Arabada sessizligi bozmak isteyen arada takılarak beni deli eden bir müzik calıyordu. Cok gergindim ve bu aptal cd beni olmam gerekenden daha cok sinirlendirmisti. Ani bi hareketle müzigi kapattım. O da ani bir hareketle kafasını bana çevirdi.
-"İyi gözükmüyorsun, eger gelmek istemezsen anlarım."
-"Hayır, sadece sarkı sinirlerimi bozdu"
-"Haklısın yeni cd doldurmam lazım" derken gayet ciddiydi. Onu henüz 2 gündür tanıyor olsamda bu ciddiyeti beni şaşırtmıştı. Kendi gerginliğim yetmiyormuş gibi onu da geriyordum. Bu yüzden biraz rahatlamam gerekiyordu.
-"Önceliği Nizami Bey'e vermenin nedeni ne? Yani akraban falan mı? Soyadlarınız..."
-"Evet. Lanet olsun. O benim amcam. Ayrıca şuna Bey demekten ne zaman vazgeciceksiniz merak ediyorum" diye bağırdı.
Biraz korkmuştum ve,
-"Be.. ben seni sinirlendirmek istememiştim" diye kekeledikten sonra camdan dışarı baktım.
Çocuklar salıncağın etrafında birbirlerini yakalamaya çalışıyorlardı. Birkaç tanesi de kaydırak sırasına girmişti. Geldiğimizi farketmemiştim bile.
-"Evet, tabi. Sen istersen arabada kalabilirsin. Neden olmasın" diyip çıktığında, ona bakmadan kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Ne diye bu kadar sinirlenmişti bu şimdi.
Bir süre tahminen 10 katlı oldugunu düşündüğüm yapıya baktım. Asil kolumdan tutup beni sürüklemese üstüme gelmeye çoktan başlayan bina başıma yıkılacaktı. Kendimi iyi hissetmiyordum.
Kolumu ondan kurtarıp yürümeye devam ettim. Giriş kapısına geldiğimizde bir saniye durdum, derin bir nefes alıp verdikten sonra içeri girdim. Asil'i herkes tanıyor gibiydi biz içeri girince yavaştan yanına gelmeye başlamışlardı. Ama o kendinden emin bir şekilde eliyle sanki köpek kovar gibi onları başında savdı. Hım bu biraz kaba olmuştu. Asansöre doğru ilerken birinin arkamdan ismimi söylediğini duydum ve arkamı döndüm.
Oydu. Nizami benden biraz daha ilerde bize bakıyordu. Ona ufak bir tebessüm ettiğimde bana doğru hızlıca yürümeye başladı. Asil'e baktığımda o düzgün kaşlarını çatmış, derin ve koyu bakışlarını ona dikmişti. Nizami ise Asili'i hiç görmemiş gibi davranıyordu. Aralarında ne var bilmiyordum ama oldukça ciddi olduğu belliydi.
-"Tatlım benim! Seni burada görmek ne kadar hoş olsa da yanında getirdiğin kalastan pek hoşlanmadım" derken sırıttı ve bana sarılmak istedi. Ama Asil beni belimden tutup kendinden tarafa çekti ve benim olduğum yere kendisi geçti.
-"Benim de sana bayıldığım söylenemez, baba yarısı. Ama biliyorsun henüz bitmediğini söylemiştim" dediğinde Nizami şüphe dolu bakışlarla bana baktı. Asil'e 'sen neyden bahsediyorsun' der gibi bakınca Nizami de biraz rahatlamıştı sanki.
Tanrı aşkına burda neler dönüyor!
-"Asil yanında bir misafir getirmişsin ve konuştuğun konuya bak" dedi. Çenesindeki kasların seğirdiğini görebiliyordum.
-"Babamla ilgili bir şey konuşmak için gelmistik aslında Nizami. Amca."
-"Tabi kızım. Ne istiyorsan sorabilirsin bana. Babanı çok severdim bilirsin" dediğinde burnu uzayacak mı diye kontrol ettim.
Asil'in dudakları yukarı kıvrıldı ve "Yapma ya" dedi.
-"Ah çocuklar sizi burda ayakta bekletiyorum. Lütfen odama çıkalım" dedi. Bir an saatlerce ayakta dikileceğiz diye çok korkmuştum. Asil elini belime koyup beni olduğum yerde harekete geçirdi. Nizami önümüzde asansöre bindik. Baş parmağıyla 10'a bastı. Vay canına. Uzun ve sessiz bi yolculuk olacaktı.
10. kata geldiğimizde bu katın zemin kattan daha temiz ve lüks olduğunu farkettim. Galiba toplantılar daha çok burda yapılıyordu. Bir çok oda vardı kapıları camdan olduğu için içeride ki uzun ve oval masaları görmek kolay olmustu. Sonunda Nizami'nin odasına girdiğimizde oturmamız için masasının önünde ki oldukça rahat gözüken lacivert deriden yapılmıs sandalyeleri işaret etti. Asil aceleyle oturunca bende odayı incelemeyi kesip diğer sandalyeye oturdum.
Ah! Bunu yapamacağım sanırım. Ben ne sormam gerektiğini bile bilmiyorum. Annemin burda olmasına ihtiyacım var, o kesinlikle bu adamın hakkından gelirdi. Hayır hayır kesinlikle bunu yapmayacaktım. Karnıma koca bir demir girmeye başlağında ayağa kalktım ve Asil'e üzgünüm bakışları attıktan sonra koşarak dışarı çıktım. Peşimden gelmemişti ben de bunu istemiştim zaten.
Akşamüstü zil çalınca ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapının hemen yanındaki aynada ağlamaktan şişmiş gözlerime ve kırmızı burnuma baktım. Bu halde kapıyı açabilir miydim? Evet, tabi. Karşımda Asil'i görünce şaşırmıstım biraz. Her zamankinden farklı olarak zili çalmıştı nasıl şaşırmayayım ki. Önce biraz sinirli bakmıştı bana ama sonra yüzüm dayak yemiş gibi olduğundandır ki bana acıdığını hissetmiştim. İşte bunu istemiyordum. O gelene kadar her şey normaldi. Bir şekilde idare ediyordum ve güçlü olmayı ögrenmiştim. Ama o.. Hayatımı kazadan hemen sonraki zamanlara geri götürdü sanki. Beni güçsüzleştiriyordu ve ben.. ben onu istemiyordum.
-"İçeri davet etmicek misin?" dediginde kapıyı yüzüne kapattım. Olmuyordu işte. Zorlamaya ne gerek varki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın sırrı
JugendliteraturAnne ve babasını yangında kaybetmis bi kızın hikayesi. Gizem, macera ve olmazsa olmaz aşk^^