Çankırı köyüydü burası. Toprak kokusu hâlâ dinmemiş, çatılardan teker teker düşen yağmur damlası sesi insana huzur veriyordu. Bir an düşündüm. Burası benim acımı kapatabilecek miydi ki? Aniden bir lamba parladı. Ürkütücü kapı gıcırtısının ardından, benim sevgi ve şefkat dolu dedem çıktı. Koşarak sarıldım ona. Kokusunu çektim içime, doyasıya kadar. Kavuşma eylemimiz bittikten sonra içeri girdik. Odanın ortasında çıtırdayarak yanan sobayı çok özlemiştim. Dedem bizim yataklarımızı hazırladıktan sonra yanağıma bir öpücük kondurdu. Simsiyah karanlığın içerisinde uykuya daldım.
Sabah altı gibi uyanmıştım. Annemi uyandırmak istemeyen bir eda ile yataktan kalktım. Dedemin sesi ilişti kulağıma. Komşuyla konuştuğunu var sayarak bende çıktım dışarı. Kapının ardından etrafa baktım. Dedem haricinde başka kimse görünürlerde yoktu. Dedemin konuşmasını dinlemeye koyuldum.
- Görüyorsun değil mi sardunyam? Kızım ve torunum en büyük acıyı tattı. Benim onlara bu acıyı unutturmam lazım. Başım dik durmaya çalışıyorum. Oysa içimde ne fırtınalar esiyor.
Dedem duygulanmış bir biçimde sardunya ile konuşuyordu. Ona duygularını anlatıyor, tam bir arkadaşlık yapıyordu. Beni farketmeden ayrıldım kapıdan. Tekrardan yerime yattım. Aslında bende çiçeklerle konuşabilirdim. İçimdeki konuşma isteğini atar, dertlerimden söz ederdim. Dedem konuşmayı bitirmiş, yüzü kızarık bir şekilde mutfağa gitti. O kahvaltıyı hazırlayana kadar konuşma sırası bendeydi. Koşarak fakat ses çıkarmadan gittim sardunyanın yanına. Tahta bir iskemleye oturdum. Başladım anlatmaya.
- Benim babam öldü biliyor musun? İlk sevgim. Ne zamandır bir kişiyle konuşmak istiyordum. Üzüntüler artık tüm vücudumu kaplamıştı. Sen benim arkadaşım olursun değil mi?
Sardunya sanki bana evet demişti. Bir süre yeni arkadaşımı izledikten sonra dedemin sesini duyup içeri gittim. Annem çoktan uyanmış, kahvaltı tepsisinin önünde oturuyordu. Nerede olduğumu merak eden bakışlara " Bahçedeydim." diyerek cevap verdim. Kahvaltıyı yedikten sonra tekrardan dışarı çıktım. Bu sefer sardunyaya babamla olan çocukluk anılarımı anlatıyordum.
-Biliyor musun? Bir keresinde babamla birlikte iki metre yükseklikten denize atlamıştık. Babam, bedenim suya değince beni tutmuş ve denizin en dip köşesine götürmüştü.
Anlatmaya öyle dalmıştım ki ansızın akşam olmuştu. Havanın serinlemesiyle bu sefer içeri girme vakti gelmişti. İyi geceler dileyerek ayrıldım sardunyadan. Artık kendimi daha huzurlu hissediyordum. İçimdeki kötü hislerden kurtulmuştum.
Ertesi sabah yine dedemi sardunya ile konuşurken yakaladım. Sardunyaya anneannem öldüğünde ne hissettiğini anlatıyordu.
-Hafize, Defne on üç yaşındayken öldü. Kalp krizi geçirmişti. Onun öldüğünü doktorlardan duyunca büyük bir tranva geçirmiştim.
Ağlıyordu dedem. Onlarda zor zamanlar geçirmişlerdi. Sonra şu sözcükleri geçirdim içimden. "Benim dedem bitkilerin doktoru." Sardunya onunla konuşuldukça daha bir canlanıyordu. Rengi koyulaşıyor, yaprakları güç kazanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitkilerin Doktoru
Storie breviBabası öldükten sonra annesi ile dedesinin yanına yerleşen küçük bir kız...