Sabahtan beri Jun'un mızmızlanmaları ve bitmek bilmeyen emirlerinden sonra sonunda dinlenmek için kısa bir fırsatım olmuştu. Şirketin karşısındaki kafede oturup kahve içerek biraz dinlendim. Başım gerçekten çok ağrıyordu ve bu durumu daha da katlanılmaz hale getiriyordu. Bir süre koltuğa yayılıp gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda Shownu karşımda duruyordu. O olaydan sonra ilk karşılaşmamızdı. Oturduğum yerde doğrulup kendime çeki düzen verdim.
"Sorun değil rahatına bak."
"Ben de sizinle konuşmak istiyordum gelmeniz iyi oldu. Sevgili rolü konusunda yardımınız için teşekkür ederim fakat dün yaptığınızdan sonra-"
"Dün olanlar için üzgünüm. Bu kadar sinirleneceğini tahmin etmemiştim."
"Sorun onun sinirlenmesi değil beni öpmeniz. Jun aynı şeyleri yaptığı için sizden yardım istemiştim, aynı şeyleri yapın diye değil. Yardımınız için teşekkür ederim ama daha fazla devam ettirmesek iyi olur."
"Bu kadar rahatsız olacağını düşünmemiştim özür dilerim. Bir daha dokunmayacağım merak etme. Sadece kısa bir süre daha devam ettirelim." bir süre duraksadı. "Tabi onu kaybetmekten korkmuyorsan."
"Neden kaybetmekten korkayım ki?"
"O zaman devam etmemizde bir sakınca yok. "
Cevap veremedim. Gülümseyerek masadan kalkıp kafeden ayrıldı. Ben de kahvemi bitirdikten sonra kalkıp şirkete döndüm. Jun odasında boş boş oturmuş elindeki kalemi döndürmeye çalışıyordu. Beni fark edince kalemi masanın üstüne fırlatıp ayağa kalktı.
"Hadi gidiyoruz."
"Nereye?"
"Eve"
"Ama işler..."
"Mingyu halleder boşver." (sorumluluk seviyem)Beni dinlemeden odadan çıktı. Derin bir iç çekerek peşinden gittim. Şirketten çıktığımız sırada başıma şiddetli bir ağrı girdi ve bir an tüm vücudum uyuştu. Bayılacak gibi hissettiğim için Jun'un koluna tutundum. Yüzümün bembeyaz olduğunu fark ettiğinde panikleyerek beni sıkıca tuttu.
"İyi misin?"
Kafamı sallayarak onayladım.
"Hastaneye gidiyoruz."
"Gerek yok iyiyim."
"Sana sormadım. Gidiyoruz dediysem gidiyoruz."Düşmemem için sıkıca tutarak arabaya bindirdi. İtiraz etmeye halim yoktu. Sessizce arkama yaslandım.
Doktorun odasına girdiğimizde Jun'a çıkmasını söyledim fakat dinlemedi. Önceden olanları öğrenmesini istemiyordum ve doktorun o konudan bahsedeceğinden emindim. Muayene ettikten sonra dün hastanede çekilen tomografi ve röntgeni iyice inceledi.
"Daha önce 4. kattan düşmüşsün ve kafatasında çatlak oluşmuş doğru mu?"
Kafamı sallayarak onayladım.
"Şuan sorun yok ama biraz daha dikkat etmen gerek."Jun düştüğümü duyunca gözlerini kocaman açarak bana baktı. Kafamı biraz yere eğerek gözlerimi kaçırdım. Doktor ağrılar için ilaç yazdıktan sonra odadan çıktık. Soru soracağından emin olduğum için gerilemeye ve terlemeye başlamıştım.
"Nasıl oldu? Bana neden hiç söylemedin?"
"Hatırlamıyorum."
Hatırlıyordum ama söylemek istemedim. Yalan söylediğimi fark etmişti ama üstelemedi. Eve vardığımızda arabadan inip peşimden geldi.
"Nereye?"
"Wonwoo gelene kadar yanında kalacağım."
"Gerek yok."
"Fenalaştığında yalnız olsaydın ne olacaktı? Ya düşseydin ve yeniden başına darbe alsaydın. Ya evde de yine olursa? Ayrıca bun-"
O seriye bağlamadan önce ağzını elimle kapatıp kapıyı açtım. İçeri girer girmez kendimi koltuğa atıp uzandım. Ayaklarımı kaldırarak koltuğun diğer ucuna oturdu ve ayaklarımı kucağına aldı.
"O kadar koltuk varken dibime girmek zorunda mısın?"
"Sana yakın olmayı seviyorum."Diyecek bir şey bulamayarak gözlerimi kapatıp biraz uyumaya çalıştım fakat başım bu kadar ağrıyorken uyumam mümkün değildi. Kalkıp doktorun verdiği ağrı kesicilerden içerek koltuğun diğer ucuna oturdum. Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Jun oturduğu yerden kalkarak koltuğun arkasına geçip başıma masaj yapmaya başladı. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Sevimli gülümsemesi ve yavru köpeği anımsatan ışıl ışıl gözleri ile gözlerimin içine bakıyordu.
"Ne yapıyorsun?"
"Masaj"
"Beceremiyorsun, boşuna uğraşma."Somurtarak bırakıp dibime oturdu. Oturduğu yerde kıpırdamadan iki dakika duramıyordu ve bu da sinirimi bozuyordu. Kulağımdaki küpeyle oynamaya başlayınca dönüp dik dik baktım. Bakışlarımı umursamadan oynamaya devam etti. Kulağımdaki küpeyi çıkarıp kenara bıraktım. Bu sefer de saçlarımla oynamaya başladı. Eskiden saçlarımla oynamasından çok hoşlanırdım. Güzel elleri ve ince parmaklarıyla saçlarıma her dokunduğunda dünyalar benim olurdu. Derin bir iç çekerek kendi haline bıraktım.
-Jun'un ağzından-
Saçlarıyla bir süre oynayınca uyuya kaldı. Eskiden de saçlarıyla oynadığımda hemen kedi gibi uykusu gelirdi. Başını nazikçe tutup omzuma yaslayarak saçlarıyla oynamaya devam ettim. Başına birkaç öpücük kondurup kokusunu iyice içime çektim. O an kıyamet kopsa umursamazdım. Uykum gelmişti ve gözlerim kapanıyordu fakat uyumamak için direndim. Büyük ihtimalle böyle bir anı bir daha yaşama fırsatım olmayacaktı ve bir saniyesini bile boşa harcamak istemiyordum. Yüzünün unuttuğum her detayını, saçlarının yumuşaklığı, teninin kokusunu tek tek aklıma kazıdım. Üşüdüğü için iyice dibime sokulmuştu ve uyurken inanılmaz derecede tatlı gözüküyordu. Çenesinden hafifçe tutarak artık bana ait olmayan pembe ve yumuşak dudaklarını usulca öptüm. Başkalarının ona iğrenç elleriyle dokunduğunu, onu öptüğünü hatırlamak bile beni çıldırtmaya yetiyordu. Kıpırdanmaya başladığında uyanacağından korkarak saçlarıyla oynamaya devam ettim. Sonunda boynuma sokularak derin uykusuna geri döndü. Sıcak nefesi boynuma değdikçe midemde kelebekler uçuşuyordu ve beni inanılmaz derecede baştan çıkarıyordu. Biraz daha devam ederse canavarın uyanacağını biliyordum, bu yüzünden başını tutup göğsüme yasladım. Kendimi sakinleştirdikten sonra ben de uykuya daldım...