Şirkete geldim. Ohaa cidden şirkete geldim. Şimdiye kadar evde oturup elimde kahve veya aburcubur, televizyonun başında onları izlerdim. Ama şimdi onları pratik yaparken sadece küçük ve ince camın arkasından ya da içerde canlı canlı izleyecek bir fırsat geçti elime. Ve Bu fırsatın elime geçebilmesi için çaba göstermedim. Oysaki buraya gelebilmek için ses tellerini zoraki çalıştıran, bileklerini büken ve her seferinde başarısız olup kırılan kalpler var. Ama onlar hala çabalıyorlar. Ben burda sadece kendi işimi yaparken benim ayağıma gelen bir fırsat sadece. Şu an kendimi torpilli hissettim.
Jonghyun oppayla şirkete girdik ve benim onu takip etmemi söyledi. Bende arkasından yavaş yavaş gidiyordum. Giderken tabi etrafı süzüyordum. Ohaa exo üyelererinin el izleri değil mi?. Aşağı doğru yöneldik ama aşağı inmedik asansöre gidiyorduk galiba. Ben etrafima bakarken köşede küçük kapısı açık bir oda gördüm. Kapıdan baktım ve dehasal bir şey gördüm. Bu tablolar, bu resimleri kim çizdi?.
Içeri girdim ama şaşırdım. Çünkü dışarıdan küçük bir odaya benzeyen ama aslında içi şirketten bile büyük bir derecede büyük olan bir odaya girdim. Kapı yavaş yavaş kapanıyordu. Sürgülüydü, ama galiba sürgüleri gevşemişti. Içeri girdim ve geziyordum ama o kadar güzel tablolar var ki,İnsan orda donup kalıyor . Bir süre sonra bir ses geldi. O neydi ya. Acaba cin mi?
Ağğğ olabilir uzak doğuda çok varmış.
Ne?
Kesin ben korede bir türküm diye bana geldi.
Allahım bismillahirrahmanirrahim.Ne oluyor ya ohaa ha siktir cin şarkı söylemeye başladı. Kesin beni öldürmenin belirtileri. Bir süre öyle bekledim. Ama cin falan gelmiyor. Bende sesin geldiği yöne doğru gittim. Kafamı uzun duvarın köşesinden uzattım.orda piyona önünde oturan bir adam şarkı söylüyordu. Bir gariplik vardı ses bana çok tanıdık. Acaba sm gruplarından bir üye olabilir mi?
Bir anda piyona çalmayı durdurdu ve aniden bana döndü. Bende hemen kafamı çektim. Inşallah görmemiştir.bekledim ama gelmedi bir daha bakmaya yeltenirken aniden onun bana doğru gelmesi ve beni duvara sıkıştırması bir oldu."Melis : Baekhyun-a"
"Baekhyun : sen kimsin?"
"Melis : sen baekhyun-sun"
"Baekhyun : ah evet Baekhyunum da sen kimsin dedim. Neden beni izliyordun."
Ben şimdi nasıl açıklayacağım. Off melis.şimdi yabancıyım diye inanmaz da. Haaa Jonghyun oppayı unuttum. Çok kızmıştır. .dur dur buldum. Nasıl kurtulacağımı.
"Melis : şey... aslında ben... hah yolumu kaybettim"
Televizyondaki gibi dişlerini ortaya çıkararak gülmeye başladı. Ve hehehe yapar ya öyle gülmeye başladı. Sakin ol kalbim. Senin ordan çıkmaman için elimden geleni yapmalıyım."Baekhyun : Hhehehe bütün kızlar yolu kaybettim der ve hepside benim yanımda bulur yolunu."
"Melis : şey... şimdi... hmmmm. Ben gideyim artık hem oppada merak etmiştir."
"Baekhyun : ne dedin sen az önce"
"Melis : merak eder dedim."
"Baekhyun : ondan önce? "
"Melis : opp... hooul"
"Baekhyun : oppa mı? Hahaha şimdi senin oppan birde shinee dan Jonghyun'dur""
"Melis : öyle zaten "
"Baekhyun : neee!!!!"
Hafif sırıttım ve o şoktayken ben hemen kaçtım. Kapının ordaya geldiğimde arkamı döndüm. Şaşkınlıktan saçını karıştırıyordu. Ve kendi kendine konuşuyordu.aaaa unuttum oppa. Hemen dışarı çıktım. Ama şirket çok büyüktü ama ben nereye gideceğim?. Off . Ben düşünürken arkadan bana Jonghyun bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DO NOT LEAVE ME (Jonghyun)
FanfictionJonghyun'a yardım eden bir yol arkadaşı, her zaman yanında olan. o bazı şeylerden usanarak hayatına son vermek istiyor. Ama onun yaşam kaynağı son anda yetişiyor. (Jonghyun keşke gerçektede sana yetişebilselerdi)