Umut Kürekleri

4.5K 359 109
                                    

Kursa giderken ödev için yazdığım bir kısa hikaye Umut Kürekleri. Sizlerle de paylaşmak istedim. Eğer severseniz ara sıra böyle kısa hikayeler paylaşabilirim. Keyifli okumalar... 



Umut Kürekleri

Karanlık odayı uyuyan çocukların nefes sesleri doldurmuştu. Zifiri karanlıkta birbirine sokulmuş küçük bedenler sonunda ağlamaktan yorgun düşmüş, sızlayan göz kapaklarını daha fazla açık tutamamışlardı. İçlerinde en büyük olan diğerlerinin arasından yavaşça sıyrıldı. Gözleri artık karanlığa alışmış olsa da uyuyan çocukları birbirinden ayırt etmek zordu. Sadece biri diğerlerinden uzakta, duvarın dibine sinmiş tedirgin bir uykuya dalmıştı. Gitmeden önce cesaretini bulmak için ona baktı uzun uzun. Kardeşiyle aynı yaşlarda olmalıydı. Buraya geldiğinden beri hiç kimseyle konuşmamış, adını bile söylememişti. Aksayan ayağı yüzünden Topal diyorlardı ona. Dev onu içeriye atıp kapıyı üstlerine kilitlediğinde Topal titreyerek başını kaldırmış, yardım istercesine odadaki en büyük çocuğa bakmıştı. Her gün onlara yemek getiren korkutucu adamın adıydı Dev. Gerçek ismini bilmiyordu ama öyle büyük ve pis kokan bir adamın adı başka ne olabilirdi ki? Eve gelen adamlar her gün yeni çocuklar getiriyor, bazen de birkaç tanesini götürüyorlardı. Giden çocuklara ne olduğunu hiçbiri bilmiyordu. Kapı her açıldığında hem buradan kurtulmanın umuduyla gitmek istiyorlar, hem de başlarına gelecekleri bilmemenin korkusuyla Dev'in aldığı kişi olmamak için dua ediyorlardı.

Ter, rutubet ve idrar kokan bu boş odada mahsur kalmış çocuklar kendilerine kurtarıcı olarak büyük çocuğu seçmişlerdi. Ne de olsa içlerinde en uzun boylu oydu. O bile buradan çıkamayacaksa, diğerleri nasıl çıkardı ki?

Birkaç gece önce çocuklardan biri uykusundan çığlıklarla uyandığında onu susturmaya çalışmıştı Büyük Çocuk. Geceyi yaran çığlıklar bir türlü dinmeyince Dev içeriye girmiş, ağlayan çocukları tekmelemiş ve susmazlarsa buradan hiç çıkamayacaklarını söylemişti. O gittikten sonra çığlıklardan geriye acı iç çekişler ve sessizce akıtılan gözyaşları kalmıştı.

Tekme yiyen çocuklardan biri de oydu. O ağlamamıştı ama Topal'ı korumaya çalışırken ortaya savrulan tekmelerden de nasibini almıştı. Herkes yüzünü dizlerine gömmüş kıpırdamadan dururken Dev'in şiddetinden kaçıp saklanan Topal, dizlerinin üstünde emekleyerek onun yanına gelmişti. Elini büyük çocuğun tekmenin acısını dindirmek için ovuşturduğu yere, kalbinin üstüne koyup sessizce fısıldamıştı. Konuşması odadaki herkesi şaşırtsa da kimse bir şey söylememişti.

"Acıyor mu?"

İncecik sesiyle sorduğu masum soru karşısında söyleyecek bir şey bulamamıştı büyük çocuk. Sanki onun fısıltısı kendisini sessizliğe gömmüştü. "Belki de yaralanmıştır," demişti diğer çocuklardan biri sessizce. Büyük çocuğun cevap vermeyişini canının yandığına yormuştu besbelli. Topal'ın minik eli koruyucusunun kalbinin üstünde durdu. Tekrar konuştuğunda sesinde kaybetme korkusunu duydular. "Kalbinde bir yarayla ne kadar yaşar ki insan?"

Topal'ın sorusu sessizlikte asılı kalmıştı. Büyük çocuk hiçbir şey söyleyememişti. Ona iyi olduğunu, yaralanmadığını söylemek istiyordu ama kalbinde bir yara olmadığı doğru muydu? Buradaki tüm çocukların kalbinde kapanması çok zor yaralar açılmamış mıydı?

Kalplerindeki yaralarla daha ne kadar yaşayabilirlerdi?

Onu harekete geçiren bu soru olmuştu. Odalarında pencere yoktu, dışarıyı göremiyordu ama buraya yarı baygın bir halde getirilirken teknede olduğunu sanıyordu. Eğer öyleyse yakınlarda bir yerde bir nehir olmalıydı. Belki orada bir tekne bile olurdu. Belki o tekne bütün çocukların kurtuluşu olurdu...

Bu gece, Dev onlara bağırmaya geldiğinde kapıyı kilitlemeyi unutmuştu. Diğerleri kendi korkularının gürültüsünden buna dikkat etmemişti ama Büyük Çocuk biliyordu. Başka şansı olmayacağını bildiği gibi.

Bakışlarını Topal'dan ayırdı ve parmak uçlarında yürüyerek kapı kolunu yavaşça çevirdi. Kilitli olmadığını bilmesine rağmen kapının açılmasına şaşırmıştı. Odadan dışarı titrek bir adım attı. Kalp atışlarının şiddeti göğsünü dövüyor, korku nefesini kesiyordu. Birkaç adım ötedeki açık kapıdan başını uzattı ürkekçe. Odanın boş olduğunu görünce içeriye girip pencerenin önüne gitti. Her an Dev'in onu ensesinden yakalamasını bekliyor, pencereyi açarken birinin onu duyup yukarıya çıkmasından ödü kopuyordu.

Nihayet pencere açıldığında gözlerinden yaşlar döküldü. Yavaşça pencereye tırmanıp bacaklarını aşağı saldı. Çok yüksek değildi ama atlarsa çıkacak sesi birisi duyabilirdi. Başını çevirip duvarda tutunabileceği bir şeyler aradı. Babası ona hep tırmanamayacağı hiçbir yer olmadığını söylerdi çünkü en yüksek ağaçlara bile kolayca tırmanabiliyordu. O güne dek hiç düşmemişti.

"Bugün de düşmeyeceğim," dedi içten içe. Pencerenin kenarına tutunup bir kol mesafesi uzaklığındaki boruya uzandı. Şimdi buradan düşüp yakalanabilirdi. Ya da başarır ve diğerlerini kurtarmak için bir şans elde ederdi. Derin bir nefes alıp kendini aşağı bıraktı. Elleri son anda borunun kenarını kavradığında sımsıkı tutundu. Bir dakika boyunca hareket etmeye korktu ama arkasında uzanan ağaçlı yolun sessizliği sürüyordu.

Dikkatlice aşağı indi. Ayakları yere değdiğinde rahatlamanın etkisiyle gözlerini kapadı. Dışarıdaydı. Koşarak kaçmak, nehri bulmak istiyordu. Tüm umutlarını orada bir tekne olmasına bağlamıştı. Bir an önce oraya gitmek istese de koşmayı göze alamadı. Bir ormanda olduğunu fark etmişti. Dikkatsiz olursa bir dal parçasına basabilir ya da kurumuş yaprakların çıkardığı sesleri biri duyabilirdi. Kendini sakin olmaya zorlayarak ve bastığı yerlere dikkat ederek yürüdü. Bir hayalet kadar sessiz olmaya çalışıyordu. Sanki ufacık bir ses çıksa gecenin karanlığında saklanan bütün canavarlar onu yutmak için üstüne abanacaktı.

Ürkütücü baykuş seslerinin arasında titreyerek ilerledi. Çok fazla yürümesine gerek kalmadan nehri buldu. Burada hayal ettiği gibi büyük bir tekne yoktu ama ağacın dibinde boyaları aşınmış bir kayık duruyordu. Ağaçlık yoldan çıktığından beri görüşü daha belirgindi. Ay ışığını kesen ağaç dalları olmadığında etraf daha az korkutucu görünüyordu. Kayığa baktı ve kendine düşünmek için izin vermeden yürüdü. Yıllardır orada duruyormuş gibi görünen kayığı, nehrin kenarındaki ağaca bağlayan bir halat vardı. Halatın düğümünü açmakta zorlansa da paniğini bastırdı. Cesur bir korsan olduğunu hayal etti. Bu gemiyi alacak ve hayaletlerin adasından kaçacaktı. Sonra bir orduyla geri dönüp esir düşen mürettebatını kurtarabilirdi. Derken kayık onu buradan götürmek için hazır hale geldi. Daha önce babasıyla balık tutmaya gittiklerinde kürek çekmişti. Hiç birkaç dakikadan fazla yapması gerekmemişti ama yine de çok zorlanmıştı.

Başka çaresinin olmadığını bildiğinden bunun onu durdurmasına izin vermedi. Kürekleri kayığın demir oluklarına yerleştirip içeri atladı. Yavaşça küreklere asıldığında kayık hafifçe sallandı ve hareket etti. Neredeyse sevinçle haykıracaktı. Dudaklarına kadar gelen çığlığı son anda yuttu. Buraya kadar gelmişken yakalanırsa diğer çocukların yüzüne bakamazdı. Onları kurtarmak zorundaydı. Hepsi iyileşmek zorundaydı...

Kalplerindeki yaralarla daha ne kadar yaşayabilirlerdi?

Soru ağzında acı bir tat bıraksa da içinden tekrarlamaya devam etti. Sorunun çaresizliğinden güç aldı. Korkularını dindirmenin umuduyla çekti kürekleri. Nereye gittiğini bilmiyordu ama nehrin diğer ucunda bir şeyler olmalıydı, değil mi? Olmak zorundaydı. Eğer olmazsa ne yapacağını bilmiyordu... Babası ona kürek çekmeyi öğretmişti ama canavarlardan nasıl kurtulacağını öğretmemişti ki. Canavarların arasında nasıl hayatta kalacağını kimse ona anlatmamıştı. Hiç kimse başına bunların geleceğini, hazırlıklı olmasını söylememişti...

Kürekleri çekmeye devam etti. Soğuk esintiye rağmen bir süre sonra terlemeye başladı. Elleri şişti, soyuldu. Kollarını her kaldırışında duyduğu acıyla gözyaşları döküldü ama durmadı. Durmaya cesaret edemedi. Çocukların kurtulmak için tek şansı oydu. Ne de olsa içlerinde en uzun olan oydu değil mi? Başarmak zorundaydı.

Yıllar gibi gelen bir sürenin, sonu gelmeyen kürek çekişlerin ardından uzakta belli belirsiz oynaşan ışıklar takıldı gözüne. Pes etmek üzereyken ortaya çıkan ışıklar onu hıçkırıklara boğdu.

Perişan halde küreklere asıldı son kez. Umuda doğru çekti kürekleri. Kurtuluşa doğru...

Umut KürekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin