- 13

13.8K 862 6
                                    

Merhabalar,

Buraya küçük bir not düşmek istiyorum, hikayenin her bölümünde ayrı bir olay yazmayı seven yazar pek değilim. O yüzden bazı bölümlerin durgun geçmesi taraftarıyım ki inandırıcı olmaya bir adım daha yaklaşayım, diye düşünüyorum.

Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. :)

İyi okumalar...

-

Kalbim korkuyla atıyordu. Tek yapmak istediğim gelip beni sakinleştirmesiydi. Ama gelmiyordu. Neden gelmediğini merak ettim. Veya daha önemlisi, neden hala ölümcül bakışlarla baktığını.

Çünkü o bakışların hedefi yerde, önümde yatan kurt değil, artık bendim. Boğazımda bir yanma oldu, doğruca kalbime inen.

Sonra, beklemediğim bir şey yaparak arkasını döndü ve büyük adımlarla uzaklaştı. Sık ağaçların arasında kısa sürede gözden kaybolduğunda kalbimin, attığı her adımda biraz daha parçalandığını hissettim. Boğazımda bir yumru oluştu, bununla beraber gözlerim de görüşümü tamamen bulanıklaştıracak şekilde doldu.

Gitmişti...

Hıçkırmamak için kendimi tuttum. Ama gözlerimi yerde cansız yatan gri avcıya çevirdiğimde gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. Ellerimden destek alarak vücudumu biraz daha geriye kaydırdım. Yerdeki minik, sert taşlar elime battıkça canımı yakıyordu. Ama kalbimin yanmasının yanında bu, hiçbir şeydi.

Kurdun başına saplanan okun bir kısmı diğer taraftan çıkmıştı ve kesinlikle tüyler ürperticiydi. Açık kalmış ürkütücü gözleri az önceki sert bakışların aksine şimdi bomboş ve ifadesizdi. Süzülen kanlar yerde minik bir gölet oluşturmuştu.

Daha fazla bakamadan kafamı başka tarafa çevirdim ve kendimi zorlayarak ayağa kalktım. Ama yürüyecek gücü bulamıyordum kendimde. Bacaklarımdaki tüm güç çekilmişti ve bedenim titriyordu.

Hayatımı kurtarmıştı. Yine...

Peki neden gitmişti? Neden öyle bakmıştı? Ya da beni nasıl bulmuştu?

Zihnimde biriken soruların ardı arkası gelmiyordu çünkü yaptığına hiçbir anlam veremiyordum. Beni önce kurtarıp sonra ardında bırakmıştı. Çaresiz olduğumu görmüyor muydu?

Gözyaşlarım yanaklarımdan aralıksız inerken ellerimi dizlerime dayadım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Duyduğum nal sesleriyle içime bir korku yayıldı. Gelenin kim olduğu hakkında bir fikir yürütemiyordum ama tehlikeli veya beni tanıyan biri ise ne yapacaktım? Kaçacak gücüm yoktu...

Nal sesleri iyice yakınlaştı ve Steenie'nin sesini duydum, "Euphemia!" İçime minik bir rahatlama yayılırken ellerimi dizlerimden çekip doğruldum. Az bir mesafe kala atından indi ve hızla yanıma koştu. Hemen arkasından gelen Kennis de atından inerken Steenie yanıma geldi ve beni tutarak kollarının arasına aldı.

"Tamam, korkma," dedi yatıştırıcı bir sesle. Kafamı göğsüne gömdüm ve o anda hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım. "Geçti, korkma..." diye sayıklıyordu eliyle hafifçe sırtıma vururken. Ne kadar süre öyle ağladım bilmiyorum ama Steenie'nin kollarında biraz olsun rahatlamıştım. Ona minnettardım, bir abi sıcaklığı ve koruyuculuğunu hissettirmişti.

Sonunda hıçkırıklarım son bulup yerini iç çekmelere bıraktığında Steenie de kolları yavaşça gevşetti. Kennis'in elini omzumda hissettim. Ona doğru döndüm, hiçbir şey söylemeden kısa bir süre sarıldı ve kendini geri çekti. Gözlerinde yine saf endişe hakimdi. "İyisin..." diye fısıldadıktan sonra bir kolunu omzuma doladı ve başımı yaslamamı sağladı. Bu sırada Steenie de kurdun yanına gitmiş ve önüne diz çökmüştü.

Kurtarıcı ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin