis gibi her anında onu sarıp sarmalayan bu boz renkten biraz olsa da kurtulabiliyordu.
Ama Aedan'ın asıl sorunu bambaşkaydı. İster doğal, ister uzayda asılı kalmış yapay geceler olsun hiç fark etmeksizin, onu uykularından eden mühim bir sorun. Kabuslar.
Öldürdüğü varlıkların renk renk, güzel çirkin, masum hin suretleri adamı bir türlü rahat bırakmıyordu. Tek tek boğazına yapışıyorlar; bazıları merhamet dileniyor, bazılarıyla öç aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Aedan alışmıştı hayatın zalimliğine; bu zulmün temel parçası da kendisiydi. Fakat bu düşünceler fazlasıyla tanıdıktı ona, eskisi kadar koymuyordu aslında. Yine de yüzler uykularını taciz etmeye fütursuzca devam ediyor, rüyalarında dahi yalnız kalamıyordu.
Huzura ihtiyacı vardı.
Eskiden çıldırma raddesine geldiği olurdu. Bir o yana bir bu yana döner, gözler yine hep orada, tüm canlılığıyla dururlardı. Uykusuz gecelerde refakatçisi tavan olurdu genelde. Yine o günlerde, en yakın arkadaşları uyku hapları oluvermişti.
Aedan artık uyku hapı kullanmıyordu; bu bir acizlikti ve acizliğin Aesir askerlerinde yeri olmazdı. Kendince bir çözüm üretmeli ve yürürlüğe koymalıydı. Öyle de yapmıştı. Ya da büyük bir kandırmacaydı bu...
Tam karşısında, odanın loş mavi ışığı altında dikkat çekmeye çabalayan saate baktı. Gece on bir buçukta üssün yarısı yataklarına kurulmuş olmalıydı. Öyleydi de, bir düzine yatak doluydu.
Neden kendini bu kadar uykulu hissediyordu saatlerdir uyuyabilmesine rağmen? Uykusuz geçen gecelerin hıncı mı alınmaya çalışılıyordu ondan? Kafasına dank etti sonra... Revirde gördüğü gelişigüzel pansumanın ardından damarlarına akıtılan şeffaf sıvıyı; sakinleştiriciyi hayal meyal hatırladı. Başına herhangi bir darbe alan Aesir askerleri için baştakiler böylesine saçma bir kural koymuştu. Birkaç gün beyin fonksiyonları incelenecek, askerin yatağında en iyi şekilde dinlendirilmesi sağlanacaktı. Bu asker yemekhanede kaos çıkarmış kendini bilmezin teki olsa da.
Aedan'ın eli, her iki şakağına da yapıştırılmış olan incecik metal diske gitti. Yatağının ucundaki ekrana yansıyan röntgende, kendi beyninin tuhaf renklerle oynaştığını görüyordu. Sol tarafında, yattığı yatağın yanına iliştirilmiş olan komidine baktı. Eli hemşireyi çağıracak olan dokunmatik diskin üzerine gidecekti ki, havada asılı kaldı. Sağ şakağında zonklayan ağrı, ensesinden yayılan ağrıyla ortada buluşuyor, tüm kafatasını etkisi altına alıyordu. Aynı karşısındaki ekrandaki gibi, beyninin içinde ağrılar insafsız bir ezgi oluşturarak oynaşıyordu adeta. Hemşireyi çağırmalı ve bu ağrılara son verecek bir ilaca kavuşmalıydı.
Ama çağırmadı.
Gözü hemen sağındaki Shawn'ın yatağına gitti. Sanki kem gözlerden kaçmaya çalışır gibi, yorganı tamamen üstünü kaplayacak şekilde örtmüştü. Aedan, aniden patlak veren kuşkuyu yavaşça sindirdi. Ama üstelemedi, aklına gelmiş olan fikrin oluru yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmezlik Senfonisi: Kaçış (KİTAP OLDU)
Science Fiction*Otantik Kitap tarafından basıldığı için bölümlerin birçoğu kaldırılmıştır.* Wattys2018 "Büyük Buluşlar" Kazananı! #4 Bilim Kurgu. 08.05.2018 ✧ Gelecek... Yüzlerce yıl sonra, insanların Dünya Gezegeni'ni terk ettiği bir gelecek. Tufan yaşanmaya...