O sabah sanki bir şeyler farklıydı. Ben aynı ben, olaylar aynı gündelik olaylardı; değişen tek şey tarih gibi görünüyordu ama nedense bir şeyin değiştiğini hissettim.
Her zamanki gibi alarm sesiyle uyanıp okula gittim. Sıradan hayatımın sıradan ötesi lise dersleri. "Lise, hayatın en güzel dönemidir" gibi boş laflara olan inancımı çoktan kaybetmiş bezgin bir 11. sınıf öğrencisiydim. Kısacası 16 yaşındaysanız ve sayısal okuyorsanız hayat gerçekten çok zor.
Belki de boşuna uğraştığımı hissettiğimden dolayı bu kadar yorulmuştum çabalamaktan. Sınıftaki hemen hemen tüm arkadaşlarımın kariyer hedefleri vardı: Tıp, mimarlık, uçak mühendisliği.. Baran hala tır şoförü olmak istediğini söylüyordu ama olsundu, o da bir hedefti. "En düşük hedef bile hedefsiz olmaktan iyidir" derdi babam. Yani babama göre ben piramidin en alt tabakasındaydım çünkü bir hedefim yoktu. Nedense üniversite bölümlerinden hiçbiri beni kendine çekmiyordu, zaten liseden mezun olduktan sonra erkek arkadaşım Koray'a çalıştığı dövme salonunda yardımcı olacaktım. Geçen sene böyle anlaşmıştık.
Okulun iyi yanları da vardı tabii, en yakın arkadaşım Müge ile her gün görüşmek gibi. Ben ne kadar bıkkın bir kişiliksem, Müge de o kadar hayat dolu bir insandı. "Bütün gün evde oturup anime izleyemezsin" diyerek bizzat beni evden çıkarıp götürdüğü konserlerin, partilerin, kampların, festivallerin sayısını inanın bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSULA
Teen FictionAhu, geleceği ile ilgili pek bir fikri olmayan, kendi halinde liseli bir kızdır.