5.Bölüm

35 5 0
                                    

"Ölüme sunulan davetiye.."

Yükselen ses tonumla oldukça irkilen Savaş, zor da olsa benimle gelmeye ikna oldu. Yağmurun şiddetine ve ilerleyen saate aldırış etmeden kulübeye doğru yol aldık. 

Sonunda ucundan kıyısından sönmüş bacasını görebildik. Yüzyıllar öncesinden bugüne aktarılan bir tablonun içindeydik sanki. Çivilerin dahi zor tuttuğu tahtatan kulübe yıkıldı yıkılacaktı. Ona değer katan tek şey ise mutluluğu ve huzuru hatırlatan açık pembe duvar boyasıydı..

"SAVAŞ'IN AĞZINDAN"

Sonunda defterin yerini öğrenebilmiştim. Hepimizin oyuncağı olduğu kirli geçmişi yıkmaya çok yaklaşmıstım. Ama tüm gerçekler açığa çıktığında, üvey kardeşinin de bu işin içinde olduğunu öğrendiğinde, Umut'u tekrar o  koltuğa oturtmak şart olacaktı.

Yürümekten bertaraf olmuştuk.  Las Vegas'tan aldığım yedi yüz dolarlık kot pantalonun hali cidden görülmeye değerdi.  Umut   -sonunda- dercesine ses ifadesiyle;

-"Işte, araba burada." Dedi.

Arabayı o adamların gelme ihtimalini düşünerek kulübenin birkaç yüz metre uzağına park ettiğimi sanıyor. Onu böylesine kandırmak... Ona böylesine yalan söylemek..  Beni içten içe üzüyor.

Hiç zaman kaybetmeden arabaya doğru ilerledik. Çantalarımı arka koltuğa bıraktıktan sonra şoför koltuğuna geçtim. Umut da yan koltuğumda oturmuş, üst tarafa sıkışan emniyet kemerini düzeltmeye çalışıyordu. 

....

(Tom Waits-Hold On)

En sevdiğim şarkı.. Radyoda aniden çıkınca küçük bir çocuk gibi mutlu olduğumu hissettim. O'na baktığımda yüzünde bir tebessüm gördüm. Bu sefer daha sesli bir gülümsemeyle;

-"Ses açar mısın?" deyince, ses düğmesini sonuna kadar çevirdim. 

Umut, koltuğun tepesine oturmuş, kollarını açarak rüzgara karşı "Hold on.." diye bağırıyordu. Yüzünün gülmesini mutlu olduğuna bağlamak yanlış olurdu elbette. "Dayan" diyordu Tom Waits, "Dayan!"..

Bir dakika? Bunu yapmış olamazlar değil mi? Beni ölüme atmazlar? Sanırım Umut'u kulübeye götürmemi, ihanet sandılar. 

Frenlerin çalışmadığını farkettikten sonra yaşadığım kısa süreli şok beni yanlış yola sürüklemisti . Beykoz yolunda ilerlerken aniden yoldan saptım. Umut da şaşırmıştı. "Neler oluyor Savaş? Kendinde misin?" diye sorular soruyordu. Belkide... Belkide ihanet değildir bu. Tesadüftür her şey. .

Umut'un sorduğu sorular sinirimi tırmalıyordu adeta. Hiç susmadan, nefes dahi almadan "Yavaşla" diye söyleniyordu.

"Sus artık yeter!" diye bağırdım. Ama nerede olduğumuza dair hiçbir fikrim yoktu. Yollar çıkılamayacak kadar yamuk ve taşlıydı. Bu yollarda 160 ile gitmek ölüme davetiye sunuyordu açıkça.  Daha fazla uzatmadan birkaç yüz metre ilerideki dev meşe ağacına sürdüm arabayı. Umut'un çığlıkları yükselmişti. Daha iki ay önce aldığım arabamın çığlıklarını da duymuyor değildim. 

"Özür dilerim Umut, seni bu çıkmaza sürüklediğim için gerçekten özür dilerim..."

-------------

Kaybolmuş AnılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin