10 ay sonra
Alnını avuçlarına yasladı ve ağırlığını tezgaha verdi. Ayakta zor duruyordu. Ben bu hallere düşecek adam mıydım?
En son yazdığında olduğu gibi. Ölüyordu. Ruhu bedeninden gitmişti sanki, sıkıntı şuydu ki aptal bir serum yüzünden ölemiyordu, bu, acıyı sonsuz ve katlanılamaz hale getiriyordu.
10 ay, bir hafta ve... 8 dakika olmuştu. Uzay boşluğunda sonsuz oksijenle yuvarlanıyor gibi hissediyordu. Sanki sürekli dönüyordu. Beyni sabit değildi sanki. Ve, midesi de öyle.
Zorlanarak da olsa doğruldu ve ayakta zor durmasına rağmen karşısındaki adama metal koluyla yumruk attı. Ama kendi kendine yere yapışması uzun sürmemişti.
15 saat sonra
"Seni orospu yavrusu!" Diye küfür etti. Beş litre kahve içmiş gibi ayılmıştı bir anda. Masaya yaslandı ve alnını ovuşturdu. Baş ağrısı vardı.
"Seni görmek istiyor." Dedi adam. Sesi değişikti. Onun da ağırına gidiyor olmalıydı.
"Seni görsün avradına helyum çektirip-" derin bir nefes aldı ve yumruğunu sıkarak kendini frenledi. "Hala ne yüzle telefondasın sen?!"
"Şirketin batmak üzere ve eski aşkın kötü durumda. Eğer gelmeyeceksen daha fazla oyalanmayacağım ve bire bin katarak ona bu konuşmayı anlatacağım."
Nedense Seran'ın telefonu dinlediğine dair bir his vardı içinde. "Sen bir orospu çocuğusun Travis!"
Adamın ismini bu kadar net hatırlamasına şaşırırken, Travis, "En son bıraktığın yerde," diyip, telefonu kapattı. Bucky'nin ilk yaptığı şey dibindeki küllüğü duvara fırlatmak oldu.
19 saat sonra
Bucky'nin buraya ulaşma süresi düşündüğünden daha uzun sürmüştü, bu yüzden düşündüğünden daha geç burada olmuştu.
Seran'ı göreceği için heyecanlı mıydı? Evet. Bunu ona belli edecek miydi? Hayır. En azından deneyecekti.
Arabayı yolun ortasına bıraktı ve uzamış saçlarına aldırmadan arabadan indi. Çevresindekiler umurunda değildi. Hepsi ona silah çekmiş olsa bile umursamazdı. Neredeyse koşarak müstakil evin kapısına ulaştı ve açtı. Ardından ev kapısına ulaştığında, 15 saniye ona 25 dakika gibi geldi.
Ah hayır, daha onu görmedim bile. Şimdiden bu kadar heyecanlanamam.
Kapıyı Travis açtı. Yıkılmış gözüküyordu. Bucky maalesef çok çabuk olayı anladı ve Seran'ın nerede olduğunu sormadan önce "Neden onun yanında değilsin?" Diye sordu.
Travis derin bir nefes olarak gözlerini ovuşturdu. "Beni yanında istemiyor."
Seni istemiyor, beni istiyor, kendi ağzınla söyledin Travis Esbajar.
Kibirle şişse bile bunu hemen pas geçti. Sırası kesinlikle ve kesinlikle değildi. "Nerede?"
Üst katı işaret etti. Hızla merdivenlere yöneldi ve çifter çifter çıkmaya başladı. Merdivenin ortasında neredeyse yere yapışma nedeniyle durdu. Yerler ıslaktı. Kaşlarını çattı ve ne olduğunu anlamamış biçimde çıkmaya devam etti. Üst kata ulaştığında, içinde kırmızı su ve bez bulunan kovalarla bir ton hizmetçi bir odadan çıkıyordu. Bu kokuyu biliyordu.
Kan.
Hızla onların çıktığı odaya girdi ve gördüğü şeyi hazmedemedi. Seran, bir yatakta boylu boyunca yatıyordu. Belinin altında kalan yatağın neredeyse tamamı kıpkırmızı olmuştu. Kan kaybından ölebilirdi. Koluna bağlı bir serum ve bir ünite kan vardı. Odada garip bir şekilde gül kokusu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
World Is Changing | Bucky Barnes
FanfictionDünya dönüyor, dünya değişiyor. Sen ölüyorsun. @Tüm Hakları Saklıdır.