"Sevdiklerinizin ölümü imkansızdır," dedi Luke, Emily Dickinson'dan alıntı yaparak. "Çünkü sevgi ölümsüzdür."
Sarhoş olmak, Luke'u normalden daha etkileyici bir karaktere bürüyordu. Arka koltukta, tüm yol boyunca zihnindeki tüm o sözleri ve şiirleri okuyarak, sıkıcı bir yolculuk olmasını engellemişti. Tabi sürekli camı açıp kusmaya çalışması, Evelyn ve Calum'u çileden çıkartsa da sonunda Luke'un evine gelmişlerdi.
Luke'u arabadan dışarıya atacak ya da onunla beraber saçma sapan şeyler bağıracak bir Michael Clifford yoktu. Konser sonrası kendi Debbie Harry'sini bulmuş ve ortalardan kaybolmuştu. Kimse onu bulmak için bir uğraş içerisine girmemişti. Bir bar sandalyesi çekip, Luke'un sarhoş hallerini izlemek daha cazip gelmişti onlara.
Tüm gece boyunca, ağzına tek bir içecek girmemiş olan Calum Hood, ondan beklenmeyecek bir şekilde bir kenarda oturup, tüm gürültüye rağmen telefonundan dizi izlemişti. Yanına gelip, onunla flört etmeye çalışan kızların suratlarına bakmamıştı bile. Tek yaptığı, kızlar ona dokununca onları kaba bir şekilde itip, buradan defolmalarını söylemek olmuştu. Evelyn derince bir iç çekip, kararına saygı duymalıyım diye düşünmüştü. İlk eşcinsel arkadaşı olabilirdi belkide.
Evelyn, arabanın kapısını açıp, her an arka koltukta uyuyabilecek olan Luke'u dışarı çıkarabilmek için onun kapısını açtı. Yüz makyajı dağılmış, Paul Stanley'den çok bir dalmaçyalıya benzemişti. Buna rağmen yüzündeki şapşal ifadesi hiç silinmemişti.
Luke'u kolundan tutup dışarıya çıkarmak, sandığından daha zordu. Her seferinde kafasını tavana çarpıyor, gülüyor ve kendini geriye atıyordu. On dakika boyunca bu böyle devam ederken, Calum dayanamayıp arabadan çıktı ve Luke'un kapısına gitti.
"Ah, Calum, benim sevgili dostum!" Luke ellerini çırparken, Evelyn, onun etkileyici karakterinden çıkmış olduğunu anlamıştı. "Bu gece de korkularını yenemedin değil mi?" Calum'un çenesini sıktığını fark etti. "Aseksüel falan olmalısın, Thomas. Senin için endişeleniyorum. Sana da bir Debbie Harry bulmalıyız. Bekle! Yoksa senin tipin farklı mı?"
Calum, elini arabanın üstüne koyup Luke'a doğru eğildi. "Birazdan suratını dağıtacağım ve tipi farklı olacak kişi sen olacaksın, Hemmings. Hemen defolup evine gidecek misin yoksa Liz'i çağırıp altın çocuğunu buradan almasını söylemeli miyim?"
Birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar ve daha sonra Calum onun önünden çıkıp, Luke'un geçmesi için yol verdi. Luke derin bir nefes alıp, kendini arabadan dışarı attı. Sendeleyerek yere düştü ardından.
Calum kolunu uzatırken, Evelyn'e döndü. "Sen arabada bekle," dedi. "Ben Luke'u odasına bırakıp geleceğim."
x x x
Karanlık odanın kapısını açtığında, sinirle kaşlarını çattı. Gece lambası niye yanmıyordu? Annesi mutlaka yakardı halbuki. Yakması gerekirdi. Derin bir nefes alıp, arka cebindeki telefonunu çıkartarak, feneri yakıp, odanın aydınlanmasını sağladı.
Ancak annesi yoktu.
Yatak boştu.
Evelyn saate baktı: 02:45.
Ve annesi yoktu.
Evelyn, üstündeki ceketi çıkartıp yatağın üstüne attı ve hemen gece lambasının düğmesine uzandı. Ancak gece lambası yanmadı. Fişin takılı olup olmadığına baktı ancak takılıydı.
Bu demek oluyordu ki, elektrikler gitmişti.
Harika.
Adımlarına dikkat ederek, odadan dışarı çıktı. Bir yandan da annesinin numarasını tuşluyordu. Tabii annesi açmak gibi bir çılgınlıkta yapmıyordu. Merdivenlere doğru giderken, hala arıyor ve arıyordu. Daha sonra kulağına çok cılız ama tanıdık bir zil sesi geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the housemate :: calum hood
Fanfiction❝Ben küçük bir çocukken, babam beni şehre götürürdü bando yürüyüşünü görebilmem için. Ve derdi ki, onları yeneceksin; şeytanlarını ve tüm inançsızları, yaptıkları planları..❞ WATR '14 En İyi 2.Pop Fiction Hikayesi || © Tüm hakları saklıdır. // Duz...