"Kim derdi ki monotonlaşmış hayat kabuğunu yıkmak, hapsolmuş ruhu enkaz altında bırakır..?"
Hızlı adımlarla otobüse ilerliyordum. Bir otobüsü daha yarım saat beklersem, kurtarma şansım olan tarih sınavını kaçıracaktım. Beni sınıfta bırakmaya hevesli Ahmet hocanın bunu fırsat bileceği çok açıktı. Her sınav haftası hocasıyla karşı karşıya gelen tembel öğrenci durumundan oldukça sıkılmıştım. Bir de okuldakı kendini bilmezlerim alaycı tavırları da aklıma gelince adımlarım iyice hızlandı.
Arkadan Zeynep'in seslenmesiyle telaşım yerle bir oldu. Her sabah etrafa neşe saçan enerjisi bugün yerini korkuya bırakmıştı. Yüzünde kaybolmuş bir ifade vardı. Tek laf dahi etmeden tüm gücüyle bana sarıldı. Kemiklerimin ağrısını hissedebiliyordum. Cılız ve korkulu bir ses tonuyla "Nerelerdeydin, herkes seni arıyordu!" dedi. Şaşkınlığımı ancak anlamsız bir tebessümle destekleyebildim. Biraz düşündükten sonra, her şeyi kavramış ukala bir tavır kapladı ifademi. Mantıklı gelen tek fikir, dün gece sınava çalışırken kendimi kaptırmış olduğumdan bana ulaşamamış olacaklarıydı. Gülerek "Sınava çalışıyordum, malum önümde çalışmam gereken koskaca bir Dünya Tarihi duruyordu." dedim. Verdiği cevap olayları içinden çıkılamaz bir hala sokmuştu. "Tarih sınavı? Okullar kapanalı 2 ay oldu. Hem sen.. Sen iyi misin? Biraz halsiz görünüyorsun."
Rüzgarın yüzüme çarpışını hissedebiliyordum. Hiç olmadığı kadar hızlı, özgür. Sahile koşuyordum. Denize.. E çünkü severim maviyi, bazen yeşili. Mavinin yeşile dönüşünü.. Deniz ismimi hatırlatır çoğu kez bana. Umudu, sessizliği..
Bulduğum ilk ağacın gölgesinde oturdum ve düşünmeye başladım. Daha dün uykusuzluktan harap, bir elimde kitap bir elimde kahve sınava çalışıyordum. He birde Damla aradı. Saatlerce konuştuk. Telefonum? Onunla konuşmalıyım.Neler oluyor öğrenmeliyim.
Nerede bu? Kırmızı kadife çantamın ön gözünde olurdu hep. Onun hemen yan gözünde sakladığım günlüğüm de yok. Biraz daha karıştırınca oraya sıkışmış küçük bir kağıt buldum. Fazlasıyla yıpranmış... Biraz daha dikkatli bakınca silinmis, küçük, özensiz bir yazı belirdi üzerinde.
"Hatırla! "
Hiçbir şeyin, yaşadıklarımın aynı olmadığı kesindi. Her gün ev ile okul arasında mekik dokuduğum hayatım, şimdi bir kelimenin anlamına muhtaçtı. Koskaca 2 ay... Ne yedim? Ne içtim ? Nereye gittim? Kiminleydim? Cevaplanması gereken soru sayısı her saniye artıyordu. Belirsizlikler daha da anlamsızlaşıyordu. Yoksa delirdim mi? Kimim ben ? Kahretsin! Hicbir şey hatırlamıyor olmak ne kötü!
-"Hey, küçük hanım!" "Uyan."
Ağacın gölgesinde uyuya kalmıştım. Deri ceketli esmer bir gencin bana seslenmesiyle uyandım. Elindeki suyu bana uzatarak;
-"Biraz su iç. Pek iyi görünmüyorsun."
Onu hiç tanımıyor olmama rağmen teşekkür ederek suyu aldım. Tek seferde şişenin dibini görmem bile boğazımı parçalayan susuzluğumu giderememişti. Yanıma oturmuş sinsi sinsi tebessüm edişi beni içten içe sinirlendiriyordu. "Ne gülüyorsun?" dedim sinirli bir yüz ifadesiyle. Gözlerini yerden kaldırdı ve sağ elini uzatarak;
-"Ben Savaş."
Cevap vermedim. Daha hiç tanımadığım birinden su almam bile aptallıktı. Çantamı kaptığım gibi yürümeye devam ettim.
Uzun bir süre yürüdükten sonra hızla yaklaşan ayak sesleri duydum. Biraz korkmuş biraz meraklı bir şekilde arkama dönerek;
-"Ne istiyorsun benden?" diye bağırdım. Biraz bekledikten sonra hırıltılı ses tonuyla bana cevap verdi.
-"Sakin ol. Hatırlamana yardım edebilirim!."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Anılar
Fanfiction"Bugüne; yaşadıklarını, aslında yaşamamış olarak uyanmak.."