''Yine bir gün doğmuş üstüme''*
Yasin
Biraz uyuyakalmışım. Saat Kaç acaba? Beş'i yirmi geçiyor. On beş dakika uyumuşum. Buna da şükür.
Otobüs yolculuğunda uykuyla aram olmadı hiç bir zaman. Dört buçuk saattir yoldayız. Sabah’a dinç olmalıyım. Ayağımda uyuştu. Uzun boylu olmanın dezavantajı, uzun yolculuklar ağrı ile sonlanmasıdır.
Aşti otogarı 14 km yazan tabela gözüme çarptı. Etrafa bakıyorum. Bu topraklar gözünün alabildiğince bozkır kaplı. Nasıl yaşar insan böyle çelimsiz vadilerde? Ankara'yı da hiç sevmiyorum.
Denizsiz bir şehirde yaşabilir miyim? Asla! Deniz benim en büyük sırdaşım. Bir sırrını atarsın ortasına denizin, yayılır dalga dalga ... Sonra hüznüne boyanır suları. Okşar yüreğini dalgalarla. Rüzgarda eşlik etti mi dilinden dökülen mısralara değme keyfine...
Sadece sen değilsin denize aşık olan. Ağaçlar. Evet, ağaçlarda denize aşıktır. Bundan dolayı kırsal kesimlerden göç edip İstanbul tepelerine yerleşmiştir. Deniz’i daha iyi görebilmek için...
O olmasa bu şehre adımımı atmazdım. Bu Şehrin yaşanabilirlik sebebiydi yürek sancım.
Otobüs otogar'a yaklaştı. İçimde kelebekler uçuşmaya başladı. Nedir bu kalp çarpıntısı?
Şoför ve muavine veda ettikten sonra abdest almak için abdesthane'ye doğru yol aldım. İçerde hafif bir kalabalık vardı. Çeşme başlarında kuyruk oluşmuş. Kuyruğa girdim. Bir kaç dakika bekleyişin ardından abdestimi aldım. Mescit’e adım atar atmaz sabah ayazını bastıran bir manevi sıcaklık, yüreğimi sardı. içerideki insanlar sanki köşe kapmaca oynuyor. Bütün köşe ve duvar kenarları ayakları uzatmış, uyuklamaya çalışan kişilerle dolu. Namazımı eda ettikten sonra ben de oyuna dahil olarak bir duvar kenarına uzandım. Uyku uğrarsa şehrime ne ala... Uyku ile aramdaki, gel-gitler arasında debelenirken bir görevlinin sesi mescit’e yankılıyor.
- Burada uyumak yasak. Herkes kalksın.
Kimisi bu uyarı ciddiye alıp ayağa kalkıyor. Kimisi ufak bir sallanmanın ardından uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu. Mescitten çıktın sonra güneşin doğuşunu izlemek için otogarın dışına yürüdüm. Sıcak ve soğuğun çatışmasını tenimde hissediyordum. Beti benzi atmış gökyüzünün rengi normale dönüyordu; Maviye.
Güneş okşuyor muydu acaba yarimin yüzünü? Sabah ilk kim uyandıracak onu acaba? Mahur gözlerine kim maruz alacak? İçimde kıskançlık emareleri baş gösterdi.
Otogarın içinde dolaşıyorum. Banklarda yatan insanların kimisi elini yastık yapmış,kimisi yanında getirdiği eşyayı .Kim bilir şimdi rüyalarının kaçıncı evresindedir.Güvenlik görevlisi geliyor.Elindeki copu bankın arka kısmına vurarak uyandırıyor otogarı ...
Telefonumun titremesi ile irkiliyorum. Hümeyra’dan mesaj gelmiş. '' Her zaman ki yerde buluşalım.'' diyordu.''Sabırsızlıkla bekliyorum.'' yazıp ardına bir tebessüm kondurup mesajımı gönderiyorum. Yüzümde farkına varmadığım bir tebessüm oluşuyor.
''Yine bir rüya anlıyor ki rüyaymış