Bir gün açılır açılmaz sandığın kapılar vurunca güneş
Bir karanlık daha erişti güne saat neredeyse beş
Sen aydınlığa ben sana hasret
Gel eritir demirleri bendeki ateş
ASLAN VE CEYLAN
BÖLÜM 58
Selin pijamalarını giydirirken bile uyuklayan oğluna gülümseyerek baktı. Normal zamanda yalvaran bir ses tonu ile onu uykuya ikna etmesi gerekmiyor muydu? Eğilip çoktan büzdüğü dudaklarını sesli bir şekilde öptükten sonra tepkisini bekledi. Ama Gurur hafifçe gülümseyerek bir gözünü yarım açmış hemen sonrasında da uyanık kalamıyormuş gibi tekrar gözlerini kapatmıştı.
"Erkenci miyiz anneciğim bugün? Çok mu yoruldun?"
Gözü saate takıldı, Ali gelmedikten sonra saatin ne önemi olabilirdi ki? Telefonuna bakıp herhangi bir bildirim de göremediğinde can sıkıntısı ile derin bir nefes alıp oğlunu göğsüne yasladı ve pusetine koymak yerine başını iki göğsünün arasına yerleştirip burnunu saçlarına yasladı.
"Çok yoruldum Gurur... Her şeyden çok yoruldum. Sen de mi hissettin bunu? Bu yüzden mi kucağımda sakince uyuyorsun oğlum? Canım..."
Başını ona doğru eğip üstte kalan yanağını okşamaya başladı. Gurur'un bundan hoşlandığını biliyordu. Okşadıkça büyüyen gülümsemesi enerji kaynağı bile olabilirdi. Elini saçlarına götürüp alnına yapışan uzun saçlarını geriye itti ve nefes alamıyormuş gibi yakasını çekiştirdi. Neden bu kadar sıcaklamış hissediyordu?
Gurur'u da kontrol edip terlememiş olduğunu fark ettiğinde dikkatli bir şekilde bebeğini pusete yatırıp iki elini yüzüne yelpaze yaptı. Bu böyle olmayacaktı, açık saçlarını hızlı bir şekilde topuz yaptı ve sessiz adımlarla kıyafet dolabına yöneldi. En ince, en kısa pijama takımını gözüne kestirip daha giymeden bile ferahlamış hissederek üzerini çıkarmaya başladı. Melek kombi işini abartmamış mıydı? Gurur için olduğunu düşünüp sessiz kalmayı tercih etti, sonuçta bebeğinin sağlığı her şeyden önemliydi. Terlemesinden korkarak az önce değiştirdiği üzerini biraz daha ince tutması gerektiğinin bilinci ile kısa bir pijama altı aldı ve işe siyah beyaz minik çoraplarını ayaklarından çıkarmakla başladı. Pembe ayak parmakları sanki özgür kaldığını hissediyormuş gibi kımıl kımıl ederken uykusunda keyifle gerindi ve uyumaya devam etti. Selin işini bitirdiğinde de derin bir uykudaydı.
"En azından birimiz huzurla uyuyor böğürtlen..."
Yatağa almaktansa kendi pusetinde yatırmayı daha doğru buluyordu şu an. Ali gelirse... Konuşmaları gerekiyordu. Kaçamazlardı. Böğürtlen bir süredir aralarında yatıyordu mesela, ona sarılıp kokusunu içine çekerek uyumayı özlediğini itiraf etse... Oğluna ihanet etmiş olur muydu?
Yatağın kendi kısmına uzanıp Ali sanki yanında yatıyormuş da izlemeye ihtiyacı varmış gibi onun tarafına doğru döndü. Yatağın ona ait boş kısmı nefesini kesiyordu. Bu belki de alışamayacağı tek his olabilirdi. Bacaklarına örttüğü ince pikeyi iteleyerek ayakucuna getirdikten sonra gözlerini kapatıp düşünmemeye çalıştı. Ne yapmalıydı? Odanın ışıkları bile kendisini rahatsız etmeye başlamıştı, oflayarak doğrulup ışıkları kapattı ve gece lambalarını açarak loş odaya şöyle bir göz attı. Neden gelmemişti?
Kapı kolundaki hareketliliğe dikkat kesildi. Gözlerini hızlıca yumması bir saniyesini bile almamışken Ali'nin dikkatli adımlarla içeri ilerlediğini duydu. Uyuduğunu düşündüğünü anladı, Gurur'u da uyandırmak istemiyormuş gibi pusetinin başında duraksamıştı. Gelen minicik naif öpücük sesi ile istemsizce gülümsedi, kendisini de öper miydi acaba? Neden uyuyor numarası yaptığına dair hiçbir fikri yoktu, ama böyle onun gelmesini beklemek... Yani düne kadar nasıl bir durumda oldukları ortadayken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN ve CEYLAN #Alsel#
FanficEline aldığı sarı büyük zarfa baktı... Hayallerini süsleyen, uzun zamandır gelmesini beklediği o gün neden düşlediği kutlama sevincini de beraberinde getirmemişti? Her bitişin yeni bir başlangıcı simgelemesi gerekmiyor muydu? Peki ama neden her şey...