XXV/son:kairos

6.8K 557 128
                                    

Jimin bacaklarını yana doğru uzatmış ve bacaklarına kafamı yaslamamı kolaylaştırmıştı. Üzerine oturduğumuz kanepeden ışıklarla donatılmış büyük havuzu görebiliyorduk. Sessiz dört duvar arasında suyun ızgaralara çarpan sesi kulaklarımıza kadar geliyordu. Suyun tatlı sesi yüzünden biraz mayışmış, Jimin'in güzel kokusuyla biraz sarhoş olmuş, kollarının arasında hissettiğim huzur yüzünden her an gözlerimi kapatıp uyuyabilecekmiş gibi hissediyordum. O ise ara sıra saçlarımı okşuyor, derin nefesler alıyor ve sıcak tenini bir an olsun tenimden ayırmıyordu.

Biz şimdi burada, her şeyin başladığı yerde, kimsenin olmadığı bir vakitte oturmuş sessizliğe yansıyan bizin güzelliğini dinliyorduk. İçimde en ufak bir dert, tasa, endişe yoktu. Onun yanındayken yeni doğan bir bebek gibi hissediyordum kendimi. Masum, ne olup bittiğinden bi'haber, hiçbir şeyden sorumlu olmayan, yalnızca bir çift sıcak kola ihtiyaç duyan bir bebek gibi... Onu bulduğum için öyle mutlu hissediyordum ki, bu mutluluk bazen göğsüme sığmayacak ve ben bunun ağırlığının altında ezilecekmişim gibiydi. Onunla ilgili her şey, ihtiyacım olan tüm hisleri bana tattıracak güçteydi. Kahverengi saçları, koca dünyayı içine sığdırmaktan çekinmeyen gözleri, yumuşacık yanakları, minik ama kemerli burnu, o dolgun dudakları, yanağımı okşamaktan çekinmeyen küçük elleri, o küçücük göğüs kafesine sığdırdığı kocaman kalbi ve ruhumun üzerine bir çift kanat gibi konan eşsiz ruhu... Nasıl olurdu da ona sahip olabilirdim? Nasıl olur da onu hak edebilirdim?

"Ne düşünüyorsun?" Uzandığı için boğuk çıkan sesine karşılık düşüncelerimden arındım ve gülümsedim.

"Seni." Dedim dürüstlükle.

"Beni mi?" Sesi şaşkın çıkıyordu. Başka bir şey dememi mi bekliyordu?

"Evet, seni. Senin sahip olduğun tüm o eşsiz şeyleri." Sessiz kalarak saçlarımı yeniden okşamaya başladı.

"Bazen sana sahip olmak hayalmiş gibi geliyor, Jimin. Sana böyle kolayca tutulmam normal mi bilmiyorum ama senin sahip olduğun her şey sanki bana fazla geliyor, seni taşıyamam gibi, sana karşılığını veremem gibi. Anlıyor musun?" Jimin kanepede doğrularak benimde onunla birlikte doğrulmamı sağladı.

"Bu da nereden çıktı şimdi?" Ona sadece omuzlarımı silkerek cevap verdim.

"Jungkook," Sol eli sol yanağıma yerleşti hiç acelesi olmadan.

"Senin sevgin, benim sahip olduğum her şeyi yerle bir eder, anlıyor musun? Senin sevgin, bana karşılığını veremeyeceğini düşündüğün her şeyi darmadağın eder. Çünkü ben bile sevginle darmadağın oluyorum, sevgilim. Asıl sen bana fazla geliyorsun." Gülümsedi ve yanağıma işaret parmağı ile vurarak elini geri çekti. Gözleri kısıldı, iki birer çizgi kadar kaldı. O küçük aralıkta kendimi göremedim ama hissettim. Sonra her şeyi gözardı ettim. Tüm düşüncelerimi, tüm hislerimi... Sadece ona sonsuza dek söylemek istediğim iki kelimeyi sundum.

"Seni seviyorum." Dudakları genişledi, üst dişleri alt dudağını kavradı.

"Bende seni seviyorum." Şu kelimelerin güzelliğine kapılıp gidecekken birdenbire aklıma gelen fikirle durakladım.

"Havuza girelim mi?" Gülümsemesi yüzünden silindi, gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"O nereden çıktı şimdi?"

"Bana güveniyor musun?"

"Elbette." Bir an bile tereddüt etmeyişi içimi gıdıkladı.

"O zaman benimle birlikte havuza gir."

"Jungk-"

"Seni tutacağım, Jimin." Sudan hala deli gibi korktuğunu biliyordum. Ama onunla şimdi, bu gece vakti havuza girmek istiyordum. Cevap vermeden tereddütle yüzüme bakmaya devam etti.

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin