"Aşk'ın ilk taneleri..."
Hiçbir şey olmamış gibi kulübeye geri döndüm. Savaş, birkaç gevrek doldurmuştu kaseye. Masaya oturduk. Hala endişeli olduğuna inandırabiliyordu beni. Oyunculuğu da gizli hikayesi gibi alkışı fazlasıyla hakediyordu.
Bu arada kulübeye dönmeden cüzdanı aldığım yere koymuştum. Ağacın altına...
"Ne yapacağız?" dedi alışılagelmiş ses tonuyla. "Defterin yerini biliyor musun.?"
-"Annemin gizli eşyalarını koyduğu bir kutu var. Bizim çiftlik evinde olmalı. "
-"Peki, Nerede o ev?"
Defterin yerini ona söylemeyecektim tabi ki. Benim tabirimle, sinsi bir ajana onu vermek saçmalık! Hiçbir şey söylemeden kapıyı çarpıp gittim.
Rüzgar yine şiddetle esiyordu , hissediyordum.. Seviyordum bu hissi, her seferinde biraz daha çok.. Ve rüzgarın eşsiz dansına yağmur da dahil olmustu. Her bir damlası ahengle yere çarpıyor, kalbimizde özgürlüğün senfonisini çalıyordu adeta. Bense bu büyüde kaybolmus, olanları başlı başına incelemeye başlamıştım.. Her yanlız kaldığımda yaptığım gibi..
Şaka yapıyor olmalısın! Ormanın yeşillikleri içinde, saklandığım ağacın dibinde bulmuştu beni. Yine! Hayır, hayır onunla konuşmamalıydım.
Bu sefer masum bakışlarıyla geldi.. "Neler oluyor?, benden şüphe mi duyuyorsun? Ben sana yardım ettim." diye söyleniyordu. Ya yanlış anladıysam? Ya o takım elbiseli, FBI kılıklı ajanlar koyduysa o cüzdanı oraya? Ona inanmak istiyordum. Çünkü zaten yalnız olduğum hayatta vasatları oynayacak olmak beni daha da çok korkutuyordu.
Ve pes! Tamam. Teslim oluyorum. Ona inandım. Bu sırada Savaş, aynı şeyleri söyleyip söyleyip duruyordu. "Neler oluyor? Ne yaptım ben? Bana güvenmelisin!"
"Tamam."dedim başımı öne eğerek. "Sana inanıyorum."
Tebessümle 'şükür' dercesine sarıldı bana. Mutluluğu hissedebiliyordum. Hissini unuttuğum mutluluğu. Şaşırmıs olmama rağmen tepki vermedim. Ama bu yolda Savaş'la birlikte savaşabileceğime inanmak dahi bana kısa süreliğine huzur vermeye yetmisti.
Hava oldukça soğumuştu. Şiddetle esen rüzgara bir de yağmur eklenince üzerimizdeki kıyafetler ısınmamıza yetmiyordu. Üşüyorduk. Bulunduğumuz yer kulübeye fazlasıyla uzak olduğundan, bir ağacın altına kıvrılmış bu geceyi atlatmanın derdine düşmüştük.
Gizemli yol arkadasım, kafayı koyar koymaz uyumuştu . Ben uyuyamıyordum. Hala içinde bulunduğum kurguya zerre kadar anlam verememiştim. "O defterim içinde ne vardı?". Bir an önce çiftlik evine gitmeliydik. Çiftlik evi? Olamaz! Annemler onu yıllar önce üvey kardeşimin üzerine kaydetmislerdi. Benim biricik, paragöz kardeşim. Ve en önemlisi defter orada tehlikedeydi.
Bir anda;
"Kalkmalıyız." diye bağırdım. "Çiftliğe gitmeliyiz. Her şey çok geç olmadan o defteri bulmalıyız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Anılar
Fanfiction"Bugüne; yaşadıklarını, aslında yaşamamış olarak uyanmak.."