Ayça oturduğu yerde kalakalmış, şaşkınlığını üstünden atamıyordu. Çarpıştığı kişi ona göre orada olabilecek son kişiydi. Vücudundaki adrenalinin fazla yükselmesinin ardından böyle bir değişiklik kafasını döndürmüştü. Karnındaki yaranın kanaması artmıştı ve yarasına bağladığı önlüğün parçası kanamayı durdurmakta yetersiz kalmış, kırmızı bir renk almıştı. Kendini bayılmamak için zor tutuyordu çünkü eğer bayılırsa gözlerini bir daha açamayacağını biliyordu.
Ayça'nın çarptığı kişi Oktay'dı. Oktay'da bir süre şaşkınlıktan sıyrılamamış yerde yatan kişiye bakıyordu. Yüzünü az çok tanıyor gibiydi ama yüzünü kaplayan kan lekelerinden ve önüne düşen saçlarından tam çıkaramamıştı. Saçlarının arasından dalgın dalgın bakan, umutsuz gözleri görebiliyordu. Bir eliyle düşmemek için yerden destek alıyordu, diğer eliyle ise karnını bastırıyordu.
Kadının, "Oktay!" diye mırıldandığını duydu. Hemen yere çömelerek kadının sırtını kollarıyla düşmemesi için sardı. Eliyle kadının önüne düşen saçlarını kaldırdı ve yüzüne baktı.
"Oktay ben ölüyorum. Lütfen beni kurtar! Hakan'a söz verdim..." Öksürmeye başlamasıyla konuşması yarıda kesilmişti. Elini ağzına götürdü. Elindeki diğer kurumaya başlamış kan izlerine tazesi eklenmişti. Avucunu hemen kapattı. Belki kendisi de inanmak istemiyordu ölmek üzere olduğuna.
Elleriyle Oktay'ın boynuna sarıldı, "Ben ölemem Oktay. Burak'ı bırakıp gidemem. O bu hayata tek başına direnemez. Tek başına yaşayamaz o!" dedi ağlayarak. " Daha çok küçük. Onun bana ihtiyacı var."
"Şiişşt!" parmağını Ayça'nın dudaklarına susması için götürdü. "Böyle şeyler söyleme. Yoruluyorsun. Merak etme iyileşeceksin." dedi Ayça'nın gözyaşlarını silerken. "Hakan nerede? Beni aramıştı en son."
Ayça başını Oktay'ın göğsüne dayadı. Hıçkırarak ağlıyordu. Oktay elleriyle başını yavaşça okşadı. Yapabileceği bir şey olmaması ona çok acı veriyordu. Sessizce bir süre Ayça'nın ağlarken titreyen vücuduna baktı. Yetişememişti. Yetişememişti ve sadece çaresizce dostunun kollarında eriyip gitmesini izliyordu.
Ayça'nın hıçkırması kesilmişti ve artık titremiyordu. Bir anlık panik olan Oktay ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen parmağıyla nabzına baktı. İçinden bir Ohh çekti. Nabzı yavaşta olsa atıyordu. Demek ki yorgunluktan bayılmıştı. Oktay Ayça'yı yerden kaldırıp çıkışa taşımaya başladı. Gözleri dolmuştu ve çok pişmandı. "Çok geç kalmışım. Yetişememişim. Hakan ölmüş. Ayça da ölmek üzere. Peki onlar benden yardım istediğinde ben neredeydim?"
Gözünden bir damla yaş Ayça'nın yüzüne düştü. Ayça irkilerek uyanmıştı. Gözlerini kısarak bir süre ne olduğunu anlamak için etrafa baktı. Sonra bir şey unuttuğu fark ederek dehşete kapılmış bir şekilde Oktay'a, "Oktay! Hakan'ın yazdığı mektubu galiba içeride unuttum. Onu alman lazım. Çok önemli." dedi.
Dudakları kurumuş ve çatlamıştı. Oktay Ayça'nın gözlerinin içine baktı. Gözlerinden ruhunun içine inmişti sanki. Ayça'nın ruhundaki yorgunluğu ve bitmişliği görünce Oktay'ın içi ürperdi.
"Tamam Ayça. Seni güvenli bir yere götüreyim ona sonra bakarım." dedi Oktay. "En azından bunu başarabilirim herhalde." diye düşündü.
Ayça'yı çıkış kapısından çıkardı. Polisler binanın çevresini sarmıştı. Arka taraflardan çatışma sesleri geliyor kurşunlar havada uçuşuyordu. Ayça yorgunluktan tekrar bayılmıştı.
Oktay arabanın yanındaki polise yaklaştı. Polis telsiziyle emirler veriyor, çatışmayı yönlendiriyordu. Oktay'ın kucağındaki yaralıyı görünce elindeki telsizi bırakarak Oktay'a yardım etmek için koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Direnenler
Aventura🏆Wattys2018 Büyük Buluşlar Kazananı!🏆 Nankör diye haykırırmış, Saatler her geçen an'a. Meğer arkadaş değilmiş, Akrep, yelkovanla. |-|-|-|-|-|-|-|-|-|-|-| Bir, İki, Üç... Kan akıtılmış, saflıkla sıvanan ruhlar kırmızıya boyanmıştı. Sırların ifşa...