Aradan 4 yıl geçmişti onları göremeyeli. Her yıl olduğu gibi bu yıl da gelmiştim mezarının başına. Ama bugün tek değildim. Yanımda Bulut da vardı. Az özetede arabasına yaslanmış bekliyordu beni önce annemin mezar taşının yanına oturdum. Toprağını aldım avuçlarımın içine. Özlemiştim onu. Öpmeye doyamadığım annemi özlemiştim ben. Kokusunu özlemiştim. Sarılmayı özlemiştim. Sabahları beni uğurlayan annemi özlemiştim. Ben annemi özlemiştim toprağını değil. O minicik burnunu öpmeyi, gizlice günlüklerimi okumasını, ona sarılıp ağlamayı, bana 'Ben kızıma güveniyorum. Sen istersen başarırsın.' demesini özlemiştim.
Sessizce mezar taşına bakmamın ardından 'Çok özledim seni.Aradan çok zaman geçti biliyorum ama kabullenemiyorum hala. Gidişini kabullenemiyorum anne. Göz göze konuşmak isterdim seninle. Mezar taşına bakıp konuşmayı değil. Bana küçükken ölüler sevdiklerini yalnız bırakmaz, ziyaretine gelir demiştin ya bak çok özledim seni anne. Bu adalet mi? Sen beni görüyorsun ama ben sana sarılamıyorum bile.' Gözlerimin ağladığım için kan çağına döndüğünü biliyordum. Ama ne yapayım. Özlüyordum bir şekilde. Omuzumda bir el hissettiğimde Bulut'un da yanıma geldiğini anladım. Kafamı yukarı kaldırdığımda yanaklarının ıslaklığından Bulut'un da ağladığını gördüm. Hafif bir tebessümle başımı tekrar mezar taşına çevirdim. 'Anne bak Bulut bana çok iyi bakıyor. Beni merak etme tamam mı? Söz veriyorum en kısa sürede tekrar yanına geleceğim. Kendine iyi bak.' deyip ayağa kalktım ve gözümdeki yaşları sildim. Bulut da annemin mezarına son bir kez bakıp bana döndü. Üstündeki hırkayı çıkarıp omuzlarıma örttü. Bulut'un arabasına doğru yürümeye başladık. Bulut benim çocukluk arkadaşımdı. Annemin ölümünden sonra herkes bir bir gitmişti. Bulutla yaşıyordum. Tek o bırakmamıştı beni. Babamın şu an yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. Annemin ölümünden her zaman onu sorumlu tuttum. Babamın anneme uyguladığı şiddetin haddi hesabı yoktu. Gece yarısı eve içip gelir ve annemi döverdi. Annemi de bir gün okul çıkışı eve geldimde kanlar içinde bulmuştum. Sonrada polis, ambulans ve Bulut'u aramıştım. Annemin intihar ettiğini ya da öldürüldüğünü söylemişlerdi. Eğer intihar ettiyse babamın şiddetlerinden dolayı olduğunu biliyordum. Bulut'a dedesinden kalan bir evde kalıyorduk. Teras katında bulunan oda bana aitti. Bulut da bulunduğum katın aşağısındaki odada kalıyordu. Fazladan iki tane yatak odası vardı. Aslında bize bir zararı yoktu ama satılık olarak vermeyi düşünüyorduk. Bulut'la arabadaki sinir bozan sessizlikten sonra 'Radyoyu açabilir miyim?' diyip Bulut'un cevap vermesini beklemeden 'Teşekkür ederim.'diyip radyoyu açtım. Bulut bana bakıp gülümsedi ardından kafasını tekrar yola çevirdi. 'Aynı seninle ilk tanıştığımızdaki gibisin Belis. Seninle ilk tanıştığımız zaman da parktaki kumlarda oynarken gelip küreğimi kullanmak istemiştin ve ben daha izin vermeden teşekkür edip yanıma oturmuştun. O zaman da bu zamanki gibi sevimli ve yaramazdın boncuğum.' Dedi ve burnumu sıktı. Bende onun bu dediğine gülerken geldiğimizi fark ettim. Arabadan inip evin yanına yaklaştım ve kapıyı açtım. Bulut da arabayı park edip yanıma geldi ve içeri girdik. Bulut salona girerken ben de mutfağa girdim ve abur cuburları çıkardım. Çekirdekleri bir kaseye,cipsleri bir tabağa koydum. Elimdekileri içeri götürüp salonun ortasındaki masaya koyarken beni fark etti Bulut ve kedinin ciğere baktığı gibi bakmaya başladı. Masaya bırakınca da bir kaç tane cipsi ağzına attı. Aradan bir saat geçtikten sonra Bulut da film izlemek istediğimi anlamış olacak ki Sweeney Todd filmini açtı. Filmde adam öc almak için insanların kafasını ustura ile kesiyordu. Asıl kötü olan yanı aşağısındaki kafede çalışan kadın, ölen insanların gerekmeyen yerlerini bir sobada yakıyor, gereken yerleri de pişirip kekin içine koyuyordu. Çoğu insan da bu kafenin keklerini yemek için geliyordu. Bu gerçekten iğrençti. Film bittikten sonra tabakları mutfağa götürdüm. Yarın okul vardı ve Bulut da bana katılırsa evin boş odalarını satmak istiyordum. Salona tekrar girip Bulut'un yanındaki koltuğa oturdum. Bulut ona birşey söylemek istediğimi anlayınca 'Ne oldu boncuğum?' diye sordu. 'Bulut evde iki tane fazladan oda var satsak fena mı olur?' dedim. Bulut da benimle aynı fikirde olduğuna dair bir ses çıkardı. 'Bence de artık en azından artık yeni insanlarla tanışmış oluruz. Yarın okul var ve sen bu saate kadar ayaktaydın. Eğer birazdan yatmazsan seni uyuyana kadar gıdıklamak zorunda kalacağım boncuğum.' Dedi ve güldü. Ben de gülüp yanağını öptüm. 'İyi geceler komutan.' Dedim ve asker selamı verdim. Bulut da güldükten sonra 'İyi geceler boncuk.' dedi. Salonun kapısına doğru yürüdüm ve merdivenlerden yukarı çıkıp odama girdim. Kapıyı kapatıp uğur böcekli pijamalarımı giyindim ve yatağıma uzandım. Sonrası karanlık bir boşluk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
Teen FictionHayatta tek başına kalmış, başına gelenlerden sonra yanında duran herkes bir bir dağılmış, insanların gerçek yüzünü görmüş bir kız. Annesinin kim olduğunu bile bilmeyen, babasını küçük yaşta kaybeden ve hayatındaki tek varlığı kardeşi olan bir adam...