Boş duvarlar hepsi bomboş. Ne bir renk,ne bir tablo. Bütün gün bunları izlemekten zevk alıyordum. Ben bunları izlerken doktorlar tepkilerime bakıyorlardı. Ama ben sadece bakıyordum. Belki kurtulurum diye asla tepki vermiyordum. Ama içimden kahkaha atmak geliyordu. Deli olmadığımı biliyorum. Normal olmadığımı da biliyorum. Neydim ben sahi? O ince çizgide bi hokkabaz mıydım? Bence öyleydim. Dengemi kaybedersem bilmem ne kaç metre yükseklikten düşüp ölecektim. Ya da dengemi koruyup karşı tarafa geçicektim. Ama sanırım ayağım kaydı. Gün geçtikçe o doktorların yaptığı testlerde tepki gösteriyordum. O duvarlarda renkler görüyordum. Tablo yerine bulanık bulanık insanlar görüyordum. Sesler işitiyordum.
************
Son testen çıkmıştım. Doktorumun odasına gitmek için yola çoktan düşmüştüm. Kafamda deli deli sorular vardı. Ben neydim? Ne olacaktım? Nasıl bi hayat beni bekliyordu? Diye düşünürken doktorun kapısına gelmiştim bile. Kapıyı tıklattım içeri girdim. "Merhaba ben İzem. Testlerim hakkında konuşmaya çağırmışsınız." Dedikten sonra duraksadım. Ne kadar ruhsuz bi insandım ben. Doktor bana oturacağım yeri gösterip konuşmaya başladı. "Test sonuçlarınıza göre şizofrenin ilk evresindesiniz İzem hanım." Doktor bunları derken yerime oturmuştum bile. Ama sanki biri yankı efekti vermişte kulaklarımda çınlıyordu. "Şizofrenin ilk evresindesiniz." Diye. Yediremedim. Mideme sanki bi burukluk girmişti. Kendime gelmeye çalıştım olmadı. İyi miydim onu bile bilmiyordum. İçimden bunlar geçerken sadece dokturama buruk bi gülümsemeyle cevap vermiştim. "Ne yapmam gerekiyor?" diye pat diye sordum. Neden yaptım bilmiyorum. Ama sordum. "Bir kaç ilaç kullanmanız gerekiyor. Sizi sakinleştirecek ve saatlerce uyutabilecek derecede ilaçlar kullanacaksınız." Kafamı onaylarcasına salladım. Doktor reçete yazarken telefonumu çaldığını farkettim. Ama açamazdım meşgule attım. Dokturum reçeteyi bana doğru uzattı bende alıp odasından çıktım. Kafam güzel gibiydi. Uzaktan bişeyler düşünüyor gibiydim ama bomboştum. Telefonu elime aldım beni arayan Dolunay'dı. Dolunay şu hayatta ki herkesten daha ileri biriydi. Hem annem,hem babam,hem en yakın arkadaşım hem de dert ortağımdı. Ona geri dönüş yaptım. Olan bitenleri anlatmak için her zaman ki yerime gelmesini söyledim. Telefonu kapatıp hastanenin çıkışına yöneldim. Dolunay'la eski sokakta ki çatıta buluşucaktık. Tam 7 yaşımızdan beri burda buluşurduk. Tabi o zaman küçük bişeydik pat pat zıplıyarak geçiyorduk ama şimdi tek adımda geçebiliyoruz. Elimi uzatıp bi taksi çevirdim ve eski sokağımızı tarif ettim. Kulaklığımı takıp salak salak şarkılar dinlemeye başladım. Dışarıyı izliyordum. İnsanlara bakıyordum. Kimisi arabada kavga ediyor,kimisi mükemmel bir biçimde giyinmiş işne gidiyordu. Hayatları mükemmelmişcesine yaşıyorlardı. Bende öyle olmayı denedim ama bok çukurundan tabi ki de çıkamadım. Sokağa yaklaştığımızı fark ettim. Kulaklığı çıkartıp,parayı uzattım. "Kolay gelsin." deyip arabadan indim. Sokağın sonuna kadar yürüyüp bir binanın bahçesine girdim. Gülümsedim. Dolunay ordaydı. Duvarın kenarına çıkıp çatıya atladım. Dolunay'a hayvan gibi sarıldım. Buna ihtiyacım vardı. Sonra oturup bağdaş kurdum. Dolunay'ın testlerden haberi vardı. Son testimi ve doktorun dediklerini tek kelimesine kadar anlattım. Ağlamaklı olmuştu. Morali düzelsin diye biraz üstüne falan atladım. Güldük. Bana habire bakıp bakıp dalıyordu. "Ne var lan? Bok mu var suratımda dönüp dönüp bakıyosun?" Dolunay güldü. "Ya senin yüzünü ezberliyorum kanka. Son kez bu kadar normal konuşacağız. Seni son kez bu kadar iyi göreceğim." dedi ve yanımdan gitti. İçime birşey oturdu. Yutkunamadım. Dolunay gittiğinden beri aynı yere bakıyordum. Kaç dakika ya da saat geçti bilmiyorum ama içimden bir ses eve gitmemi söyledi. Yine aynı rotayı izleyip bahçeden çıktım. Evime yürümeye başladım. Hayata veda ediyordum sanırım. Ne boktan his. Anahtarımı bulmak için çantamla bi boğuşma sergiledim. Sonunda buldum. Çantamı bi kenara ceketimi bi kenara anahtarıda bi tara atıp banyoya gittim. Makyajımı sildim,saçımı topladım. Odama gidip rahat birşeyler giydim. Tam yatıp uyuyacaktım ki kapı çaldı. Sinirlendim. Söve söve kapıyı açtım. Ama kimse yoktu. "Çok mu komik?!" diye bağrındım. Eve girdim. Yatağa tekrar yattım. Bu sefer cama vuruldu. Cama çıktım yine bi bok yoktu. Korkmaya başladım. Ne olup bittiğini anlayamadım. Her tarafın ışığını açtım. Dolunay'ı aradım. Açmadı. Başka kimse aklıma gelmiyordu. Oturma odasına koşup televizyonu açtım. Çizgi film kanalına geçtim. Ona odaklanmaya çalıştım ama olmuyordu. Her yerden ses duyuyordum. Kulaklığı takıp müzik açtım. Sesini yükselttim olmadı. Dolunay'ı 3 kez ardardına aradım. Sonunda açtı. "Ne oluyor İzem? İyi misin?" Soru üstüne soru soruyordu. "Buraya gel korkuyorum Dolunay." deyip telefonu kapattım. Evin içinde deli danalar gibi koşturuyordum. Bi sağa gidiyor bi sola gidiyordum. Kapının açılma sesini duyup,koştum. Dolunay'ın endişelendiği yüzünden belli oluyordu. Boynuna sarıldım. "Ne oluyor lan? İyi misin sen?" Dolunay cidden endişelenmişti. Olanları anlattım. Dolunay şok geçirmişcesine baktı. "Bu gece benimle kalmak zorundasın. Yarın okulada gidemezsin. Beraber yatalım burda." dedim. Dolunay onayladı. Onun üstüne bir kaç kıyafet verdim. Uyumak istiyordum. Bir an önce bu günü sonlandırmam lazımdı. Dolunay mutfakta salak salak şeyler yiyordu bende yatağı açtım. Ayrı ayrı yorgan serdim. İkizimde mal mal uyuyorduk. "Dolunay gel artık." diye cırladım. Dolunay yediklerini bitirip yanıma damladı. Küçük çocuk misali Dolunay'a sarıldım. O da saçlarımla oynadı. "Bana birşeyler anlatır mısın? Kafam dağılsın." Dolunay okuldaki dertlerini yakındı. Göz kapaklarım ağırlaştı. Gözlerimi kapattım ve sonrasını hatırlamıyorum.