Eğer aşkın rüzgar olsaydı, ben hariç herkese eserdi...
Havalar soğumaya başlamıştı kış gelmişti. Aylin Üniversiteyi kazanmıştı ben ise sınava bile girmemiştim. Aylin özel okulda yaşadığı şehirde eğitimini devam ettirirken bende bir ayakkabı terzisinde çırak olarak işe girmiştim. Aylin'in yeni arkadaşları olacaktı, yeni erkek arkadaşları... O her gün 8'de okuluna giderken ben her gün 8'de dükkanı açıyordum. Karşılaşıyorduk her sabah. Bir '' Günaydın'' bile demiyorduk birbirimize. Böyle mi olacaktı hikayemiz? Ya da böyle devam mı edecekti? Kaç gün böyle gidecekti? Yeter dedim artık. Yeter, gidip açıklayacağım her şeyi dedim ve elime telefonu aldım.
- Aylin konuşmamız gerek.
- Bu yağmur da?
Fırtınada kopsa bugün söyleyecektim ben bunu.
- Bekliyorum aşağıda.
Yağmur başladı... Gelsen de ıslansak.
- Aylin, çok kötüyüm ben.
- Ne oldu Ayaz? Söyle artık şunu, bir şeye mi ihtiyacın var.
- Bir tek sana ihtiyacım var.
- Anlamadım.
- Hiç anlamadın da zaten, anlamıyorsun. Anlamak bile istemiyorsun değil mi?
- Ayaz, neler diyorsun?
- Seviyorum diyorum, Aylin seni deliler gibi seviyorum. Dostum demene katlanamıyorum artık.
Kafasını salladı şoktaydı
- İyi geceler Ayaz.
İyi mi yapmıştım? Yoksa hata mı yapmıştım? Sanırım ben aşık olmuştum. Servet Usta'nın o sözü geldi aklıma. '' Aşık insan pişman olur.'' Açıkçası pişmandım. Sevmekten değilde sevmekten yorulduğum için pişmandım.
Pişman değilsen aşık değilsindir...
Aylin'in artık düzenli bir hayatı vardı her gün okuluna gidip geliyordu. Bugün sabah ben işe giderken oda okuluna gidiyordu yine. Kırmızı lüks bir aracın içinden benim yaşlarımda bir erkek indi Aylinlerin ziline basıp Aylin'i çağırdı. Çok mutlu gözüküyordu beni görmedi bile arabaya binip gittiler. Kafamda çok değişik sorular oluşmaya başlamıştı. Aylin'e aşık olmak bir yana bir de sinir oluyordum. Benim onu sevdiğimi biliyordu artık ama umurunda bile değildi. Bugün eve gelir gelmez beni aşağı çağırdı bende hiç düşünmeden indim.
- Nasılsın Ayaz göremiyorum seni?
- Fena değilim iş güç işte. Sen?
- İyiyim bende. Okul işte.
- İyiymiş, Aylin sana bir şey sorabilir miyim?
- Evet.
- Bu sabah seni almaya gelen kimdi?
- O, Burak'tı üniversiteden arkadaş. Neden sordun ki?
- Aylin, sana aşık olduğumu söylemiştim.
- Bak Ayaz. Ben seni öz kardeşim gibi görüyorum. Böyle bir şey nasıl olur ki?
- Elimde değil, gözlerine bakınca kendimi kaybediyorum adeta. Beni sevmeyi deneyemez misin?
Durdu biraz başını öne eğdi
- Neyse, hava soğudu eve çıkıyorum ben. İyi geceler.
- Sana da.
Kaçıyordu benden. Acaba cidden Servet Usta'nın dediği gibi Aşık olmaktan korktuğu için mi kaçıyordu?
Eve çıktım kahveyi fincana koydum o sırada bir çığlık sesi geldi. Bu Aylin'in sesiydi anahtarı aldığım gibi fırladım evden. Gittim tam Aylinlerin evinin önüne geldim maskeli siyah ceketli uzun boylu bir adam. Tuttuğum gibi duvara fırlattım. Ben yerde adamla boğuşurken Aylin'de şok içinde polisi aradı. Polis geldiğinde adamın ağzı yüzü kan içindeydi. İfade falan, o günü karakolda sabahladım. Aylin'de her dakika yanımdaydı. Annesi ve babası, anneannesini görmek için Burdur'a gitmişti. Adam, bana sürekli '' bu burada bitmeyecek hayatını söndüreceğim'' deyip duruyordu. Aylin o sabahın akşamına beni evin tam karşısında bulunan parka çağırdı.
- Bugün yaptığın kahramanlık için sana borçluyum. Çok teşekkür ederim ne diyeceğimi bilmiyorum.
- Önemli değil, kim olsa aynısını yapardı.
- Sanmıyorum.
O gece Aylinle ayrıldıktan sonra, Aylin evine bende marketten kahve alacaktım. Marketten kahveyi alıp çıktıktan sonra belimin üst kısımlarında bir acı his ettim. Gözlerimin önü kararıyordu. Ağzımda kan, başımda çığlık atan kadınlar vardı. Sanırım bıçaklanmıştım. Daha sonra ise Aylin... Beni o halde görünce bayılmış. Ambulansla hastaneye yetiştirilmiştim. Doktorlar, durumumun ağır olduğunu söylüyorlarmış. Evet, bunu bana yapan dün Aylinlerin evine giren hırsızdı. Dün bu burada bitmeyecek diye söylemişti. Tam 1 ay yoğun bakımda kalmışım. Uyandığım da başımda sadece Aylin vardı başka kim olabilirdi ki? Kimim var başka? Benim gözlerimin açıldığını görür görmez sevinç çığlığı atmıştı. Ustam bıçaklandığımı bilmediği için evime kağıt göndermiş kovulduğuma dair. Gidip söylesem belkide tekrar alacak işe ama artık o zorluklar altında çalışamazdım. Doktor, omurgalarımı eskisi kadar iyi kullanamayacağımı söylemiş. 1 ayda hastanede kalmıştım. Hastanede kaldığım sıralar babamın avukatı gelmişti.
- Geçmiş olsun Ayaz ben babanın avukatı Sinan Aslan. Çok üzüldüm bu durumuna. Evine gittim ancak komşuların bu hastanede kaldığını söyledi.
- Sağ olun. Babamın öleli neredeyse 20 sene olacak ne mirası?
- Evet, babanızdan kalan villa annenize kalmıştı ancak annenizde vefat edince size kaldı.
- Anladım ama şu an miras konuşacak durumda değilim. Kartınızı bırakın ben büronuza uğrarım.
- Peki, geçmiş olsun.
Bırakın şimdi avukatı falan. Aylin'le çok güzel geçiyordu günlerimiz. Her sabah yanıma uğrayıp öyle gidiyordu üniversiteye. Ben tamamen iyileştikten sonra avukatın yanına uğrayıp miras için görüşmüştüm. Villayı üzerime aldıktan sonra hemen satmıştım. Bu parayla bir iş yeri kurmam gerekiyordu. Böyle çıraklık yaparak nereye kadar? Evde birikmişlerle beraber garajda duran arabayı da satıp Moda Tasarım bürosu kurmuştum. Ayakkabı üzerineydi bu büro. Bir kaç sene sonra artık işlerim yoluna girmişti. Durumum iyiydi artık. Aylin'le de artık bir ilişkimiz vardı. Bir gece ansızın beni aşağı çağırmış ve dudağıma yapışmıştı.
- Ayaz, bende seni.
- Anlamadım Aylin.
- Bende seni seviyorum. Sana söylenmekten çekiniyordum.
Aylin'le evlenmiştik, 2 tane de çocuğumuz olmuştu. Mutluyduk, yıllar sonra mutluydum. Mutlu olmayı en çok ben hak ediyordum. Bütün bunlar rüya gibiydi. Dualarım kabul olmuştu. Aylin artık benim...
Eğer bir umut varsa içinde, asla vazgeçme!
-Lonelymans