Hikayeyi okumaya başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniz.
İyi okumalar.
TALİHSİZ
"Geçmiş, gizlenmiş bir sır. Ortaya çıkması asla istenmeyen.
Habersiz gelen talih ve ardından doğurduğu sırların kapısı."Hayattaki kötü şansın genel adıydı; talihsiz ve ben de talihsizdim.
Dünyaya gelişim talihsizdi benim. Geçmişim, unutulmak istenen kötü bir rüyaydı, unutulup asla görülmek istenmemiş bir rüya.
"Linda çözsün."
Adımı duymamla birlikte gözlerimi dışarıdan alıp en arkadaki sıramdan öğretmene döndüm. Düşüncelerimi bir kenara itip şaşkınlıkla tahtaya baktım.
"Soruyu diyorum. Zahmet olucak ama çözebilir misin?"
Tahtadaki matematik sorusuna baktım. "Ben mi? Şey..." ben ve matematik. Hiç uymayan kelimeler. "Önce su içebilir miyim?"
Öğretmen kafasını evet anlamında salladı. Masamın solundaki su şişemi alıp içerken biraz daha zaman kazanmak için yavaş içmeye dikkat ettim. Bir yandan suyu içerken bir yandan da saate bakıp zilin çalmasına ne kadar kaldığını kontrol ettim. Ne yazık ki daha 10 dakika vardı.
Su şişesini yerine koyduktan sonra yerimden kalktım ve öğretmenin bana uzattığı kalemi alıp tahtaya geçtim. Soru bana bakarken ben de soruya bakıyordum. Sanırım çözmem gerekiyordu. Değil mi?
Kalemi tahtaya yaklaştırdım ve bir şey yazacağım anda kapı tıklatıldığında kapıya döndüm.
Sınıf kapısını aralanıp "Merhaba." diyen ve içeri giren müdür yardımcısının yanında bir de bizim yaşlarımızda bir erkek vardı.
"Size yeni bir öğrenci getirdim." deyip yanındaki öğrenciyi omuzlarından tutup önüne çekti müdür yardımcısı. "Yeni öğrencimiz Elliot Calvin"
Elliot siyah saçlarını gelişi güzel arkaya atmıştı ve bir tutamı da alnına düşmüştü. Benden biraz daha uzundu ve yemyeşil gözleri vardı.
"Linda yerine geçebilirsin." dedi öğretmen.
Sırama geçtiğimde Elliot sınıfa göz atıyordu. Sanırım oturacak yer arıyordu ve şansa bakın ki sınıftaki çoğu boş yerden benim yanımı seçmişti.
Sınıftaki birkaç kişinin bakışları Elliot'ın üzerindeyken içimden soruyu çözmediğim için sevinç çığlıkları atıyordum.
Fazla uzun sürmeden tenefüs zili çaldığında çoğu kız olan birkaç kişi sıranın başına toplandı. Birbirlerinin seslerini bastırmaya çalışırlarken karmaşa peşlerinden geldi.
En öndeki Alex, Elliot'a elini uzattı "merhaba, ben Alex" diyerek gülümsedi. Elliot, Alex'in elini sıktığında Alex'in yanındakiler de Elliot'a ellerini uzatmaya başladılar.
Bu çocuğa bu kadar ilgi duyulması beni şaşırtmıştı doğrusu.
Elliot'ın hayranları daha çok üstümüze gelmeye başlamıştı. Nefes alacak alan azalmıştı ve ben de bunalmaya başlamıştım.
İçime büyük bir nefes çekerek sıramdan kalktım. Bahçeye çıkmaya, oksijene ihtiyacım vardı.
"Hey Linda, bekle." Okul koridorunda bahçeye yürürken adımı duymamla arkamı döndüm. Bu, bana seslenen Elliotdı.
Yanıma geldiğinde biraz soluklandı. "Bana okulu gezdirebilir misin? Bildiğin üzere buralara yabancıyım."
Kafamı salladım. "Olabilir. Nerden başlayım? Bahçe?" Elliot kafasını olumlu anlamda salladığında ikimiz bahçeye yürümeye başladık.
Bahçeye çıktığımızda bahçenin köşesindeki küçük, eve benzeyen yeri işaret ederek "işte orası kantin. Sakın ilk tenefüslerde ordaki sıraya girme. Benden söylemesi."
Okulun arka bahçesini de Elliot'a gösterdikten sonra okulun içine girdik ve ne olsun. Tabii ki de zil çaldı. Hatta bu zamana kadar bile çalmaması biraz acayipti.
Elliotla en üst kattaki sınıfa çıkıyorduk. Aramızda uzunca bir sessizlik olmuştu. Bir yandan koridora bakıyor bir yandan da saatimde oynuyordum. Saatimin kolumda ters döndüğünü fark edince gözlerimi saatime çevirip tam düzeltmiştim ki birinin bana çarpmasıyla birlikte dengemi sağlayamayıp yere kapaklandım.
Ne olduğunu anlamaya çalışırken kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
"Hey, biraz dikkat et!" bana çarpan kişiye bağıran Elliota baktıktan sonra bağırdığı kişiye baktım. Sizce bu kim olabilir? Tabii ki Austin.
Austin 2 senedir okulun basketbol takımında ve koçla aralarının pek iyi olduğu söylenemez. Koç, yaptığı her hatada Austin'e okulda bir tur atmasıni ister. Bir tür ceza. Yani okulda ter içinde kalmış ve turuncu bir forma giymiş koşuşturan birini görürseniz bu kesin Austin'dir. Bir de hep ceza aldığı için artık onun okulda ter içinde koşuşturması normal karşılanıyor ve çoğu kişi de onu tanıyor oldu.
Yine ter içinde ve nefes nefese olan Austin durduğu yerde tempoyla koşuyordu. Elliotsa ona bağırıyordu.
"Linda, bu yeni çocuk galiba. Beni tanımadığına göre." diyen Austin'e olumlu anlamda kafamı salladım.
"Evet öyle. Sen gidebilirsin. Ben hallederim." dedim tekrar ayağa kalkmaya çalışırken.
Austin koşarak uzaklaşırken kalkmayı birçok kez denemiştim ama yerler kaygan olduğundan ve benim ayakkabılarım bu zemine karşı koyamadığından her seferinde çabam boşuna gitti.
Austin'in arkasından bakan Elliota dönüp "biraz yardım fena olmaz." dedim.
Elliot anında bana dönüp elini uzattı. "Pardon, dalmışım."
Elliot'ın elini tutup yerden kalkınca üstümü silkelerken "önemli değil." dedim Elliot'ın bileğindeki işarete keskin bakışlarımı sunarak. "Sakıncası yoksa bileğinin tersindeki işaretin ne olduğunu sorabilir miyim?"
Elliot bileğine bakıp "şey... doğum lekesi gibi bir şey." deyip elini üzerindeki montun cebine soktu. "Sınıfa girelim mi?"
Kafamı olumlu anlamda salladım ve sınıfa girip yerimize oturduk. Onun değimiyle doğum lekesi dediği işaret bulunan elini cebinden çıkarmadı.
Aklımda işareti canlandırdım. Çok düzgündü. Hatları kalemle çizilmiş gibi incecikti.
Kar tanesine benziyordu.
Siyah bir kar tanesi.* * *
Kısacık bir bölümle merhaba. Giriş bölümü hikayeye bomba gibi bir başlangıç oldu. Bu Elliot biraz fazla garip değil mi? Kolundaki işaret falan?
Yeni bölümde görüşmek üzere. Hoş bir gün geçirmeniz dileğiyle.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TALİHSİZ
FantasyGeçmiş, gizlenmiş bir sır. Ortaya çıkması asla istenmeyen. Habersiz gelen talih ve ardından doğurduğu sırların kapısı. Doğru bilinen geçmiş, sırlarla kaplanmış bir yalan odasında kapalı ve o odanın kilidi asla bulunmamak üzere yok edilmiştir ama el...