43. Bölüm: Kusmuklu Crazy Boy

2.7K 154 137
                                    

Multimedia: Gamze

Haftanın en sevdiğim günü şüphesiz cuma günüydü. Ertesi gün okul olmadığı için erken uyuma ya da ödev yetiştirme derdin olmazdı. Hoş Fransa'da bizim ödev sıkıntımız da yoktu ama yine de erken kalkmaktan zevk aldığımı söyleyemezdim.

Tüm gün her zaman olduğu gibi tiyatroya harcandı. Provalardan sonraysa Onur bizi akşam yemeğine evlerine davet etti çünkü "iş arkadaşlarını", yani bizi ailesiyle tanıştırmak istiyordu. Bizim hayvanatlara toplum içinde nasıl davranılması gerektiğini öğretmekse bana düşmüştü.

"Kıtlıktan çıkmış gibi yemek yok," dedim bilmem kaçıncı kere, işaret parmağımı tehditkarca havada sallayarak. Onur'un annesinin şehir merkezinde kafeteryası olduğunu ve tatlıları kendisinin yaptığını biliyordum. Eli bayağı lezzetli olmalıydı.

Semih hülyalı bakışlarını yoldan ayırıp bana dikti. "Dicle varken yemeğe odaklanamam ki ben zaten..."

"Kıtlıktan çıkmış gibi Dicle'ye bakmak da yok!" diye soludum sinirle. Hem kızın babası olacaktı masada, hem abisi. İkisinin yanında ömründe ilk kez gelinlik gören küçük bir kız çocuğu gibi Dicle'ye bakarsa eğer çiğ çiğ Semih'i yerdik artık ana yemekte.

"Bir insan nasıl bu kadar güzel olabilir Allahım..." Kafasını iki yana salladı yanlış bir şey demiş gibi. "İnsan dedim, çok pardon. O bir melek... Başka açıklaması olamaz bu güzelliğin."

"Abartmıyor musun?" dedi Aylin gözlerini devirerek. "Altı üstü kumral ve sarışın arası, üstü düz uçları bukle bukle olan saçlara, yeşil gözlere ve fit vücuda sahip olan bir kız." Dudaklarını büzüp düşündü birkaç saniye. "Pekala, abartmıyormuşsun."

"Bir önerim var," dedi Emre, otobüs ineceğimiz durağa yaklaşırken. "Dicle'nin kafasına kese kağıdı geçirelim."

Cenk cıkcıkladı. "Emre ve parlak fikirleri..."

Arkadaşlarımın beyninde cidden nöronlar cirit atıyordu. Aksi takdirde böyle parlak fikirlerin ortaya çıkması imkansızdı.

Emre Cenk'e 'sen ne anlarsın yarram' bakışlarından atarak, "Beğenemediysen sen öner de görelim," dedi.

Cenk hazırlıksız yakalansa da, hızlı bir beyin fırtınasının ardından, "Semih'in gözlerini oyalalım," önerisini sundu ortaya. "Böylelikle Dicle'ye bakamaz ve sorun ortadan kalkar."

Sude bir anda alkışlamaya başladı sevgilisinin bu dahiyane önerisini ve onu alnından öptü. "Akıl fışkırıyor be!"

Düz düz tatlı olduğunu sanan mıy mıy çiftimize baktım. Acaba birbirlerini çok mu aramışlardı? Ah... al birini, vur ötekine. Ben umutsuzca otururken, Aylin bize poposunu dönüp 'sizi tanımıyorum Allahın geri zekalıları' bakışını attıktan sonra ayaklandı otobüsten inmek için. Biz de onu takip ettik haliyle. Bana kalsa, durağa geldiğimizi fark etmemiştim bile. Kafam boynumun üzerinde duruyordu ama içindeki nerdeydi bilmiyordum.

Dışarı çıkınca otobüsün içindeki sıcaklığa hasret kalsam da Onur'un evine varmak için biraz da yürümemiz gerektiğini bildiğimden montuma iyice sarındım. Otobüs durağı evlerine azıcık uzaktı. Ama sanırım yürümeyecektik çünkü biz otobüsten iner inmez, attığım birkaç adımın ardından gülümsemi sağlayan bir manzarayla karşılaştım. Onur arabasını yolun kenarına park etmiş, bizi bekleyerek sigara içiyordu. Benim aksime üşümüş görünmüyordu hiç, çünkü siyah deri ceketinin altında yalnızca bir tişört olduğunu ta buradan ayırt edebilmiştim ve rahatsız değildi bundan. Wow, ateşli çocuk...

Kafasını bizim olduğumuz tarafa çevirince sanki diğerleri hiç yokmuş da bir tek ben ayakta dikiliyormuşum gibi ilk beni buldu gözleri. Gözlerimiz keşiştiği an ikimiz de gülümsedik. Beni baştan aşağı süzdükten sonra tekrar gözlerime baktı ve yine iç ısıtan bir gülümseme sundu önüme. Dişlerinin güzelliğinden daha önce bahsetmiş miydim? Onur'dan dişçisinin numarasını almayı aklımın bir köşesine not ettim, Seda'ya verecektim. Sonuçta ihtiyacı vardı kızın... Kırdık diye yardım etmeyecek değildik ya. İnsanlık ölmemişti.

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin