İyi okumalar...
----------------
Bir sonbahar rüzgarı eşliğinde savrulan yaprak ne yapardı?
Bilmiyordum.
Kalabalığın ağır ağır dağılırken verdiği his buna benziyordu. Herkes rüzgar eşliğinde koyu bir sükunetle dağılırken hissettiğim şey de tam olarak buydu... İnsanların göz ardı edilemeyecek belirginlikteki neşesi, şu an için beni onlardan ayrı kılan en belirgin farklılıktı. Kont Ranald ve ailesi halkı selamladıktan ve şatoya girdikten sonra herkes yavaş yavaş dağılmaya başladığında ben olduğum yerde kalmaya devam etmiştim. Gözlerimi dahi omzuma çarpan uzun boylu bir kadın sayesinde gökyüzündeki görkemli kuştan çekebilmiştim çünkü algılarım kapanmış gibiydi...
Kendimi bir yaprak gibi hissettiğim doğruydu. Ama buraya ait olmayan bir yaprak... Onlarla aynı ağaçtan kopmamıştım. Hatta bizi savuran rüzgar bile aynı değildi. Tıpkı göz renklerimiz gibi, sonbahar rüzgarı eşliğinde uçuşan bir yaprak olarak dahi birbirimizden farklıydık.
Derin bir nefes almak istedim. Gerçekten de engel olamadığım bir rüzgarın önüne katılmış gibi hissetmemek...
Ama beni düştüğüm garip karmaşadan bir nevi çekip alan, Minnel oldu. Koluma dokunan eli hissettiğimde kulaklarımdaki uğultu da yerini anlamlı kelimelere bıraktı.
"Beni duymuyor musun?"
Bu eğlenen ama biraz da endişe barındıran ses tonu, bana daha önceden bir şey söylemiş olduğunu fark etmemi sağladı.
"Ne dedin?" diye sordum üzerimdeki şaşkın ifadeyi atmaya çalışarak.
"Mutfağa gidiyoruz. Ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?"
"Ah... Ben..." Mantıklı bir cevap vermeye çalışırken kekelemeye başladım. "Ben bugün gelemeyeceğim sanırım."
Şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. "Neden?"
"Kendimi iyi hissetmiyorum ve..." Gözlerimle baş aşçıyı aradım. "Baş aşçıdan da izin aldım. Onun haberi var."
Başını olumsuz anlamda salladı. "Gayet iyi görünüyorsun." Uzandı ve elimi tuttu. "Baş aşçı sana izin vermiştir çünkü senin artık gidici olduğunu düşünüyor olmalı. Ona öyle olmadığını göster."
Kolumu çekerek yürümeye başladığında önce karşı koyamadım ama iki üç adımın ardından ayaklarımı sertçe yere sabitleyerek durdum. "Minnel."
Soran gözlerle bana döndü. Sesimi daha inandırıcı tutmaya çabaladım. "Düşündüğün gibi değil." Şu an olmam gereken en son yer o şatoydu. Telaşa kapıldığımı belli etmemeye çalıştım. "Gelemem çünkü... Hastalığım giderek artıyor ve yemeklerin yanında bulunmam uygun olmaz."
Gözleri düşünceli bir şekilde beni süzerken biraz olsun inandırıcı olabildiğime sevindim. Üstelik söylediğim oldukça da mantıklıydı. Minnel sonunda mutlulukla içini çektiğinde kalbim yeniden tekledi.
"Öyleyse yemeklerin içinde olmadığın bir iş buluruz. Bulaşık yıkamak gibi."
Tam yeniden söze girecektim ki beni yeniden kesti. "Güven bana. Buradaki işinden olursan hizmetçilikte de şansın kalmaz. Kimse mutfaktan onay almamış birini çalıştırmak istemez. Etrafta görün yeter."
"Evet ama... Yine de bu ara gelmesem iyi olur..." Bahane üretmeye çalışırken yeniden Minnel tarafından çekiştirilerek yürümeye başladım. "Eminim baş aşçı buna fazla takılmayacaktır."
Durmadan ve yüzüme de bakmadan konuştu. "Sana öyle gelmiş olabilir tatlım. Ama ben uzun zamandır burada çalışıyorum. Sandığın gibi değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtarıcı ve Mavi
Historical Fiction🔴 HİKAYEYE YENİ BÖLÜMLER EKLENMEYECEKTİR MAALESEF. ______________________ Clarine Moncreiffe, Eilinior Kalesi'nin tek leydisidir. Ama on sekiz yaşına geldiğinde babası tarafından kırk iki yaşında İskoç bir lorda verilir; evlenmek üzere... Başka hi...