Ceza

9.4K 286 4
                                    

*Media: Eylem olarak hayal edebilirsiniz

" Şimdi sıra cezanda. Benden para çalmanın ve üstüne kaçmanın bir bedeli olmalı di mi?"

Erdem'den;

Şokla açılan biçimli ağzının, kapanıp açılmasını keyifle izliyordum. Dilinin ucuna gelen kelimeleri çıkartmaya zorlanır gibi bir hali vardı.

Dudağını kemirdiğini görünce içime dolan arzuya veremediğim anlamla "Dudağını kemirme" diye tısladım. Bedenimin verdiği tepkinin hırsını ondan çıkardığımı biliyordum.

Korkuyla dudağını kemirmeyi bırakıp bana bakmamak için asansörün kapısına gözlerini dikmişti.

Bir anlam veremiyordum bu hallerine. Ve bu yüzden keyifli olmak kısa sürüyor beni sinirlendiriyordu. Sinirlendiğimdeyse gözüm dönüyor, davranışlarım üzerindeki bilinci kaybediyordum.

Bu yüzden tanıdıklarım beni kızdırmaktan kaçınırlar, öfkelenmeye başladığımdaysa suyuma giderlerdi.

Eylem' i ilk holdingimin çıkışında jeepime yaslanmış beni beklerken görmüştüm. Simsiyah uzun saçları rüzgarda savruluyor mini ve oldukça cesur elbisesinin eteklerini tutmaya tenezzül bile etmiyordu. Yanına yaklaştıkça ağır bir makyajla boyadığı yüzüne işveli bir gülücük kondurup direk o cüretkar teklifini yapmıştı merhaba bile demeden.

Paraya ihtiyacı olduğu için kendini satmaya kalkmıştı resmen. Benim kabul edeceğimden oldukça emin duruyordu.Ama o tarz işler bana göre değildi ve kesinlikle ilgimi çekmemişti. Kolundan tutup arabamdan uzaklaştırmaya çalıştığımda kendine güvenen ifadesi yerle bir olmuş ama kısa sürede kendini toparlayıp paraya çok ihtiyacı olduğunu ve ne istersem yapabileceğini söylemişti. Bende hali hazırda bulunan ihale için onun durumunu kullanıp kendim için avantaja çevirmiştim. Sonuçta onun istediği paradan çok daha fazlasını kazanacaktım sayesinde.

Osman beyle iş yapmak kolay değildi gününü gün eden benim gibi biri için. Bu yüzden de Eylemle iş anlaşması sağlanana kadar nişanlı rolü oynayacaktık. Parasını da Osman bey imzayı attığı gün alacaktı.

Ama o ne yapmıştı? Daha nişanlılık rolü başlamadan parayı çalıp kaçmış ve içimde kimsenin uyandırmaya cesaret edemediği o canavarı uyandırıp, sağduyumu
ortadan kaldırmıştı.  

Onu bulmak için 2 gün gerekmişti. Beni az biraz tanıdığı kadarıyla bile kaçıp ülkeyi terketmesi gerekirken, bir kaç semt ötemde olması aptalca bir hamleydi doğrusu.

Kolundan çektiğimde dengesini kaybedip göğsüme tutunduğunda, o kadar farklı bir Eylem vardı ki karşımda sanki daha saf, daha naif, daha çekici... Ona karşı hiç bir şey hissetmiyor ve kokusunu bile bilmiyorken şimdi çiçek gibi mis kokusu beni ona çekiyordu.

Ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu. Onu gördüğümden beri içimde oluşan arzuyu görmezden gelemiyordum. Aklımdan bile hiç geçirmediğim bir şeyi yapmak için dayanılmaz bir istek duyuyordum ki yapacaktım da. Her ne kadar şu an çok farklı biri gibi davransa da o bunu haketmişti. Hem de daha önce kendi teklif etmişti. Bir sıkıntı olacağını düşünmüyordum.

Asansör yukarı çıkarken kafamı kaldırıp ona baktığımda tekrar dudağını kemiriyordu.

"Sana dudağını kemirmeyi kes dedim" diye bağırdığımda korkuyla yerinde sıçradı. Dudağını kemirmeyi bırakıp sırtını asansörün kapısına yasladı. Bakışlarını benden kaçırsa da gözlerinin dolduğunu hissediyordum.

Daracık asansörde benden ne kadar uzağa gidebilirse gitmişti. Bu hali Eylem gibi biri için oldukça gülünçtü ve beni sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.

Siyah uzun saçlarını stresten parmağına dolayıp açarken dolgun dudakları aralık kısa ve hızlı nefesler alıp veriyor ve bu haliyle bende onu öpme isteği uyandırıyordu.

Hala kafasının güzel olduğu, topuklu ayakkabılarının üzerinde dengede duramamasından anlaşılıyordu. Ona her ne kadar öfkeli olsam da bu tatlı halleriyle birazdan olacaklardan zevk duyacağımı hissediyordum.

Asansörün katımıza geldiğimizi haber veren sesiyle irkilen Eylem'e sokularak ensesine doğru nefesimi verdim ve " Hadi bakalım cehennemine hoş geldin" dedim şakayla.

Eylül' den;

Asansörün geldiğimizi haber veren sesi irkilmeme sebep olurken ensemde hissettiğim nefes beni baştan aşağıya titretmişti.

Alkolün verdiği yetkiyle kendimi pilot ilan ediyordum şu an. Çünkü topuklarımı popoma popoma vurup kaçmam gerekirken, paşa paşa Erdem'in peşinden odaya doğru yürüyordum.

Cehennemine hoş geldin demişti. Bir kaç saattir zaten içindeyim diyememiştim.

Korkuyor muydum? Evet birazdan olacağını tahmin ettiğim şeylerden ödüm kopuyordu.

Ama bu delice cesaret neydi beni yürümeye iten anlam veremiyordum. Aldığım karardı belki de. Otele girmeden başıma ne gelirse gelsin Eylem için olmasa da babam için kabullenmiştim yaşayacaklarımı, kararımı vermiştim. Şimdi de onu uygulama zamanıydı işte.

Odaya girdiğimizi farkettiğimde içimi saran tarifsiz korkuyu bastırmak için mini dolaba yürüyüp, ne olduğuna bile bakmadan elime gelen içki şişesini kafama dikmiştim.

Acı tadı kusma isteği uyandırsa da yüzümü buruşturup dibini görmek için devam ediyordum ki, elimden bir anda çekilen içki şişesiyle elim hava dudaklarım yarı açık kalakalmıştım.

"Altımdayken baygın değil ayık olmanı istiyorum Eylem" dedi dudaklarını alayla kıvırarak.

Duyduklarım karşısında gözlerimi kaçırarak odayı inceliyor gibi yaptım. Eğer sinir uçlarım hala devredeyse muhtemelen kıpkırmızı olmuştum.

Bana yaklaştığında geriye sarsak adım attım. Elimde değil korkuyordum. Kaşlarını sorarcasına havaya kaldırdı. Ve bir adım daha attı bana doğru yine geri gittim. Bu sefer kaşları havaya kalkarken dudakları da kıvrıldı.

Tekrar geldiğinde sırtım duvarla buluşuncaya kadar geriledim. Artık geri gidecek yerim kalmadığı için gözlerimi kocaman açıp ona baktığımda sırıtarak bana bakıyordu o da.

"Artık kaçacak yerin kalmadı ha ufaklık" dedi ve bir hamle de yanıma geldi. Biraz önceki sırıtışından eser yoktu şimdi. Gözlerinde dolaşan öfkeli parıltılar korkumu daha çok arttırıyordu.

Elleriyle omuzlarımdan kavradığında bir şeyler söylemem gerektiğini yoksa her şey için çok geç olacağını fark ettim. Ama kelimeleri bir araya getiremiyordum.
Beynim hala uçuştaydı çünkü.

Yüzü yüzüme yaklaşırken içimde tuhaf bir heyecan baş gösterdi. Dudakları dudağıma değdiğindeyse baştan aşağıya titredi bedenim.

Gözlerindeki öfkenin aksine yumuşacıktı öpücüğü ve tutkulu. Ama cesaret edemiyordum karşılık vermeye. Sonuçta bir kaç saat içinde canımı çok yakmıştı ve daha da yakacaktı.

Birden dudaklarıma geçirdiği dişleriyle acıyla inledim.

" Karşılık ver" diye tısladı öfkeyle. Dudağımı kopartacak kadar ısırmıştı.

İnsan delicesine korktuğu ve canını acıtan birine nasıl karşılık verebilirdi ki.

Acı ve korkuyla karışık heyecanla gözlerimden yaşlar aka aka dudaklarımı araladım.

O öpüşünü derinleştirip beni yatağa yönlendirirken, alkolün etkisiyle sanırım ellerimi boynuna doladığımı farkettim. O an her şeyden koptum sanki öncesi, sonrası yoktu, düşünceler yoktu sadece hissettiklerim vardı. Heyecan, arzu, istek ve zevk... Ve kaçınılmaz sona yaklaşıyorduk.

Onu bir yandan öpüyor bir yandan ağlıyordum. En değer verdiğim şey benim suçumun dahi olmadığı bir konu yüzünden ellerimden giderken, sonunda doğru kelimeleri bulup fısıldadım:

"Lütfen canımı çok yakma"

MASUMİYETİN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin