B/2

31.2K 2.4K 2.2K
                                    

Jisun hem bağırıyor hem de kapanan kapıyı desenli tokmağından çekiştirip açmaya çalışıyordu. Kapının bir anda kapanması onu fazlaca tedirgin etmişti. Kapıyı açamayacağını anladığında zorlamayı bıraktı. Titrek bir nefes alırken arkasından uzanıp giden koridordan tarafı dönüp uzunca baktı. Ellerini üşüyen kollarının yanlarına sarıp duvarlardaki fotoğraflara baka baka çaresizce ilerledi. Fotoğraftaki kişiler yabancı olmalıydı. Görünüşleri farklıydı, iri gözlere ve şekilli burunlara sahiptiler.

Nihayetinde koridorun sonuna varmış, başka, büyük bir kapıyla karşılaşmıştı. Kaşlarını çatarken düşünüyordu. Kapının nereye çıktığı hakkında bir fikri yoktu. İçerisinde olduğu durum yüzünden korkuyordu.

Arkasındaki ışıkların kapanmasıyla her yer karanlığa bürünmüştü. Ardından büyük bir gıcırtıyla önündeki kapı açılmış, içeriden gelen ışık arkasındaki karanlığa doğru sızmıştı.

Bir müddet öylece dikilip önündeki geniş alana doğru baktı, fazla büyüktü. İçeri girdiğinde etrafı süzmeden edemedi. Değişik koltuklar ve masalar vardı. İçinden 'Müzeye mi düştüm ben?' diye geçirdi. Eşyalar fazla ilgi çekici ve eski görünüyordu.

"Taehyung, artık şu oyuna bir son verseniz?!"

Evin içinde yankılanan sesinden başka bir ses duymamıştı. Ne arkadaşı Tehyung ne de yaşam belirtisi veren bir şey görüyordu. Bu durum daha kötü hissetmesine neden oluyordu. Fakat kimsenin olmadığı bir evin de böyle olacağını düşünmüyordu. Hâlâ kendisine yapılan bir oyun sanıyordu.

"Hadi ama gerçekten sıkılmaya başladım!"

Umutsuzca etrafına bakındı. Başka bir yere giden uzunca bir koridor, yukarı kata çıkan merdiven ve başka bir odaya veya da daha değişik yerlere çıkan iki kapı vardı. Ne yapacağını bilmiyordu. Arkadaşlarının ona uzun bir oyun oynadığını sanıyordu.

Ağır adımlarla yıllardan kalma koltuğa doğru ilerledi. Oturup arkasına yaslandı ve etrafına bakınmaya devam etti. İlla ki arkadaşları pes ettiğinde ortaya çıkacaklardı. En azından böyle düşünüyordu.

'Dong!.. Dong!.. Dong!'

Sesin geldiği yere baktığında duvardaki saati gördü. Saat tam 00.00'dı. Bir saatin bu kadar ses çıkarması tuhaftı. Sanki sesin, evin en uzak yerine kadar ulaşması için böyle tasarlanmıştı. Saniyeler sonra saat sesi kesilmişti fakat bu kez de ayak sesleri, kapı çarpış sesleri ve hafif rüzgar sesi gelmeye başlamıştı. Her ne kadar arkadaşlarının oyuna son vermesine sevinse de içindeki korku azalacağına garip bir şekilde artıyordu.

Merdivenlerin tarafına baktığında duvarda gördüğü gölge ile sırıttı. Sonunda arkadaşlarının dayanamayıp ortaya çıktığını sanıyordu. Yüzündeki gülümsemeyle kollarını göğsünün üzerinde bağlamış, sırtını koltuğa yaslayarak beklemişti.

Birkaç merdiven indikten sonra görünüre giren bedenle Jisun'un yüzündeki gülümseme solmuş, dudakları korkuyla aralanmıştı.

Bu, arkadaşlarından biri kesinlikle değildi. Ve de kesinlikle normal bir insan değildi..

Yüzüne baktığı beden yabancıydı. Gözlerinin simsiyah, ölü gibi beyaz ve de siyah ince damarların bulunduğu bir yüzü vardı. Keskin bakışlara sahipti, yüzünde mimik oynamıyordu. Oyunun devam ettiğini düşünmeye başlamıştı fakat karşısındaki beden hiç de oyuna dahil biri gibi durmuyordu.

Üstelik durmaksızın Jisun'a doğru ilerliyordu.

Korkuyla koltuğa sinmiş olan genç kız, karşısındaki bedenin siyah gözlerine bakmayı bırakmış, bakışlarını yere çevirmişti. Dili lal olmuştu sanki, konuşamıyordu.

İçinden 'Ne oluyor?' diye geçirirken bakışları etrafta geziniyordu. Eve geldiğinden beri yaşadıkları hiç normal değildi.

Kendiliğinden açılıp kapanan kapılar, ışıklar, belirsiz sesler.. Sahi gelen sesler neyin nesiydi?

Bu ev tam olarak ne tür bir evdi?

En önemlisi doğru eve mi gelmişti?

Ve de karşısındaki yabancı kimdi ve neden bu kadar korkutucuydu?

Merak ediyordu fakat bırak ses çıkarmayı, yüzüne bile bakamayacak kadar korkuyordu. Neden bu kadar korktuğunu da anlamış değildi. Belki de gerçekten oyunun bir parçasıydı.

"İnsan..?"

Bakışlarını yavaşça görünüşüne göre hoş tınısı olan sesin sahibine çevirdi. Anlayamadığı için kaşlarını hafiften çatmıştı.

"Sen buraya nasıl girdin?"

Kendisine sorulan soruyla ilk olarak dudaklarını ıslatıp yutkundu. Sesinin çatlayacağından emindi.

"Ben.. arkadaşlarıma geldim. Kapı kendiliğinden açıldı.."

"Ve sen de girdin öyle mi?"

Başını aşağı yukarı sallayarak onaylayan Jisun, karşısındaki bedenin belli belirsiz olan sinirini fark etmişti. Fakat nedeni neydi anlam verememişti.

"Her açılan kapıdan izinsiz geçer misin?!"

Bir anda yüzüne yaklaşan yüzle başını koltuğa ittirip geri çıkmaya çalışmıştı fakat çabası boşaydı. Başı koltuğu delemeyecek kadar güçsüzdü.

"Arkadaşlarıma geldim sanıyordum. Şaka yaptıklarını düşündüm, çıkmak istedim ama kapı çoktan kapanmıştı.."

Hızlı ve korku dolu ses tonuyla konuştuğunda karşısındaki beden geri çekildi. Tek kaşı havalanırken "O halde seçilen sensin." dedi. Bu dediğinin ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikri olmayan Jisun kaşlarını çattı.

Hiçbir şeyi anlayamıyordu. Ne yaşadıklarını ne de karşısındaki bedenin söylediklerini..

"Yıllar sonra av olan ilk insan."

"Av mı? Neden bahsediyorsun sen?"

Karşısındaki soluk yüzlü beden sırıttı. Taze kan.. hele de insan kanı olunca ağzı sulanmıştı. Dilini alt dudağında gezdirirken ona korku dolu gözlerle bakan kıza baktı. Yıllar sonra güzel bir ziyafet çekecekti kendine.

"Misafirimiz mi var, Jungkook?"

Jisun merdivenlerden inen mor saçlı, yüzü aynı Jungkook diye hitap ettiği kişinin yüzü gibi olan biri geliyordu. Ayrıyeten koridordan iki kişi daha geliyordu. Biri turuncu diğeri yeşil saçlıydı. Hepsi aynı yüze sahipti. Ölü gibi beyaz bir ten, siyah damarlar ve siyah gözler...

"Öyle, Namjoon."

Jungkook'un yanına gelip yukarıdan Jisun'u izlemeye başlamışlardı. Bu kez net bir şekilde yaşadıklarının arkadaşlarıyla hiçbir alakasının olmadığını anlayan Jisun gergince kıpırdandı. Dört yabancı erkeğin bakışları üzerindeydi ve sinir bozucu bir sırıtışla kendisine bakıyorlardı.

"Yıllar sonra bir insan hah?"

Turuncu saçlı olan gülümseyerek eğilmiş, Jisun'a daha yakından bakmıştı. Bu hareketi genç kızın giderek daha çok gerilmesine neden olmuştu. Yüzlerinin solukluğu ve siyah çizgi hâlinde olan damarlar gerçekti. Boyayla uzaktan yakından alakaları yoktu.

'Ne yapacağım, Tanrım yardım et..'

İçinden sürekli olarak söylediği bu cümleydi. Kendisine 'av' olduğu söylenmişti. Ne tür bir zarar göreceğini bilmiyordu. Korktuğundan dolu olan gözleri yanaklarından süzülmeye başlamıştı ve giderek artacak gibiydi.

Turuncu saçlı olan yüzündeki sırıtışla Jisun'un yanağındaki yaşa uzandığında Jungkook kolundan tutup ona engel oldu. Bakışları yavaşça turuncu saçlı olana dönerken yüz ifadesi fazla ciddiydi.

"Dokunma."

Bakışlarının yönünü değişip Jisun'la göz göze gelirken hafiften sırıttı. Aklında başka şeyler vardı.

"Ona kimse dokunmasın."

•••

- Jimse.

Blood ᴶᴶᴷHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin