18

3.1K 124 22
                                    

Bir hafta oldu.
Abişlerin göreve gidip bizi yalnız bırakmasının üzerinden bir hafta geçti.
Pelin, Burak'ın odasında ağlaya ağlaya bir hafta geçirdi.
Mavi'nin yüzüme dahi bakmadığı bir hafta geçti.
Sahi ne kadar sıkıcı bir hafta geçirdim. Abimler olmadan hiçbir şeyin tadı olmuyor yine onu fark ettim. Ne zaman üçü birden beni yalnız bırakıp gitse bunu hissetmiyor muyum zaten? Sadece onlara bunu hissettiremiyorum.
Tabi her şey kötü gitmedi bu bir haftada. Su Yeşili'nin her geçen gün müşterileri artar oldu. Genç kızlar her gün yeni bir şey var mı acaba diye uğramaya başladı. Dertleri alışveriş mi yoksa benimle oturup çene çalmak mı ona pek karar veremiyorum gerçi. Ama hakları yenmez günlük çikolata ihtiyacımı fazlası ile karşılıyorlar.

Pelin gece nöbetçi olduğu için sabah tek başıma kahvaltı  yapmak istemeyip hazırlanıp çıktım evden. Abimler dün gece aramamıştı ve bu beni fazlasıyla huzursuz eden bir durumdu. Biri aramasa da diğerinin araması gerekiyordu. Asık yüzüme yalancı bir gülümseme ekleyerek daha saat çok erken olduğu için dükkanı açmadan Mavi Deniz'de kahvaltı yapmaya karar verip daldım içeriye. Ortalıkta hiç kimse görünmezken bar masasına doğru gidip arkasında biri var mı diye bakıyordum ki kulağımın dibinden gelen ses ile yerimde zıpladım.
"Küçük hırsız.."
"Üstüme çıksaydın!" Dibimde ki Mavi'den uzaklaşıp konuşmaya devam ettim. "Nerem küçük ayrıca?"
"Ha yani hırsız olman sorun değil, küçük olman sorun? İlginç."
"Hırsız olmadığımı ikimizde biliyoruz."
"O on iki santimlik topuklularını çıkartırsan eminim çokta büyük görünmezsin."
"Normal bir Türk kızından uzunum bi kere ben!" Sinirleniyorum amaa!
"Normal olmadığını kabul ediyorsun yani?" O şimdi bir kaşı havada bana mı sırıtıyor? Biz şu an flörtleşiyor muyuz acaba? Sıcak mı oldu sanki ne...
"Şey, çok açım da ben. Kahvaltı için bir şeyler var mı?" Diyerek hemen yanda kalan masaya attım kendimi.
"Kahvaltı tabağı istemezsen eğer birazdan poğaçalar çıkar fırından."
"O zaman ben poğaçaları beklerken bi kahve alabilir miyim?"
"Tabi ki."
Mavi kahvemi getirdikten sonra 'mutfaktayım.' Diyip gitti. Bense sosyal hesaplarımda abişlerin profillerini kurcaladıktan sonra haberlere baktım bir ses var mı diye. Evet haberleri sona bıraktım çünkü sosyal hesaplarda hem kendilerinin hem de arkadaşlarının yaptığı abuk subuk paylaşımlar olabilirdi. Mesela bi görevden dönerken üçünün resminin altına 'Akşama sarma sarsana kız.' Diye yazmıştı Mert. Adamlar arayıp geliyoruz bile dememişlerdi. Tabi ki sarma sarmadım.
Masama koca bir tabak içerisinde sayamadığım kadar çok poğaça gelince şok içinde kafamı kaldırdım. Mavi hiçbir şey yokmuş gibi kahve bardağımı alıp ilerledi. İki fincan kahve ile geri dönünce daha da şok oldum. Adam resmen karşıma oturup kahvesini yudumladı.
"Birlikte mi kahvaltı yapacağız?"
"Mahsuru mu var? Kimse yok zaten iki yabancı gibi oturmaya gerek yok diye düşünüyorum."
Elimi poğaçalardan birine uzatıp bir parça kopardım ve ağzıma attım. Ağır ağır lokmamı çiğnerken dayanamayacağımı biliyordum.
"Hayırdır?" Diye soruverdim kıstığım gözlerimin eşliğinde.
"Gece'den duydum. Abinler hala dönmemiş. Merak ettim, iyiler mi?" Gerçekten ilgili gibi duruyordu. Ama bunun benimle değil de abimlerin görevleri ile ilgili olduğu çok barizdi.
"Tabi ki iyiler." Diyerek kalan poğaçamı yemeye devam ettim. Mavi, bir poğaçayı bitirmişti bile.
"Peki sen?"
"Ben ne?"
"Sen iyi misin?"
"İyi olmamam için bir sebep mi var? Ne oldu da bu kadar ilgili bi mülk sahibi oluverdiniz?"
"Bak beni yanlış anlama. Sadece hayatında ki tek kişinin abin olduğunu öğrendim. Yalnız hissetme. Sağ salim dönecektir." Ciddi miydi bu adam? Hangi cesaretle bunları söyleyebiliyordu ki bana? Elimdeki poğaça parçasını hızla tabağa koyup masanın üzerinden yüzüne doğru eğildim.
"Yakışıklı adamsın ama haddini bilmiyorsun. Bi halt bildiğin de yok zaten. Hayatımda tek bir kişi yok. Toprak var evet. Ama Burak da var, Mert de var, Pelin de var. Ve laf aramızda benim için fazlalar bile. Son olarak da tabi ki dönecekler. Hep döndüler. Ben sınavlarıma çalışırken üzülmeyeyim diye gittikleri görevleri söylemez kulüpteyiz diye arkadan müzik dinletirdi bu adamlar. Ben asla yalnız hissetmem yani." Dediğim gibi çantamın mini gözünden çıkardığım yirmi lirayı masaya koyup hızla dışarı çıktım. Nereye gideceksem? En fazla bir duvar girecek aramıza...
Kimse göründüğü kadar mükemmel değildi bunu tekrar anlamış oldum. Zaten her gün aynada bakarak yüzleştiğimiz gerçeğe alışmıştım ama birinin suratıma suratıma konuşması pek güzel olmuyordu. Nasıl kırk yıllık ahbabım gibi karşıma geçip tek başıma olduğumu söyleyebilir ki? Yakışıklı kazma!
Çantamı cam masanın üzerine fırlattığım gibi telefonu içinden çıkartmadığı hatırlayıp gidip telefonumu aldım. İlk önce Toprak'ı aradım. Tabi ki kapalıydı. Sesli mesaj bırakmak için biraz bekledim.
"Nerdesiniz siz! Ne demek en değerli varlığını aramamak! Sizi elime bir geçirirsem üçünüzü en seksi halinizle gay bara götürürüm." Diye ciyakladım. Tam telefonu kapatacakken en minnoş halimle dayanamayıp konuşmaya devam ettim.
"Abi dün gece hiçbiriniz aramadınız. Çok merak ediyorum. Pelin'e de çaktıramıyorum. Çok özledim sizi. Gelin artık..."

Kırmızı Rujum Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin