Ölüm yolunda ilerlerken bütün dünlerimiz, geçmiş günlerimiz, sersemlere ışık tuttu. Sön, kısacık mum, sön! Ömür bir yürür gölge; zavallı bir kukla ki sahnede salınıp çırpınarak saatini dolduruyor, sonra bir daha adı duyulmuyor
℘
1586, İtalya
"Kutludur Tanrımız; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmen."
Pazar gününün en sevdiğim saatleri bu güzel mevsim ile birleşiyor, güneş tanrısal aşk ile parıldayıp insanın içine dinginlik dolduruyordu Aziz Petrus Katedrali'nde*. Evim bellediğim kutsal yuva bu pazar gününde de yine tüm ihtişamıyla Vatikan'ın önde gelen devlet adamlarına, kardinallere, sanatçılara ve tabii halkın büyük bir kesimine ev sahipliği yapıyordu. Bu görkemi dillerden düşmeyen kutsal ayin silsilesi bizzat babam olan Papaz Gianpiero'nun önderliğinde süre geliyordu alışıldığı gibi. Halkın da ayine katılma sırası geldiğinde her zamanki gibi en şık kıyafetlerini giymiş hatırı sayılır kalabalık, edilecek duanın devamı için ayağa kalktı.
"Efendi, suçlarımızı bağışla. Kutsal Olan, adın uğruna bizi ziyaret et ve hastalıklarımızı iyileştir. Tanrım, merhamet göster
Efendi, suçlarımızı bağışla. Kutsal Olan, adın uğruna bizi ziyaret et ve hastalıklarımızı iyileştir. Tanrım, merhamet göster
Efendi, suçlarımızı bağışla. Kutsal Olan, adın uğruna bizi ziyaret et ve hastalıklarımızı iyileştir. Tanrım, merhamet göster""Çünkü krallık, kudret ve yücelik Senindir: Baba'nın, Oğul'un ve Kutsal Ruh'un; şimdi ve sürekli ve sonsuzlara kadar. Âmen "
℘
Ayin sona erdiğinde halkın ardından Papaz Gianpiero da Naos'u* terk etti. Ben ise diğer rahipler ile birlikte katedralin nartheks* kısmına ilerledim. Halkın taleplerinin kısaca alındığı yerdi burası. Çoğu zaman sadece yiyecek yoksunluğundan gelirlerdi. Böyle büyük bir katolik kilisesinde düğün bir devlet adamı veya burjuva kesimden bir aile tarafından gerçekleştirilmeyeceği takdirde asla yapılmazdı. Bu nedenle tanrı huzurunda kutsal birliktelik aldığımız en nadir taleplerdendi. Lakin bugün her zamankinden daha boş olan nartheks, yine de fazlasıyla gürültülüydü. Gözlerim biraz ilerde diğer rahiplere zor anlar yaşatan ufak tefek bir beyefendiye takıldığında bunun sebebini açıkça anlayabiliyordum.
Genç adamın hayli yoksul durduğu söylenemezdi ama burjuva sınıf ile de yakından uzaktan ilişiği yoktu. Kirpiklerine düşen turuncu, gür saçlara sahipti. Mevsim dolayısıyla da saçları açık renk almış, çilleri yüzünde belirginleşmişti. Avrupa'nın güney kesimlerinden gibi durmuyordu ilk bakışta. Bu, sanki onu dikkat çekici kılmaya yetecek bir özellikti.
"Beni anlama gayreti göstermiyorsunuz, papaz ile görüşmeliyim. Bu mühim!"
Yabancının sesini işittiğimde diğer rahipler onu kibarca geri çeviriyor, papaz ile görüşmenin o kadar kolay olmadığını dile getiriyorlardı. Yabancı ise talebinin gerçekleşmesi için yalvarıyor, durduğu yerde ter döküyordu. Sessiz kalıp bir köşede dinlemek belki de yapılması gereken en doğru şeydi. Ama içimden bir ses onun elinde tuttuğu irice parşömenlerin önemli göründüğünü söylüyordu. Ya da belki de sadece içindekini öğrenme arzusuydu bu.
"Rica ediyorum. Ben ilgilenirim" Diğer rahiplerin yanına yaklaşıp konuştum. Bu, gözleri parlayan yabancıya ışık tutmuş olacak ki hemen onların arasından çıkıp benimle büyük salonun kapısına yürümeye başladı.
"Papaz ile görüşmeliyim. Bu mühim bir mesele. Tüm dünyayı ilgilendiriyor!" Garip bakıyordu gözleri. Sanki duyguları değişiyormuş gibi bir hal vardı yüzünde. Gözlerindeki ışığın tanrı aşkı olmadığı belliydi, çok kolay hissediliyordu. Bu, bambaşka bir şeydi. Heyecan dolu, ama biraz da korkulu. Parşömen kağıtlarını saran elleri titriyordu. Yabancı haklıydı tabii, devir her geçen gün değişiyor, katedralin devlet yönetiminde söz sahibi olma oranı her geçen gün artıyordu. Haliyle bir papaz ile görüşmek kolay iş değildi. Ve burada insanların sonu ölüm yolunda pek de kalın olmayan birkaç ip de olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renaissance in Blood ✾ Jikook
Fanfic"gel ey gecedeki gündüz. çünkü sen gecenin kanatları üstünde, kuzgunun sırtındaki kardan ak görünürsün. ver bana onu, sonra öldüğü zaman al da küçük küçük yıldızlara böl onu; göğün yüzünü öyle bir süsler ki, bütün dünya geceye gönül verir de tapmaz...