Çıkmaz yollar bizim için özellikle mi seçilmişti yaşam denen 5 harfli şey aslında içinde ne barındırırdı Hazal bunları merak ederdi hep.Babasızlık ve annesizlik canından can alırdı.İstanbul gibi bir şehirde yetimhanede büyümek nasıl can yakardı.Hazal bunların cevabını yaşıyordu dün gibi hatırlıyordu o günü ah o kasvetli gün...
°^^^°
Bir gün ailesiyle denize gitmişti ve bir tekneye binmişti.Güneş yaksa da öğleye doğru hava bozmuştu.Ve yağmur yağıyordu bunu fark eden aile rotayı değiştirip hızla ilerlese de bir kayaya çarpmışlardı.Aile çok darbe almış olsa da Hazal sadece anne diye çaresizlik içinde ağlıyordu..Deniz Arama Kurtarma ekibi (DAK) onu alıp sakinleştirmiş ve ona acıyan gözlerle bakmıştı hiç unutmamıştı nasıl unutabilirdi ki o kasvetli günü.
Babası Mardinliydi annesi istanbullu,iş için geldiği bu şehirde bu kadına aşık olmuş ve yolları birleşmişti.Burda bi şirket kurmuş ve 2 çocuğu olmuştu ama o talihsiz günde hayata gözlerini yummuşlardı ve o kız çaresiz tek başına kalmıştı daha 10 yaşındaydı ve o yağmurlu gecede ailesine veda edip bir yetimhaneye bırakılmıştı haklarını yemek istemezdi çok iyi bakmışlardı ama bir anne ve babanın yerini en fazla ne kadar tutabilirlerdi ki.Orda bir kişi dışında başka arkadaşı yoktu o da Defne'ydi çok severdi o güzelim kızı sarışındı ve gözleri gökyüzünden alınmış mavi bir renge sahipti.Bizim güzel Hazal'ımız ise kumral saçlı mavi gözlüydü.Çok güzeldi
17 yıl sonra
Şu anda 27 yaşında tıp bölümünde stajerlik görüyordu.Mardin'den bir mektup gelmişti.Mektupta babasının Azad Erbani'ye o doğmadan aylar önce verdiği sözdü. Bu söz Erbani ailesinin orta yaşlı oğlu ile evlenmek zorunda olduğuydu ve sonunda Erbani Aşireti'nin gelinine yazıyordu
Babası neden böyle bi söz vermişti ki
Hazal'ın ağzından;
Allahım bunlar insan mı ne kadar düşüncesizler ben orayı sevmiyorsam bi nedeni vardır o insanlardan nefret ediyorum onların yanına gidip onlara o söz şeysini göstermezsem benimde adım Hazal değil.Onlara Barava kızını göstermenin vakti geldi.Peki oraya gidince silahla zorla evlendirirlerse o zaman bişey belli etmem bende fakat korkuyordum. Koca bir şehire tek başıma meydan okuyacaktım. Ama korkmamalıydım. Nasıl bir intikam alabilirdim ki insanlara zarar veremezdim fakat nasıl bir yol izleyeceğimi de bilmiyordum. En iyisi gitmemekti. Evet evet oraya gitmeyecektim.
[5 gün sonra]
5 gün geçmişti fakat Erbani aşiretinden ses seda yoktu bu iyi birşeydi ancak fırtına öncesi sessizlik gibiydi. Bu nedenle bir şey olmasından korkuyordum.
Ama saat geç olmuştu ve bir an.önce uyumalıydım.Sabah kalktığımda kolumda bir el hissetim ve korkuyla uyandım kim olduğuna baktığımda ise 3 tane adamın bana baktığını gördüm. Ve çığlık attım. Adamlar beni ağzımdan tutarak sessiz olmam gerektiğini söylediler. "Mektubu aldın mı "dedi biri. Korkuyla "h-hayır"dedim. "peki o zaman gidiyoruz dedi". Ve silah tutarak valizini hazırla yenge"dedi. Orangutan yavrusu ben sana gösterirdim elindeki o silah olmasa ama neyse. Silahtan çok korkardım çünkü benim sevdiğimi gözümün önünde bu aletle vurmuşlardı. Valizimi hazırladım ve şu pis adamlardan izin alıp banyoda üstümü değiştireceğimi söyledim. Tamam dediler. Ve banyoda kıyafetimi giyindim. Ama dışarı çıkmadım. Küçük pencereden çıkmaya çalıştım ama olmadı. Gizlice getirdiğim telefondan polisi arayacaktım. Fakat telefonu sessize almadığım için sesini duydukları anda kapıyı kırıp içeri daldılar goriller. Ve biri telefonumu diğeri valizimi alınca çıktık. Evimide kilitledim. Offlayarak gorilleri takip ettim bir kaç defa kaçmaya çalışsamda beni yakaladılar ve şu meşhur yola çıktık
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul'un Güzeli
RomanceKapak Tasarımı @4everavengers'e aittir. Teşekkürlerimi iletirim Acı,ne kolay kelimeydi değil mi 3 harfli tek heceli bir kelime peki bunu kalbe anlatmak neden bu kadar zordu,neden acı kelimesi çokluk ekini aldığında böyle can yakardı.Ahh acılar biz...