Gelen mesaj yüzünden ne yapacağımı bilemeyerek birkaç dakika öylece elimde telefonumun ekranı açık bir şekilde kalakalmıştım. Eğer Jimin omuzlarımdan sarsmasaydı öylece dikilmeye devam edebilirdim.
"E-efendim Jimin."
"Birden rengin soldu hyung. İyi misin?"
"İyiyim," dedim etrafı incelemeye devam ederken. Hoseok bize dönüp, "Gidelim," dediğinde bakışlarımı ıssız sokaktan çekip bizimkilere döndüm.
"Jimin, sen Jungkook'la git. Benim biraz işim var."
Jungkook söylediğim cümlenin hemen ardından, "Ne işin var hyung?" diye sordu.
"Sonra anlatırım."
"Hyung eğer yine bir şeylerin altından kendin kalkmaya çalışıyorsan buna gerek yok."
Kesinlikle babam yüzünden mafyaya borçlu olduğumu söylemezdim. Benim yüzümden sevdiğim insanlara zarar gelmesi istediğim son şey bile değildi. Ki bu aralar Jimin ve Jungkook'la aram tam düzelmiş değildi. Jimin'e döndüm.
"Olsa söylerim."
"Öyle olsun hyung."
Hoseok hâlâ durmaya devam ettiğimiz için sıkılmış olmalı ki, "Yoongi hyung, ben gidiyorum o zaman," demişti. Başımla, Hoseok'u onayladım ve tekrardan Jimin'e döndüm.
"Defterlerini iki gün sonra veririm Jimin."
"O kadar önemli değil defterler hyung."
"Hadi gidin artık."
"İyi geceler Yoongi hyung."
"İyi geceler hyung."
Başımla ikisini onaylayıp arkamı dönerek yanlarından ayrıldım. Aslında mesajı görene dek işim yoktu. Mesaj atan numarayı arayıp aramamın cevaplanmasını bekledim. İlk çalışta açılması ise kesinlikle benim aramamın bekleniyor oluşuydu.
"Tahmin ettiğimden daha erken aradın Min Yoongi."
"Neden beni takip ediyorsunuz?"
Sorumun üzerine telefondaki adam ufak bir kahkaha atıp tekrar konuşmaya başladı.
"Borcunu ödemek için ne yaptığına bakıyoruz Yoongi, sinirlenme bu kadar. Ayrıca buradan kaçmamanız için işimi garantiye alıyorum."
"Sana paranı ödeyeceğim. Beni takip etmekten vazgeç."
Kelimelerin üzerine basa basa söylemiştim ama ne denli etkili olmuştu bilmiyordum.
"Vazgeçmeyeceğim Min Yoongi. Sen o borcu ödediğin gün tüm ilişkimizi kesebiliriz yalnızca."
"Lanet olası!"
"İyi çocuk olduğunu sanıyordum Yoongi. Her neyse ben meşgul biriyim. Kapatmam lazım."
Telefon yüzüme kapanınca sinirle elimdeki telefonu yere attım. Telefonumun kırılması umurumda bile değildi. Bu durumda olmak canımı sıkıyordu. Derin derin nefesler alırken sinirim geçmemiş olacak ki sertçe karşımdaki duvara yumruğumu geçirdim. O an, acısını bile hissetmedim. O kadar sinirliydim ki...
Yeniden derin bir nefes alıp sırtımı az önce yumruk attığım duvara yaslayıp dizlerimi kendime çektim ve başımı dizlerimin üzerine koydum. Gözyaşlarım benden bağımsız akmaya başlayınca hırsla gözlerimi avuç içlerimle sildim. Ağlamak istemiyordum. Hayatımda birçok sorun varken ağlamak sadece beni yıpratırdı ve ben, yıpranmaktan da, tükenmekten de yorulmuştum.
"Biraz daha dayan Yoongi," diye fısıldadım kendime. Bunlar geçecekti, yağmurun ardından gökkuşağını görecektim. Buna inanmalıydım, inanmak zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanfictionKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.