Güneş gözlerimi yakıyordu. Hareket etmeye başladım ve aynı anda kendimi suyun içinde buldum. Heryerim; kemiklerim, kaslarım hatta herbir damarım o kadar acıyordu ki havuzun kenarına gidene kadar yarım saat bile geçmiş olabilir.
Kendimi zorlukla yaşlı komşumuz Bay Adams'ın havuzundan dışarı attim. Tanrım, çıplaktım. Ve daha da büyük bir sorunum vardı, heryerim kesik ve kan içindeydi. Ayağa kalkmaya çalıştım, olmuyordu.
En sonunda Güneş in ısıttığı sımsıcak, büyük mavi yer döşemelerinin ayaklarımı yakmasına izin verip kendimi şezlonglardan birine attım. Hemen yan tarafımdan düzgünce ütülenmiş ve üstüne W. A. harfleri işlenmiş bembeyaz havlulardan birini üstüme sardım. Havuza baktığımda heryerin kan olduğunu farkettim. Bana ne olduğunu anlamak için oturdum ve gözlerimi kapadım.
"Chloee!! Hemen buraya gel!!"
"Aman Tanrim Susan bu ayakkabilar beni oldurecek nasil hizli olmami bekliyorsun?" diye bagirdim. Onaltinci yas gunumde bu kadar büyük bir doğumgünü partisi yapacağımı tain etmiyordum. Evimizin devasa arka bahçesinde her taraf insan ve bir o kadar da icki kayniyordu. Bu aralar en popüler olan Dj lerden biri insanlari dans ettirmek icin dubstep sarkilar calarken ben de ayakkabimin topugunun battigi cim yuzeyden cikip havuzun mermer dosemesine ulasmaya calisiyordum fakat bu kalabalikta dogum gunu kizi olsaniz dahi yurumek imkansizdi. Tam mermere basacakken ayaklarimin yerden kesildigini hissettim, biraz icmistim ve basim donuyordu bu dogaldi. Ama bu kadar carpilacagimi hic dusunmemistim. Tam o sirada:
"Yakaladim seni!" dedi kocaman kahverengi bir cift goz. Bu tam uc yildir asik oldugum cocuktu: Ashton Eriksson. Wilson High Lisesinin en populer uclu erkek grubunun yakisikli esmeri. Ve suan benim dogumgunu partimde benim dusmemi engelliyordu.
"Tesekkur ederim." dedim ona tutunmaya calisirken. Basimin iyice dondugunu hissediyordum. En iyi arkadasim Susan beni o kasli kollardan kaldirdiginda ayakta duracak kadar gucumun olmadigini hissettim. Ona dayandim ve karanlik. Gerisini hatirlamiyorum.
Ayaklarim sicaktan, geri kalan tum vucudum da acidan ve kesiklerden yana yana kimseye gorunmemeye calisarak eve dogru yurumeye basladim. Cimlerin arasindaki taslara basmamaya dikkat ederek evimizin kocaman cam balkon kapisini kaydirdim ve salona dogru yurumeye basladim.
En sonunda sicak bir yere basmiyorum derken kendi kendime karsimda kendimi bildim bileli en iyi erkek arkadasim Carter'i gordum. Ben neredeyse onun karsisina bu halde ciktigim icin aglayacakken babamla oturma odasinda oturmus gayet mutlu bir sekilde sohbet ediyorlardi!
"Baba, benim hicbir aciklamam yok!" dedim ve aglamaya basladim. Oysa babam gayet sakin bir bicimde yanima geldi ve bana sarildi! Ne oldugunu anlayamamistim!
"Tatlim, Chloe kendine gel ve yukarı cikip iyi bir dus al. Daha sonra asagiya gel ve herseyi konusalim." dedi. Hicbirseyi anlamamistim ve kafam o kadar karisikti ki! Carter'a merhaba bile demeden yukari ciktim ve havluyu yatagimin ustune atip dusa yoneldim. Banyomdaki devasa aynaya baktigimda vucudumdaki yaralarin sanki biraz azaldigini gordum, ki bu bile az degildi. Sanki ard arda uc adet trafik kazasi gecirmis gibi hissediyordum ve aynen oyle gorunuyordum. Uzun simsiyah saclarim tamamen karismisti ve iclerinde yapraklar vardi. Sadece ne oldugunu anlamaya calisarak dusa girdim ve bir psikopat gibi suyun yaralarimi yakmasina izin verdim. Fakat canim acimiyordu! Dustan ciktigim sirada birsey farkettim: Bütün yaralar yok olmuştu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Kan
RomanceYapabileceğim tek birşey vardı, ağzıma birkaç tane daha tavuk butu attıktan sonra onları aramaya çıkmak. Ve unutmadan, aşık olduğum iki çocuktan hangisinin hayatını kurtaracagima karar vermek.