Deniz İnci'yle birlikte soğumaya başlamış kumların üzerinde duran kütükte otururken, biraz önce anlatılanlara konu olan kırılmış defne dalını kumların arasına saplayarak önündeki kumlarla oynuyor, bir yandan da aklından hocahanım teyzenin anlattığı efsanenin kahramanlarını düşünüyordu. Hocahanım teyzenin Deniz'e ne anlatmak istediğini... Kendi kafasından atmıyordu değil mi? Ona bir şey anlatmaya çalışmıştı. İnci'nin anneannesi yaşlı deyip geçilmeyecek kadar dikkate alınması gereken, hiç boş konuştuğunu duymadığı bir kadındı. Ama nasıl? Bir şey mi anlamıştı? Kendilerini ele verecek ne yapmışlardı? Ya da kendisi ne yapmıştı çünkü İnci, Deniz kadar coşkun ve tedbirsiz davranışlarda bulunmuyordu. Deniz için önemi yoktu da—hatta herkesçe bilinmesini istiyordu o—ya İnci anneannesinin anladığını anlarsa, o zaman davranışları ne yöne kayardı? İşte tam da bu noktada konu Deniz için çok önem arz etmeye başlıyordu. Ancak bunları netlikle düşünemiyordu, bunları düşünemeyecek kadar ruhu İnci'yle doluydu. Kalbi coşkuyla çalkalanıyordu. Tek düşünebildiği yapması gerekendi: Defne'ye yaklaşmasını bilen bir Apollon olmalıydı. Hikâyeden bunu çıkarmıştı. Ama Deniz, İnci yakınındayken resmen feleğini şaşıyor, kendini ne fiziksel olarak ne de ruhsal olarak dizginleyemiyordu. Kendini doğal akışa bırakmak istedikçe, aceleci bir şekilde hız alıyordu. Aslında Apollon gibi başına taç etmek istiyordu İnci'yi. Herkese benim sevgilim diye ilan etmek istiyordu fakat şu an için yapamıyordu. Buna manileri vardı da... bari hiç olmazsa elini tutsaydı! Şu anda en çok istediği şey İnci'nin elinin sıcaklığını ellerinde hissetmekti.
Kendi kendine gülümseyerek İnci'nin ellerinin soğuk oluşunu düşündü ve kelimeyi ellerinin serinliği olarak değiştirdi. Ama İnci'nin elini tutmasına bile izin vereceğini düşünmüyordu. Bu kadar insan arasında bunu kabul etmeyebilirdi henüz. Onu ürkütüp kaçırmak, onun kabuğuna çekilmesini izlemek istemiyordu. Hikâyede anlatılan gibi olmamalıydı. Apollon'dan kaçan Defne gibi İnci, Deniz'den kaçmamalıydı ama İnci'nin ellerini de kendi avuçları arasında ısıtmalıydı.
"Neye gülümsüyorsun öyle?"
İnci'nin sorusuyla Deniz daldığı düşüncelerden sıyrıldı ve bakışları İnci'nin alacakaranlıkta lacivert yıldızlar gibi parlayan gözleriyle buluştu. Gelen bu soru üzerine hafifçe gülümsedi. "Ellerinin serinliğine... Acaba ısıtmama izin var mı diye düşündüm de."
İnci de bu sorunun üzerine Deniz'e tebessüm etti. Oturdukları ağaç kütüğünün üzerinde kıvranır gibi kıpırdanıp gitar çalan çocuğa ve kumların üzerinde eğilip bükülerek şarkının ritmine göre bedenlerini uyduran iki gencecik kıza bakışlarını çevirdi. Şarkı, sıcacık bir tropikal adadan bahsediyordu. Bodrum'un sıcağı da o bahsedilen tropikal adayla yarışırdı ama sanki İnci, o an soruyla birlikte üşümüş ellerini ne yapacağını bilmez gibi kenetleyip ısıtmak için ovuşturdu. Deniz, onun bir şey söylemeyeceğini düşünmeye başlamıştı ki İnci dudaklarının kıvrımlarında oluşan tatlı gülümsemesine yaraşan tatlı sesiyle mırıldandı. "Belki birazdan, daha fazla serinlediğinde..."
Bakışlarını Deniz'e çevirdi ve Deniz orada, o lacivert sessizliğinin dipsiz bilinmezliğinde çok cesur bir kadının davetini gördü. "Belki biraz daha etraf kararıp sakinleştiğinde."
Deniz'in kalbi depara kalkmış gibi çarpmaya başladı ve İnci'nin gözlerindeki davetten soluğu kesildi. "O zaman... Sakinliğe doğru yürüyelim mi?"
Onlar için sakinliğin olduğu yerlerde de, sakinlik kesinlikle yanlarına uğramıyordu. Ateşli bir şey sarıyordu onları çevre tenhalaştığında. Etrafta ikisi haricinde başka göz yokken Deniz'in içindeki yabani atlar delice koşturup duruyordu.
İnci başıyla onayladığında Deniz onun ayağa kalkmasına yardımcı olmak için çoktan ayaktaydı. Elini uzatıp İnci'nin elini eline aldı ve ellerinin serinliğini hissetti. İnci ayağa kalktığında bir an için Deniz ona çok yakın bir şekilde durdu. Ateşli nefesi İnci'nin boynunu yalarken Deniz "Ellerinin ısınma vakti de gelmiş zaten," diye fısıldadıktan sonra İnci ona başını kaldırıp bunu beklediğine dair çok şey anlatan ihtiraslı bir bakış attı. Deniz hemen güvenli bir mesafeyi aralarına koydu. Yoksa Deniz'in dayanamayarak İnci'yi kollarına alması işten değildi. İnci'ye kibarca yol verdi ve yerde duran sırt çantasını yeniden omzuna attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK GİBİ YAZ
Romance-Sezgi Salman & Ece Altınkaya ortak çalışması- Yokuş başına geldiğinde, Bodrum'u göreceksin. Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler. (Halikarnas Balıkçısı) "Yukarı bak! Burad...