Giriş

31 0 0
                                    



Arazi, Liman Yolu'ndaki dükkanların kuzeyinde, sahilden birkaç kilometre yukarıda bir denizyılanının kuyruğu gibi sert bir kavis çiziyordu.

Kuyrukta yer alan kumsal ve sağlam dalgakıran, dolunay zamanı, yıldızlar gökyüzünü beyaza boyadığında ve ılık bir meltem sizi sarmaladığında, bir yaz gecesinde yürünebilecek en mükemmel yerlerdi. Oysa meteoroloji uzmanı bu gece için yağmur öngörmüştü ve şiddetli rüzgar, akşam turuna çıkacakların ve kaçamak yapacak sevgililerin hevesini kırıyordu.

Geniş taş dalgarın kuyruğunun diğer ucunda, yat klübünün ve özel konutların ötesinde, okyanusa doğru uzanıyor, suyu okyanusun hiddetinden koruyordu. Bu gece dalgakıranda ya da hemen kuzeyindeki halka açık kumsalda fazla kimse olmazdı, en azından aklı başında hiç kimse. Balıkçılar, aşıklar ya da sırt çantalarında altılı bira kutularını yerleştirmiş yeni yetmeler hariç. Burası, kafa çekmek, muhabbet etmek, ya da buluşmanın gereğini yerine getirmek için ideal bir yerdi.

Dalgalar, daglakıranın bir yanını hızla dövüyordu. Köpükler, karanlık geceden musluktan akaç fıçı bira gibi, oynaşıyordu. Dalgakıran üst üste konulan geniş granit bloklardan inşa edilmişti ve demir atan yelkenlilere, küçük balıkçı teknelerine ve kumsalda kumdan kaleler yapan küçük çocuklara sakin sular sağlıyordu.

Bu gece sahilde oturan yoktu. Klübün geniş pencerelerinden, dalgakıranın tepesinden de görülebilen sıcacık, titrek bir ışık yayılıyordu. Gecenin ilerleyen saatinde ailelerin çoğu eve dönmüştü ama bazı çiftler hala klübün tereyağ çıtır hamur içinde pişirilmiş ıstakozun ve kokteyllerinin tadını çıkarıyordu. Lobide birkaç çift, lokal bir orkestranın müziği eşliğinde dans ediyordu. Rüzgarsa, dışarıda çam ağaçlarının iğneleri arasında ıslık çalıyordu.

Mekanın kenarında, kumsaldan dalgakırana doğru uzanan bölümde bir masa ve oturmak için iki taş sıra vardı. Kurası keyifli bir akşamda, gün batımına karşı içmek için veya bu gece limandan yansıyan loş ışıkların aydınlatıldığı kişi gibi, yalnız kalmak için mükemmel bir yerdi. Kadını buraya çağırmanın riskli oldığunu düşünüyordu ama bu şekilde devam edemezdi. Sona ermeliydi. Burası, anlaşmazlıkları gidermek, talepleri gerektiği gibi çözümlemek için en doğru yerdi.

İki kişi, yüksek dalgakıranın üstünde yürürken ortak bir içkiyi paylaşıyor, bir sigara içmek ya da biraz temiz hava almak için klübün verandasına çıkanların gözüne, gökyüzünün altında iki gölge gibi görünüyorlardı. Rüzgar, çiftin sesini uzaklara götürüyordu.

Kuşkusuz, böyle olmak zorunda değildi. Hayat, uzlaşmalar üzerine kuruluydu. Pazarlıklar bağışlayıcılık, ihanet, sadakatsizlik ve ahmaklık üzerine değil.

Karanlığa gözlerini dikip hiçbir şeyi görmeden bakan yalnız kişi, birden acıya benzer hafif bir korkuya kapıldı. Midesinin derinliklerinde başlamış se sevimsiz, asitli bir tada dönüşene kadar köpürerek tırmanmıştı.

Hayır! Sert bir komutla midesini ve zihnini yatıştırdı. Korkmak için, ödlek davranmak için uygun zaman değildi. İç sesi, derin ve düzenli soluk al diyordu. İçkisinden iri bir yudum mucize yarattı ve korkusu yavaşça yatıştı.

Derken, kayalık sahilde kabaran ve kırılan dalgaların gürültüsü arasında belli belirsiz duyulan ayak sesleri tuhaf bir rahatlamaya yol açtı. Biri, taş masaya doğru yavaşça ama bilerek ilerliyordu. Uzun boylu, korkusuz ve küstah görünüyordu.

Sanki özel konuşmak veya iş anlaşması yapmak isteyen iki arkadaş gibi içkiyi paylaştılar;oysa hava yavaş, düzenli solukların ve yudumlanan viskinin ancak yatıştırabildiği keskin bir öfke vardı.

Artık zamanıydı. İki kadeh. Bir matara. Dalgakıranda bir yürüyüş. Konuşmak ve düşünüp taşınmak ya da tam tersi için.

Kıyıya Vuran HayatlarWhere stories live. Discover now