♣6♣

49 11 2
                                    

Pazar günü tüm hızıyla bitmiş o muhteşem (!) gün olan Pazartesi sabahına girmiş bulunmaktaydık. Yatağımla uzun bir vedanın ardından ayrılmış ve banyodaki işlerimi halledip odama gelmiştim. Mavi şort  eteğimi giyip üstüne de beyaz lakosu giydim onun üzerine de mavi kazağımı da giyerek saçlarıma yöneldim. Saçlarımı öylesine bir topuz yaptım. Akşamdan hazırladığım çantamı alarak aşağı indim. Herkes sofraya oturmuş kahvaltı ediyordu. Babamın arkasından yaklaşıp yanağından makas aldım. Bir anlık korkup yerinde zıplasada sonradan gülmeye başladı. Anneminde yanağından makas aldım ve makas aldığım parmaklarımı öpüp hayali bir öpücüğü havaya üfledim. Sıla masa başında uyuklarken saçını çekiştirdim. Bana baktığında "kız ne bu şıklık"dedim. Bir süre cevap vermeye hali yokmuşcasına bana bakmaya devam etti. Sonra yerinde dikleşip "Şıklığım asaletimdendir yiğenn, asıl sendeki bu paçozluk niye" burun kıvırıp bakmaya devam etti. Benim bir şey dememe kalmadan babam sıcak çay kaşığını Sıla nın eline deydirdi. Sıla yanan elini ovuştururken babam konuşmaya başladı."Sıla paçoz da ne demek sensin paçoz benim Sademim güzeller güzeli" otuz iki diş sırıtarak Sıla ya döndüm yüzü düşmüş bir şekilde yemeğe devam etti. Babam dayanamamış olacak ki sandalyeden kalkıp Sılanın  saçlarını okşayıp sonra da öptü. Aynı işlemi bana da yaparak işe gitmek için evden çıktı. Sıla omuz silkip yüzünü asmaya devam etti bu sefer devreye annem girdi. "Kız Sıla muncurlarını asıp durma ye bakiyim tabağındakileri yoksa okula falan gitmek yok" hemen bu duyduğum şeyle annemi dürtüp kendime çevirdim "Anne bak ben yemiyorum okula da gidemem değil mi?" annem tek kaşını kaldırıp bana baktı "Sademcim yeni terliğim güzel mi?" eğilip masanın altından ayağına baktım kafamı kaldırıp sırıtan anneme döndüğümde. "Çok ayıp anne,bakıyorumda görmeyeli çok edepsiz hatta 'öğk' (kusar gibi hareket yaptım) olmuşsun ". Gülmeye devam eden annemi bırakıp tabağımdakileri bitirdim. Hepimiz evi terkedip dağıldığımızda Sılay la durağa yürüyorduk. İlk dersi boş olduğu için bugün geç gidiyordu.  Ben müzik dinliyordum Sıla da telefonuyla oynuyordu. Gülerek telefona baktığını gördüğümde yavaş yavaş Sıla ya yanaşmaya başladım. Tam ekranı iyice net olarak görmeye başlayacaktım ki Sıla telefonu çekip bana sinirle bakmaya başladı. Dudağımı büzüp ellerimi de açarak 'ne var,ben bir şey yapmadım ki' bakışı yaptım. Bir şeyler karıştırıyordu ama hadi hayırlısı diyerek yürümeye devam ettim.

***
Okul bahçesine girmek için adım atmak istemeyen ayaklarımla kısa bir tartışmanın ardından. Adımımı attım. Bugün biraz gerici bir gün olucaktı benim için. Yani Özgür beni bilmiyor olsa bile her an öğrenebilirdi. O yüzden şüphe çekmemeliydim. Koridorda ilerlerken ayağımın takılmasıyla yere düştüm. Nasıl olduğunu ve kimin yaptığını tahmin etmek zor değildi.
Çelme takan bir Özgür.
"Kimi gözetliyorsun Cambaz. Yoksa peşinde birileri mi var?" psikopat edasıyla gülüp acayip acayip hareketler yaptı. Açıkçası ciddi olmam gereken bir durumken gülmeye başladım. Ama öyle böyle değil gözlerimden yaşlar geliyordu. Herkes susmuş ve sesi dahi çıkmadan kahkahalar atan kıza yani bana bakıyordu. Gülüşümün arasında Özgür'e  baktım. Şaşırmış ancak bunu belli etmemek için  kendini tuttuğundan yanakları içe göçmüştü.
"Sanırım senin yavaştan tahtalar koordinatını değiştiriyor Cambaz. En iyisi biraz seni Özgür(!) bırakalım. " daha sonra yere çömelip saçlarımı kavradı ve geriye doğru sertçe çekti. Saç diplerimde keskin bir acı hissettim ve muhtemelen bir kaç telden fazla saçım elinde kalmış olmalıydı. "Benimle oynama Cambaz. Her ne kadar cambaza aykırı bir söz söylemiş de olsam bunu uymak zorundasın. Yoksa sonuçları beni alakadar etmez. " saçımı sertçe bırakıp koridordan ayrıldı. İnsanların tuhaf bakışlarından sonra zilin çalmasıyla herkes sınıflara gitmek üzere dağıldı. Bomboş koridorda hala yerde oturmaktaydım. Yüzüm düşmüş saçlarım ise havalanmıştı. Ellerimle düzeltip ayağa kalktım. Sınıfa geç kalmamak için hızlıca sınıfa girdim. Sırama oturup gerekli şeyleri sıramın üstüne koyarak bir şeyler karalamaya başladım defterime. Resim konusunda da biraz becerim olduğunu düşünüyordum yani en azından çöp adam çizmiyordum artık ya da altmış iki den tavşan. Bazen düşünüyordum eğer konuşabilseydim sesim güzel olur muydu. O çok sevdiğim İngilizce ve amatör besteleri bende söyleyebilir miydim. Yine motive düşürmeden kafamı bi oyana bi buyana salladım. Bu çok yakın bir arkadaşımdan öğrendiğim bi hareketti. Kafan mı karıştı salla kafayı. Kendisi şimdi başka şehirde yaşıyordu.
İçeri giren hocanın gürültüsüyle derse odaklandım. Burslu okuyordum ve bunun hakkını vermem gerekiyordu. En azından ailem için.
Dersler bitip öğle tenefüsü çaldığında kantine indim sınıfta yazdığım kağıdı kantinci ablaya verip isteklerimi alarak kutsal yerime gittim. Kütüphane. Aslında burda yemek yemek yasaktı. Yani kütüphanede yemek yemek diye bir şey yoktu tabi buna aykırı bir insandım. Gözden uzakta olmak istediğim zamanlarda burada yerdim yemeğimi. Gizli gizli masa altından.  Daha önce yakalanmadım. Umarım amacıma ulaşır ve ilerleyen zamanlarda da yakalanmazdım. Raflardan rastgele bir kitap alıp önüme koydum. Cebimden telefonumu çıkarıp. Şifreyi girdim ve instagramı açtım. Özgürün ismine tıklayıp mesaj yazdım. Dün veya önceki gün dediğim fikirler tamamen değişmişti. Özgürün canını yakmak hatta benim gibi çaresiz hale düşmesini istiyordum. Gerçi kimilerinizin bunu sen mi yapıcaksın dediğini duyar gibiyim. Ben de pek kendime inanmıyorum ya olsun. Denemekten zarar gelmezdi. Belki çok iyi arkadaş olur ve bana sırlarını anlatırdı. Belki de bana aşık olur ve cazibeme dayanamayıp benden kopamazdı. Düşüncelerime gülüp saçmalığı bırakarak mesajı yolladım.

Duyulan Geniş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin