"Emmaa!! Seni deli kız, nereye kayboldun yine?" diye seslenen dadısının kızgın sesini duyan Emma, kontluk arazisinde en sevdiği yer olan serada saklanıyordu. Henüz 12 yaşında olmasına rağmen güzelliğiyle herkesin dikkatini çekiyor ve büyüyüp bir genç kız olduğunda lordları kendisine aşık edeceği kesindi. İpek gibi uzun bukleli sarı saçları ve yemyeşil gözleriyle peri kızını andırıyor, ona bakan insanlar gözlerini alamıyorlardı.
Leydi Emma, Kont Arthur Wilson'ın üç kızının en küçüğü ve en az sevdiği kızıydı. En büyük kızı Leydi Victoria, burnu havada dolaşarak devamlı eleştirilerde bulunur ve babaları Kont Arthur'un gözbebeğiydi. Ortanca kızı Leydi Lisa ise annelerinin erken ölümüyle anne ilgisinin yetersizliği ile şımarık bir kız olup çıkmıştı. Fakat Emma, yumuşak ve sıcakkanlı bir mizaca sahip olduğu için babaları Kont hazretlerinin sert mizacına ters düşüyor ve her seferinde eleştirilerine maruz kalıyordu. Emma ne zaman ihtiyaç sahibi bir hayvan görüp eve getirse veya yalnız kalmak için seraya bitkilerin yanına kaçsa babasını yine kızdırıyordu.
Emma, en sonunda saklandığı yerden çıkıp sevgili dadısına seslendiğinde,
"Ah Emma, bir gün yüreğime indireceksin benim. Seni arıyorum ne zamandır. Hadi yemeğe geç kaldın. Kont hazretleri çok sinirlendi. Yemeğe konuklar var. Hemen üstünü değiştirmelisin. Bu saçların hali ne? Hiç bir leydiye yakışıyor mu?"
Dadısı arka arkaya hiç durmadan laflarını sıralarken Emma çoktan bunalmıştı."Kim var dadı yemekte?"
"Babanız Kont hazretlerinin arkadaşı III.Hilltshire Dükü ve ailesi geldiler"
"Tamam dadıcığım telaş yapma, üstümü değiştirip geliyorum"Emma, odasına gidip hızlıca üstünü değiştirirken düşünmekten kendini alamadı. Bu büyük soğuk evde lüks içinde yaşıyorlardı ancak sevgisizlikten bunalıyor ve sevgili annesini özlemle anıyordu. Kız kardeşleri ile anlaşamıyor, onların tek derdi zengin koca bulmaktı ve bu süre içerisinde çalışanları bezdirmekle meşgullerdi. Babası Kont ise zaten Emma'ya dikkat bile etmiyor çoğu zaman görmezlikten geliyordu. Annesi hayatta olsaydı hayatı nasıl olurdu diye düşünerek yemek odasına girdiğinde kız kardeşleri dışında kimseyi göremedi. Hemen arkasından babası Kont, uzun boylu Dük, şimdiye kadar hayatında gördüğü en güzel kadın olan Düşes ve asık suratlı oğulları ile içeri girdiler.
"Evimize hoşgeldiniz Dük, Düşes ve Lord Alexander. Sizleri kızlarım Victoria, Lisa ve Emma ile tanıştırayım"
Kızların üçü birden reverans yaparak gelenleri selamladıktan sonra hep birlikte masaya geçtiler. Kont masanın başına oturdu. Dük ve Düşes karşılıklı yanıbaşına buyur edildi. Victoria'nın işgüzar hareketiyle Lisa ile karşılıklı oturdular. Emma ise sinirli Lord ile karşılıklı oturmak zorunda kalmıştı. Çalışanlar etraflarında pervane olmuş, en güzel yemekler sırasıyla ikram ediliyordu. Ortamda neşeli bir hava vardı. Dük ve Düşes'in neşeli hareketleri babası Kont'a da yansımış o bile gevşemiş yüz hatlarıyla onlara eşlik ediyordu. Emma ise genç adamın karşısında iyice gerilmiş hiçbir sohbete odaklanamıyordu. Henüz 12 yaşında olmasının getirdiği tecrübesizliği ile çekingen bir halde yemeğini yerken Lord Alexander'ı incelemeye çalışıyordu. Tahminen 20 yaşlarında, yaşına göre oldukça keskin yüz hatlarına sahipti. Boyu babası Dük gibi uzun, yapılı bir vücudu vardı. 'Saçları ve gözleri nasıl bu kadar simsiyah olabilir?' Emma şaşkındı. Gözleri sinirli bir şekilde kısılmış tabağına bakarken kafasını kaldırıp Emma ile göz göze geldiğinde genç kız paniklemişti. Lord gözlerini Emma'ya dikmiş şekilde bakarken küçük kız ne olduğunu anlayamadı. İçinden yükselen panik ve heyecanla kızarıp başını eğdi. Tekrar başını kaldırdığında Lord tabağına dönmüştü.
Nihayet yemek sona erdiğinde büyük salonda koltuklara oturmuş ikram edilen çaylarını içiyorlardı. Sohbetten anlaşılana göre Kont ve Dük büyük bir ticaret işine başlıyorlardı. Düşes'in ve ablası Leydi Victoria'nın çabasıyla erkekler iş konuşmaktan vazgeçerek aileleri hakkında konuşmaya başlamışlardı. III. Hilltshire Dükü Richard Davis büyük bir gururla oğlunun Kral'ın en iyi komutanının sağ kolu olduğunu ve ileride çok iyi bir komutan olacağını anlatıyordu. Kont ise varisinin olmayışından dem vurarak imalı bir şekilde Victoria ile genç Lorda bakıyordu. Bu arada Emma bir köşede sessizce oturup akşamın bitmesini bekliyordu. Genç Lord onunla hiç konuşmamış yemekteki sinirli bakışından sonra Emma'ya bir daha hiç bakmamıştı.
Akşam sona erip misafirler kaleden ayrıldığında herkes odalarına çekilmişti. Emma ise uykuya dalmakta zorlanıyor gözlerinin önüne hep o iki siyah göz geliyordu. Uyuyabildiğinde neredeyse sabah olacaktı.
5 yıl sonra...
Dük Richard bir hastalığa yakalanmış ve hayatını kaybetmişti. Genç Lord Alexander artık IV. Hilltshire Dükü Alexander Davis olmuştu. Askeriyede çok ünlü ve başarılı bir komutan olmasına rağmen babasının ölümüyle ailenin tek ve erkek çocuğu olarak yönetimin başına geçerek ailenin ticaret işleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Sert mizacı askeriyede iyice katı hale gelmiş halk arasında nam salmıştı. Savaş meydanlarındaki acımasızlığı onu erkeklerin gözünde korkulan hale, kadınların gözünde ise oldukça çekici hale getirmişti. Fakat genç komutan yatağına aldığı kadınlarla işi bittiğinde bir daha o kadının yüzüne bakmıyordu. Ona göre anne ve babasının arasındaki aşk gerçek olandı. Aşk olmadan sırf gücü için bir erkekle yatmak isteyen kadınlar kıymetsizdi ve o da arzularını gerçekleştirdikten sonra hayatına devam ediyordu.
Genç Dük ticaret işlerinden iyice bunalmış halde kalesine döndüğünde annesi yaşlı Düşes onu kapıda karşılamıştı. Oğlunun almış olduğu yüklerle boğuşmasını izlerken yüreği sızlıyordu. Ev ve topraklarındaki halkının idaresiyle elinden geldiğince ilgilenmeye çalışıyor ama yaşlılığı ona engel oluyordu. Kocasının ölümü ise onun iyice çökmesine sebep olmuş sonsuz aşkına özlem içindeydi.
"Hoşgeldin oğlum, nasılsın?"
"İyiyim sevgili Düşesim, siz nasılsınız?"
"Canım oğlum, ben artık yaşlı bir kadınım. Bana değil kendine genç bir leydi bulup onu düşesin yapmalısın"
"İlgilenmem gereken, yoluna koymam gereken çok konu var. Evlilik en son düşüneceğim şey" diyerek genç Dük annesinin elini öperek çalışma odasına çekildi.Aslında babasının olan çalışma odasını yeniden dekore edip kendine uygun bir alana çevirmişti. Ceketini çıkarıp gömleğinin bir iki düğmesini açarak çalışma masasına geçti ve günlük gelen mektupları okumaya başladı. İçlerinden bir tanesi ilgisini çekmişti. Kont Arthur Wilson tarafından gönderilmiş olan mektubu açıp okumaya başladığında git gide sinirlenmeye ve yumruklarını sıkmaya başladı. Öfkesinden gözü dönmüşken kapı çalınıp uşağı içeri girdiğinde Dük'ün bu halini gören uşak korku içinde konuşmaya çalışıyordu.
"Ne var çabuk söyle"
" Efendim size haber vermek için gelmiştim. Ee efendim.."
"Geveleme de çabuk söyle ne söyleyeceksen" diye Dük sertçe bağırdığında uşak panikle başını eğerek,
"Kont Arthur Wilson sizi ziyarete geldi Dük Hazretleri, kapıda bekliyor"Genç Dük Alexander sıktığı yumruklarını masaya vurduğunda uşak yerinden sıçramış ve panikle efendisine bakıyordu.
"Çabuk içeri gönder o Kont bozuntusunu!"
——————
Merhabalar herkese,
Arkadaşlar yayınladığım ilk hikaye. O yüzden yorumlarınız benim için çok kıymetli. Yorumlarınızı bekliyorum.
Teşekkürler ve iyi okumalar :)