X. DAVETSİZ MİSAFİR

812 73 90
                                    

"Bu kadar gevezelik yeter, hadi iş başına. Rotamız, yeni evimiz!"

Gözlerimden yaşlar damlıyor, tüfeğimi aldığım gibi abimden kurtulup arabadan atlıyorum. Kulağımın çınlamasının dışında duyduğum her ses boğuk. Bahçeye mermi yağdırıyorum, kovanların kaldırım taşına düşüşünü duymuyorum, adeta hissediyorum. Cesetler sanki daha boğuk inliyor, arkamdan kapıların açıldığını fark ediyorum, yanımda benimle beraber iki tüfek ateş ediyor ama ben hiçbir şey göremiyorum. Sadece boğuk seslerini duyuyorum...

Bahçeye, onca cesedin arasına dalıp eve giriyorum. Evde de onlarca ceset... Arkamda ateşlenen tüfeklerin sesleri yakınlaşıyor. Merdivenlerden hızla çıkıyorum, bir el omzumdan tutup beni geri çekmeye çalışıyor ama kurtulup devam ediyorum. Gözlerimdeki yaşlar, her tarafı puslu görmeme neden oluyor. Sırayla odaların kapısını açıyorum, kana susamış cesetlerden başka hiçbir halt göremiyorum. Bulunduğum yere çöküp yere kapanıyorum, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Sonra onca boğuk ses, birden kayboluyor. Etrafım karanlığa gömülüyor.

Aniden kuvvetli bir ışık seziyorum. Kulaklarımda yankılanan diğer tüm boğuk seslerin aksine gayet net bir ses beliriyor.

"Söz vermiştik? Hani gelip bizi kurtaracaktın? Senin yüzünden öldük!"

Kafamı kaldırıp bakıyorum, ışık gözlerimi alıyor. Ellerimi gözüme siper etmeye çalışıyorum, kontrolüm dışında kollarım sertçe iki yana açılıyor. Işığa... Adeta maruz kalıyorum. Sonra, sesin sahibini görüyorum birden. Daha kuvvetli hıçkırmaya başlıyorum, konuşmak istiyor, iki kelimeyi bir araya getiremiyorum. Sadece ismini sayıklıyorum.

"Elif..."

"Senin yüzünden öldük. Bak, kardeşim de senin yüzünden öldü. Onu sen öldürdün! Esma'mın katili sensin!"

Parmağıyla işaret ettiği yere bakıyorum. Elif'in kardeşi değil Enver abinin kızı Esma'yı görüyorum. Saçlarının arasından şakağına akan kanlara rağmen ayakta dimdik durup bana bakıyor. Gözleri, gözlerime kilitlenmiş.

"Katil! Beni sen öldürdün! İyileşecektim. Pis katil, beni sen öldürdün! Sen ölme. Bu acıyla yaşamak, seni kahretsin. Herkesten sonra, en son sen öl! Vebalinle yaşa."

Ona koşuyorum. Anlatmak istiyor, konuşamıyorum. Tam sarılacakken kayboluyor. Arkama dönüyorum, Elif tam karşımda duruyor. Bana o kadar yakın ki ayakları, ayaklarımın üstünde. Nefesini buz gibi esen rüzgârlar gibi suratımda hissediyorum. Bir şeyler fısıldıyor, söylediği şeyi duyunca oraya gömülmek istiyorum.

"Senden nefret ediyorum..."

***

Salgından İki Ay Bir Hafta Sonra

Nihaî Çaresizlik

21 Mayıs

Yatağımdan sıçrayarak uyandım. Başım, çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Hemen yanımdaki sehpanın üzerinde duran şişeyi tuttum, su kalmamıştı. Sadece bu gece, kaç kere aynı kâbusu görüp uyandığımı hatırlayamıyordum. Kocaeli'den geldiğimizden beri her gece güç bela uyuduktan sonra rüyalarımda kendimi paralamaya devam ediyordum. Yıllardır uyumamış gibi yorgun ve bitkin hissediyordum.

Saat gecenin kim bilir kaçıydı. Teknede iki doğru saat vardı; biri Ömer'in kolunda, diğeri abimin odasında... Abim özellikle tembih etmişti Ömer'e, saati ve hangi günde olduğumuzu takip etmesi konusunda. Benim umurumda değildi zaman mefhumu...

Hava almak için dışarı çıkarken aynadaki yaşlı yüzle göz göze geldim. Gözlerinin altının şişmesinden ve etrafındaki kırışıklıklarından ne kadar bitkin olduğu anlaşılıyordu. Umursamayıp odamdan çıktım, güvertede Ömer'le abim sohbet ediyordu.

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin