first new friend {first apologize..}

98 5 0
                                    

"Evet? Siz Afra'nın annesi misiniz? Anladım. Şuan Afra iyi gelmenize gerek yok. Önemli bir durum olursa size haber vereceğiz. Evet, güvende. Tamamdır. İyi günler."
Başım aynı bir rock grubunun konserinde, en önde durup bas sistemiyle çıldırıyormuşum gibi ağrıyordu. Kulaklarımdan içeri giren sancı beynimi donduruyordu adeta.
"Afra! Uyanmışsın. Annenle konuştum. Çok önemli bir toplantısı olduğu için gelemeyeceğini söyledi. Nasılsın? Ağrın var mı? Neler oldu da bayıldığını sorabilir miyim?"
Anladığım kadarıyla okulun revirindeydim. Gözlerime vuran güneş ışığı gözlerimi açmama engel oluyordu. Hemşirenin sorduklarına cevap verecek hiç halim yoktu. Yattığım yerden yavaşça doğruldum ve hemşirenin gözlerine baktım.
"İyi misin?" diyerek kolumdan tuttu ve yatakta oturur hale gelmemi sağladı. Cevap verecek gücü bulduğumu sanıp konuşmaya başladım.
"İyiyim, olay hakkında hiç bir fikrim yok. Sınıftan tuvalete gitmek için çıkmıştı- Ah başım!"
Anlatılması dile getirilemez bir ağrı saplanmıştı başıma. Resmen başım dönüyor, bedenim uyuşuyordu.
"Sen biraz burda dinlen. Ders zili çalarsa kalkma yerinden. Biraz gözetim altında tutmak istiyorum seni"
Hemşire, masasına dönüp elindeki kağıdı incelemeye başladı. Neyle alakalı olduğunu bilmesem de baya endişe verici bir kağıt gibi gözüküyordu.
"Afra? Anneni aramamı ister misin? Bence hastaneye gidip bir kafa röntgeni çektirmeni gerek. Belli ki çok ciddi kafanı vurmuşsun yere."
"Hayır, telaşlandırmanıza gerek yok. Kimliğim yanımda. Annem çıkışta almaya gelirse onunla beraber doktora gidebilirim."
Tabiki gitmeyecektim. Sadece beni dışarı salması için bir oyundu.
"Öyleyse 1 ders saati boyunca burada dinlenebilirsin. Şimdi benim okulda ufak bir işim var. Halledip yanına geleceğim. Eğer bir ihtiyacın olursa nöbetçi öğrenciye söyleyip beni çağırttırabilirsin. Ve nolur nolmaz, uyumamaya çalış. Beyin kanaması şüphesi olan durumlarda uyumamak en iyisi"
Hemşire odadan çıktıktan sonra cebimden telefonumu çıkartıp oyalanmaya başladım. Ulan madem beyin kanaması riskim var neden hala beni okulda tutuyorsunuz! Türkiye'de ambulans yok mu?
Başımda ki ağrının gittikçe çoğaldığını hissetmeye başlamıştım. Galiba kafamı başka yerlere yöneltmeliydim. Instagram'a girip mizah sayfalarında gezmeye başladım.
Hafif bir şekilde esnemeye başlamıştım. Ama hemşirenin söylediklerine göz yumup kendimi bir şekilde zinde tutmaya çalıştım.

Evet! Nihayet tenefüs zili çalmıştı. Yorgun argın bir şekilde hasta yatağından kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapı aniden dibimde açıldı ve nerdeyse kapı yüzüme vuruyordu.
"Dikkat etsene!" diye söylenirken kapıyı Oğuz'un açtığını farketmiştim.
"Afra! Ben öyle söylemek istememiştim. Beni biliyorsun. Kızların gazına geldim. Bayıldığını gördüğüm gibi revire seni Batuhan'la ben götürdüm zaten."
Oğuz'un bana açıklama yapması, hatta benimle konuşması ve pişman olduğunu söylemesi beni ne kadar heyecanlandırıp havalara uçurtsa da, kızlarla beraber söyledikleri kalbime kalıcı bir dövme olmuştu. Asla ama asla unutmayacaktım. Yüzüne karşı 'Ölürsem kabrime gelme, istemeem'  demek istesem de sormak istediğim tek şey Batuhan'ın kim olduğuydu.
"Batuhan kim?"
"Önemli birisi değil seninle konuşurken araya dalıp gelen çocuk."
Bu beni gram heyecanlandırmış olabilir. Ama çok heyecan ve merak şuan beni tekrar bayıltabilirdi.
Nasıl yaptım bilmiyorum, hangi güçle yaptığımı bilmesem de Oğuz'un yanından geçip koridora çıktım.
'ULAN RESMEN 4 SENE SEVDİĞİM ÇOCUĞU GÖRMEZDEN GELDİM!'
Arkamdan koşmasını falan beklemiyordum ancak kolumdan tutup beni çevirmesini hiçte beklemiyordum. Arkamı döndüğümde bu kişi Oğuz değildi. Hızla kolumu kurtararak tam bağırmaya hazırlanırken;
"O it seni rahatsız mı etti?"
Karşımda duran, 2 saniye önce eli kolumda olan çocuk, Oğuz'dan kat kat daha yakışıklı, kat kat daha sert ve özgüvenli duruyordu. Bir kaç saniye olanları sindirmeye çalışırken Oğuz'a it dediği aklıma gelmişti.
"Hayır o 'it' beni rahatsız etmedi. Sen kimsin?"
Söylediklerimi umursamamış gibi yapıp hızla yanımdan çekip gitmişti. Ne arkasından onu sorgulayacak halim, ya da peşinden gidecek gücüm kalmamıştı.
En iyisi sınıfa çıkıp 'Oğuz dışında herkese' hiç birşey olmamış gibi davranmaktı.
-
Sınıfa çıkar çıkmaz herkesin gözü üzerimde olduğunu farkettim. Ne kadar da fazla rahatsız etse de kafamı yukarı kaldıracak halim yoktu. Oğuz'un yanında ki kızlardan sadece bir tanesi, sınıfın en arka sırasına oturmuş pencereden dışarı bakarak ağlıyordu. Oğuz'un götünde koştuğu için normaldir diye karşıladım ve ilgimi ordan çekmeye çalıştım.
-
Zil çalmıştı ve eve gitme zamanı gelmişti. Kesinlikle eve girer girmez kendimi yatağa atacaktım. Okul bahçesinden çıkmama ramak kala Oğuz'un o nur sesinin beni çağırdığını farkettim. Allahım bu çocuk hep böyle bana seslenirse ama ben alışırım!
"Afra!"
Kafamı 'ne oldu?' anlamında salladım. Biraz telaşlı, biraz da kanter içinde kalmış hali vardı. Güzel yüzüne güneş ışığı çarptığından, ela gözleri yemyeşil oluvermişti.
"Bugün için son kez özür dilemek istedim. Ve hatamı telafi etmek için ne gerekirse yaparım."
"Gereksiz. Unut gitsin, olan oldu artık."
Tam arkamı dönüp gidecekken, aynı yeşilçam filmlerinde ki o 'aşk itiraflı heyecanlı sahneler aklıma geldi. Ama tabiki de aşkımı itiraf edecek kadar salak değildim.
Tekrar Oğuz'a döndüm.
Birşey diyeceğimi düşündünüz değil mi? Ancak o deli cesareti henüz kendimde bulamadığım için sadece yüzüne baktım, ve hızlıca arkamı dönüp okuldan çıktım.
Annemin beni alması için okulun sağında ki kafenin önünde bekliyordum. Yaklaşık 10 dakika bekleme sürecinden sonra nihayet annem gelmişti.
Arabaya biner binmez 'Neler oldu? İyi misin? Hastaneye gidelim mi? Nereni çarptın?' gibi sorulara maruz kaldım. Hepsine kısa kısa cevaplar vermemin sonucunda eve ulaşmıştık.
-
"Afra, artık düzenli bir şekilde yemek yemeni istiyorum. Sabah, öğlen, akşam saati saatine denk gelecek bir şekilde haftaya diyetisyeninden program isteyeceğim."
Annemin bu çılgın fikrini ilk başta garipsemiş olsam da, daha önce de denemeye çalıştığım şeylerdi.
"Tamam anne."
Annem odamdan çıktıktan sonra yastığımın altından günlüğümü ve kalemimi çıkarıp aklıma ne geldiyse, bugün neler olduysa, neler hissediyorsam yazmaya başladım. Yazmak beni en rahatlatan stres atma yöntemiydi sanırım.
-
Sabah güzel bir güneş ışığının gözüme çarpmasıyla uyandım. Kendi kendime içimden 'Hasiktir!' çektim. Saat 11.26ydı ve benim şuan okulda olup 4.derse girmem gerekiyordu. Hızlıca yatağımdan kalkıp koridorda anneme seslenmeye başladım.
"Anne! Beni neden uyandırmadın! Saat 11.30 olmuş ben hala uyuyorum. Çok geç kaldım! Nasıl yetişeceğim okula?"
"Afra bakıyorum bugün okula gitmek için çok heyecanlısın. Müdür yardımcısını aradım ve bugün izinli olduğunu söyledim. Dün yaşadığın kazadan sonra bugün evde dinlenmeni istiyorum."
Vay canına! Annem beni dün akşamdan beri biraz fazla umursuyordu! Resmen 12 yıllık okul hayatımda bu başıma ilk defa gelen birşeydi. Aslında 2 haftada bir gerçekleştirmiş olduğumuz 'kutsal çarşamba' ları hariç. O günlerim full hastanelerde geçtiği için mecbur okula gidemiyordum.
"Pekala... O zaman ben odamdayım..Öyleyse.."
Hala şaşkınlığım üzerimdeydi. Annem beni ilk defa bu kadar umursamıştı. Hem mutlu olmuştum, hem de kendimi ilk defa bu kadar fazla güvende hissetmiştim.
-
Kahvaltı yaptıktan sonra odama çekilmiştim. Biraz müzik dinlemiş, biraz ağlamış, biraz kitap okuyup, biraz uyumuştum. Günü öyle böyle geçirdikten sonra akşam olmuştu.
Yarın kendim için yeni bir sayfa açmaya karar vermiştim. Yeni arkadaşlıklar edinecek, yeni hayaller kuracaktım. Kimsenin benimle dalga geçip küçük düşürmesine izin vermeyecektim.
Dış görünüşümde de ufak bir değişiklik yapmak istiyordum. Artık insanlar beni dış görünüşümle dalga değil, iltifat etsin istiyordum. Tabi ki bunun ne kadar imkansız olduğunu sizde, bende iyi biliriz.
Gardolabımın karşısına geçip yarın için kıyafet ayarlamam gerekiyordu. Siyah pantolon, toz pembe kazağım, siyah uzun hırkam ve siyah topuklu botlarımı giymeye karar vermiştim.
Yatmadan önce son işlerimi de halledip, saçımı yarın sabah uğraşmamak için uçlarını güzelce maşalamıştım. Umarım insanlar ne kadar değiştiğimin farkına varırlardı.
-
07.50 Alarm
Kalk ve okula hazırlan dana!
Alarmımı kapatıp yataktan kalktım. Sürüne sürüne banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dün ki hazırladığım kıyafetlerimi giydim. Güzel bir şekilde eyeliner, rimel ve dudak tonlarında ruj sürdükten sonrasında aynaya baktım.
Dün en son kendimi ağlarken aynaya bakmıştım. Ne kadar çirkin olduğumun kanaatını getirdikten sonra daha şiddetli ağlamaya başlamıştım.
Birdaha öyle olmayacaktı. Sonuçta insanların güzellik anlayışı farklıydı, belki benide seven biri olacaktı.
Çantamı omzuma alıp mutfağa girdikten sonra annemin tava da yumurta pişirdiğini gördüm. Annem 'Günaydın' demek için başını bana doğru çevirdiğinde gözleriyle beni baştan aşağı süzdü.
"Afra? İyi misin kızım? Bugün bir farklısın sanki. Yakışmış."
Gülümseyerek teşekkir ettikten sonra kahvaltı masasına oturdum.
"Anne, bugün okul çıkışında kütüphaneye gideceğim. Beni almana gerek yok."
Aslında kütüphaneye gitmeyecektim. Büyük ihtimal bir kafeye oturur, kendi başıma zaman geçirirdim.
"Olabilir, arkadaşınla mı gideceksin?"
'Arkadaş mı? Anne benim ortaokuldan beri arkadaşım yok!' demek istesemde, geçiştirmek için 'evet' dedim.
Belki arkadaş da edinebilirdim. Bugün benim için baya koşuşturmalı geçecekti anlaşılan.
-
Okula geldiğimde bahçede ki insanlar beni baştan aşağı süzmeye başladılar. Çok aldırış etmemeye çalışıp hızlıca okula girdim.
Sınıfıma çıkmak için merdivenlerden çıkarken, okulun 'en havalı' kızı Buse ile çarpıştım.  Ne kadar beni azarlayacağını ve küçük düşüreceğini zannetsem de, aslında hiç öyle olmamıştı.
"Merhaba Afra, ben Buse. Tanışmak çok kısmet olmamıştı. Belki arkadaş olabiliriz. Hangi sınıftasın?"
'O-H-A!'
Okulun en havalı kızı Buse, benimle tanışmak istiyordu. Gerçekten içimden çok yönlü bir 'Haaasssiktir' çeksemde, cevap vermek için oyalanmamaya karar verdim.
"Evet, şey. Sana da Merhaba Buse. 12/A sınıfım."
Biraz geçiştirmeli bir cevap gibi görünse de çok düşünerekten cevap vermiştim.
"Hah, süper. Sınıflarımız çapraz. Tenefüste sınıfına gelirim ve biraz otururuz. Ne dersin?"
Allahım, bu gerçekmiydi? Arkadaş aramam gerekiyor derken bu kadar hızlı olacağını düşünmüyordum.
"Olur, tamam."
Zil çaldıktan sonra birbirimize gülümseyerek ayrıldık ve olayın şoku ile sınıfa doğru çıktım. Sırama yerleştikten sonra, öğretmen sınıfa girdi ve ders işlemeye başladık.
-
Zil çalmıştı. Buse'nin sınıfıma gelmesini gerçekten beklemelimiydim? Belki biraz.
Buse beklediğimden hızlı sınıfa girmişti. Herkesin gözü onun üzerindeydi ve o kadar güzel bir kızdı ki lezbiyen olsam kesinlikle ona aşık olurdum.
"Selaaam! Dün okula gelmedin galiba seni göremedim. Ee hayat nasıl?"
"İyi gibi, dün bazı işlerim vardı o yüzden gelememiştim okula. Senin?"
"İşte aynı, hiç bir değişik olay yok. Dün okulda herkes seni ve Oğuz'u konuşuyordu. Galiba senden bir kaç kez özür dilemiş ve sen kabul etmemişsin."
Buna baya şaşırmıştım. Şaşkınlığımı belli etmeden cevap vermeye çalıştım.
"Aslında bir kez özür diledi, yani sayılır. Bende kabul edip etmediğimi belli etmedim sadece."
"Anladım. Zil çalmak üzere, kantine inmem lazım. Çıkışta alışverişe falan gidelim mi? Kızkıza gezmiş oluruz."
Arkadaşlar, ya ben delilik hormonlarım tutmuştu. Ya da gerçekten bu kız benimle arkadaş olmak istiyordu.
"Olur, güzel vakit geçiririz."
Buse tam ayağa kalkıp, sınıftan çıkarken bana döndü ve telefon numaramı istedi.
"Şşşt, telefon numaranı versene, derste mesajlaşırız."
"Peki, 0532*******"
Telefonuna kaydettikten sonra sınıftan çıktı. Ben gerçekten 'inanamıyoğerum!'

En Zayıf NoktamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin